"Upuzuuuun zamandır ateez dinlemiyordum özlemişim😭💘"
Elimizde olan şeyler var ve asla elimizde olmayan düzeltemeyeceğimiz şeyler var; seçtiklerimiz ve seçemediklerimiz. Sorumluluklarımız var birçok rolümüz var evde evlat olmak abi olmak okulda öğrenci olmak müşteri olmak destekçi olmak bir sürü statü ve yüklenen anlam var. Aslında birçok parçaya bölündüğümüzü anlayamıyor hepsini aynı bedende gerçekleştirdiğimiz için kavrayamıyoruz. Ama tüm rollerin sonunda tek bir bedende ve tek bir ruhta toplanıyoruz. Birleştirmek ve birleşmek önemli zihinin ruhun bilincin.
Bazen toplanmayacak kadar dağınık dokunamayacak kadar kırılgan ve bir o kadar güçsüz oluyor insan birleştirmeye çalışırken. Hangi tarafından tutsan elinde kalır. Bir ruhun özellikle zihni ile çatışmadan uyum içinde ilerlemesi çok çok zordur. Duyguların hislerin ve beynin hepsini aynı anda yönetmek çok güç.
Derlerki insan bastırdığı duygunun esiridir. Beynin ihtiyacı olan bir duygu istemişse duygular ve beynin çatıştığını söylemek mümkün mü ? Karmakarışık bir durum bu.
Elime bir karahindiba alüp üfledim serin gecenin rüzgarına. Anlamlandırmaya çalışıyordum varlığımı hissettiklerimi düşüncelerimi. Anlamsız kalınca bir şeyler rotasız bir gemiden farksız değildim. Yolumu bulacağımı biliyordum ama yolumu kaybetmeliydim. Serin bir akşamüstüydü nerden doluştuğunu bilmediğim düşüncelerin arasındaydım. Gözlerimi bir tane daha aldığım karahindibaya dikmiştim.
"Buraya geleceğini bilmiyordum."
Gözlerimi daldığı yerden çekip elinde telefonun ekranı açık ve buraya doğru gelen mingiye baktım.
"Biraz hava almak istedim. Bende buraya geleceğini bilmiyordum."
Yanımda doğru yaklaşırken gözlerindeki gözlüğü düzeltip elimdeki karahindibaya baktı. Sonra üfledi. Tohumları başka yerlere yerleşmek için çoktan yola çıkmışlardı. Yanıma oturdu.
"Sen neden burdasın? Toplantın vardı. Ona çalışman gerekmiyor muydu?"
"Evet gerekiyordu. Ama birazcık uğur ihtiyacım olduğunu düşündüm. Ve buraya geldim. Totem yapacağım."
Gülümsedim. Chin suna da öğretmişti bunu evde bir sürü eşya ve oyuncak adına totem yapmıştı.
"Bu seferkinin adı hakuna matata. Hiç üzülme hiç sorun yok"
Gülümsemem yüzümde büyürken. Bu hâlinden gayet menun olan mingi eline bir karahindiba daha alıp çocuklaşan hâliyle bana baktı.
"Hadi beraber üfleyelim."
Ellerim yaniklarina çıkıp azıcık çekiştirdikten sonra okşadım.
"Çok sevimlisin."
Onunda yüzünde gülüşü büyürken bana baktı. Ellerimi indirdim ve başı ile onaylayıp aynı anda üfledik karahindibayı.
"Sahil kenarına gitmek ister misin?"
Bu teklifi beklemesemde sahil fikri hiçte fena değildi.
"Olur gidelim."
En son gittiğimizden beri bayağı zaman geçmişti.
Elimden tutup beni oturduğum yerden kaldırmıştı. Beraber sahile doğru yürüdük. 15 dakikalik bir yürüyüşün ardından deniz kokusu çoktan burnuma gelmişti. Bu sefer sahile gitmemistik hemen kenarda bir bankın üzerine oturmuştuk.
Dalgaların sesi geliyordu kumları sürükler gibi zihnimdeki düşünceleri de sürüklüyordu. Yanımdaki beyfendi çoktan denize yansıyan ay ışığına bakıyordu. Onu izledim düşüncelerini ruhunu izledim: saçlarının rüzgara karşı hafif hareketlenişini Yorgunluğunu belli eden ama ışıltısını kaybetmeyen gözlerini. Benim kadar karmaşık hissetmiyordu şu an daha sakindi. Sessizliği bozmak ister gibi bir hâli de yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑲𝒂𝒓𝒂𝒉𝒊𝒏𝒅𝒊𝒃𝒂 𝑺𝒂𝒓𝒂𝒃ı |Yunho-Mingi|
Ficțiune generalăVe o çok sevdiğim ses tonu ile fısıldamıştı. "Bana sen lazımsın, bir bardakta karahindiba şarabı..." Fısıldarken gözlerimi kapatmıştım. Ve yutkunmama engel olamadım. Ve kulağımdan uzaklaşıp nefeslerini dudaklarıma vermişti. Ben hâlâ gözlerimi açma...