Gözlerimi hâlâ açmamıştım. Elim toprağı sıkmaktan uyuşmuştu. Nefes almayı unutmuş olma ihtimalimi düşünüyordum belkide ölmüştüm. Belimdeki ellerini yanaklarıma koymuştu. Ve alınlarımızı birleştirmişti. Nefesini dudaklarımda hissediyordum. Hiçbir organımı hissetmiyordum. Beynim görevini unutmuştu çalışmıyordu.
Ve konuştu.
"Lütfen beni affet ve ne olursun yarın buraya gel. Ve merak etme ölmedin yaşıyorsun."
Gözlerimi bir anda açtım ve açmaz olaydım ölmemişsem bile şu an gerçekten ölebilirdim. Yakından daha yakışıklıymış. Yutkunmadan edemedim.
Dilim tutulmuştu. Beni bu kadar çok etkisi altına alması âdil değildi. Resmen hiçbir organımı kontrol edemiyordum. Ellerim ayaklarım nefeslerim kalbim gözlerim. Şu an sadece bir nefes kadar yakın yüzüne bakıyordum. Olanları anlamaya çalışıyordum. Şu an imkansız olan bir şey istiyordum.
"Çok sevimlisin."
Hâlâ alınlarımız birleşikti. Dudaklarıma doğru fısıldamıştı. Beklenti ile yanan dudaklarım beni şok ederken elim ayağım birine dolaşmıştı.
O ise elini dirseğimden başlayıp kolumdan aşağı indirdi. Ordanda toprağı sıkmış elimi tuttu ve elini elimin arasından geçirdi. Ve dudaklarıma doğru konuştu. "Lütfen burda ol tamam mı?"
Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ben sadece dudaklarımızın o küçük temasında aklımı kaybetmişken benden bir cevap beklemesi o an yapacağım en imkansız şeydi. Başımı salladım.
"O halde ben gidiyorum. Ve yarın burda ol."
Önce elimizi ayırmış daha sonra alınlarımızı ayırmıştı. Ve sessizce yanımdan ayrılmıştı.
Bu neydi şimdi bu olanlar ? Ben kimdim burası neresi? Kapatmış olduğum gözlerimi açmış tutmuş olduğum nefesimi vermiştim. Elimi kalbime koydum. Bir tek dans ederken deli gibi atan kalbim şu an uçmuştu galiba. Hâlâ yanan dudaklarımı hissediyordum. Kesinlikle kulaklarıma kadar kıpkırmızı olmuştum. Derin derin nefes alıp verdim. Sakin olmaya çalıştım.
Beynimin işlevini yerine getirmesi için gözlerimi kapadım. Beynimin görevi olan düşünmek şu an sadece onu düşünüyordu. Zihnim sanki diğer anılarımı her şeyimi silmişti. Sadece gözlerimi kapadığım an beliren yüzü vardı.
Ayağa kalktım neredeyse yere düşecektim. Ayaklarımda uyuşmuştu. Dengemi sağlayamamıştım. Zaten yürüyemeyeceğimi anlayıp bir süre başım ağaca yaslı gökyüzüne baktım. Derin nefes aldım kalbim sanki yüz tur koşmuşum gibi atıyordu. Esen rüzgar beni rahatlatmıştı. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım.
Tuhaf düşünceler beni ele geçirmişti. Hayatım boyunca bir erkekten hoşlanmamıştım. Elbetteki karşı değildim ama bunun yaşanabilir olacağı aklıma gelmemişti. Bir erkekten hoşlanmak daha önce yaşamadığım bir duyguydu.
Baştan beri ona her temasımda farklı bir şeyler olduğunu hissetmiştim. Ama bana yabancı gelmiyordu ya da tuhaf. Ya da bu tuhaf anların bir duyguyu büyüteceği aklıma gelmemişti.
Dışardan görsem yadırgayacağım davranışlar onunla çok normal geliyordu. Aitlik hissi hissettiğim tam olarak buydu.
O küçük öpmenin ne kadar duygu yüklü olduğunu her hücrem hissetmişti. Kendimi sürekli ona çekilirken buluyordum. Elektirik çarpma hissi her temasında bunu yaşıyordum. Fakat onun yanında olmakta bana iyi geliyordu. Resmen beni öpmüştü.
Çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum. Buna bu kadar sevinmem tuhaf olsada aslında çok fazla çılgınca bir histi. Artık adım atmam gerektiğini anlayıp yürümeye başladım. Eve ne zaman vardığımı anlamamıştım. Kapıyı çaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑲𝒂𝒓𝒂𝒉𝒊𝒏𝒅𝒊𝒃𝒂 𝑺𝒂𝒓𝒂𝒃ı |Yunho-Mingi|
General FictionVe o çok sevdiğim ses tonu ile fısıldamıştı. "Bana sen lazımsın, bir bardakta karahindiba şarabı..." Fısıldarken gözlerimi kapatmıştım. Ve yutkunmama engel olamadım. Ve kulağımdan uzaklaşıp nefeslerini dudaklarıma vermişti. Ben hâlâ gözlerimi açma...