Kapıyı çaldım. Ve chin sun kocaman bir neşe ile kapıyı açmıştı."Yunhooooo" kollarımı açtım ve kocaman sarıldım.
"Selam güzellik özeldin mi beni?"
"Hmmm bak bir sürü özledim."
Yanaklarına sulu sulu öpücükler bıraktım.
"Yaaa yunho öyle öpmesene"
Beraber içeri girdik. Annem televizyon izliyordu. Yanına oturdum. Havadan sudan sohbetler ettik. Ünverstede beklentileri büyüktü elbette. Ama annem sakince konuşup hâlletmişti. Sonra babamda işten gelmişti ve sohbetimize katıldı. Uzun ve güzel sohbetler ettik çocukluk anıları. Annemle babamın anıları güzeldi.
Ve bir an aklıma o geldi kim bilir o ne yapıyordu? Acaba sıcak aile sohbetleri edebiliyorlar mıydı? Herkes kesin odasına kapanmıştır. Yazık o da yalnız kalmıştır.
"Yunho yunho"
"Ha ne efendim."
Annem seslenmişti.
"Nereye daldın? Kaç dakikadır sana sesleniyorum."
"Hiç hadi yemek yiyelim ben acıktım."
Babamda kurtarıcım olup bana katıldığında annemin soru yağmuruna tutulmaktan kurtulmuştum. Akşam yemeğimizi yedik. Ben odama gittim. Chin sun bu gün babamla yatacağını söyledi. Bu benim için iyi mi kötü mü biledim ama pijamalarımı giyip yatağıma yattım.
Gözlerimi tavana dikip düşündüm. Sevgi aşk baştan beri bunları düşünmemiştim. Ya da onu öperken bunlar aklımda değildi. Lise çağlarımda sevgili olduğum kızlar olmuştu. Ama büyüdükçe aşktan uzaklaştım. Artık tamamen oturan kişiliğim kimliğim olmuştu. Ve kişiliğim değişmeyecekti. Bu sebeplede olsa gerek aşık olmamıştım birini sevememiştim. Bir erkeği sevmek ise daha bir farklıydı.
Bir erkeği sevmeyi bilmiyordum. Bir erkeğe karşı aşk gibi duygular hissetmemiştim geçmiş hayatımda. Hem cinsim olanlarla o gözle bakmamıştım. Ve bir erkeği bile etkilemek bir erkeğin benden hoşlanması bu gururumu okuşuyordu.
Bir erkek acaba nasıl sever? Beni nasıl sever. Ve ben...
Kendimi sorgulayacak olursam. Daha önce böyle bir şey hissetmemiştim. Bir erkeğin teni her daim serttir. Ve ona her dokunuşumda temasımda içim gidiyordu. Beni kavuruyordu teni. Ten çekimi bir yana o benim kayıp parçamdı. Öyle ona ait hissediyorum ki sadece onun kolları arasında olsam tüm dünya yansa umrumda olmazdı.
Farklı hissettirmiyordu ya da sorgulatmıyordu sanki olması gereken buydu. Farklı garip bir yanı yoktu. Ona olan hislerimi basit bir seni seviyorum sözcüğü kaldırmazdı. Bu özel bir bağdı bana çok yabancı ama bir o kadar da benden bir parça. Ve benim için bir ilkti. Bu konuda hâlâ toy ve tecrübesizdim. Böyle bir deneyimim yoktu. Ama ilkim ve sonum olsun istiyordum.
O çok özledi. Ve onunla ilgili olan her şey gibi. Talihsiz kazayı yaşamasını istemezdim. Annesiz olmayı kimse haketmezdi. Bana düşen onun karahindibası olup onun yaralarını iyileştirmekti. Karmakarışık bir ip yumağına dönüşmüş düşüncelerimi esnemem böldü.
Gözlerim yavaş yavaş kapanmıştı. Kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Sabah olmuş kahvaltı yapmıştık. Ben odamı toplıyordum yeni bir düzen iyi olacaktı. Chin sun gelip benimle uğraşmasa 20 dakikada biterdi ama 1 saat sürmüştü. En sonunda annem çağırmış öğlen yemeğini yemiştik. Saat 3 olmuştu.
Ve ben sabırsızlıkla onun yanına gitmek istiyordum. Chin sun dan gizli evden kaçıp bahçeye doğru yol almıştım. Kısa bir yürüyüşün ardından çınar ağacının yanına ulaştım. Yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑲𝒂𝒓𝒂𝒉𝒊𝒏𝒅𝒊𝒃𝒂 𝑺𝒂𝒓𝒂𝒃ı |Yunho-Mingi|
Ficção GeralVe o çok sevdiğim ses tonu ile fısıldamıştı. "Bana sen lazımsın, bir bardakta karahindiba şarabı..." Fısıldarken gözlerimi kapatmıştım. Ve yutkunmama engel olamadım. Ve kulağımdan uzaklaşıp nefeslerini dudaklarıma vermişti. Ben hâlâ gözlerimi açma...