6. BÖLÜM: Ölüm kokusu

60 32 53
                                    

6. Bölüm: Ölüm kokusu

Bölüm Şarkısı: Siyah Beyaz/ Cem Adrian

*Bu bir kuyuydu, her seferinde daha da düştüğümüz ve biz o kuyudan çıkamıyorduk.*

Islaklık tenimin her hücresine nüfuz etmiş ve kalbimde bu okyanusta kendini boğulmaya mahkum etmişti. Etraf büyük bir yangın içindeydi, etraf yanan geçmişimin ve hayallerimin külleri ile doluydu. Kalbimi bir ormanın ortasına bırakmışlar ve sonra da ormanı ateşe vermişlerdi. Kabuslar gecesini yaşıyordum bir kez daha. Fakat ben güneşi düşleyen bir insan olmamıştım hiç. Ben zaten güneştim. Benim hayalim ay ışığının o soğuk ve kendine aşık eden buğusundaydı. Ben ay ışığına aşıktım. Ben bir papatyanın seviyoruna ve sevmiyoruna aşıktım.

Üzerimde bulunan ve benim tabirimle prenses elbisesi olan beyaz elbiseye bakmamla önüme dönmem bir oldu. Neredeydim ben?

Bir gemideydim. Geminin pruvasında¹ bulunmak kalbimin ritmini yavaşlatırken hareketsiz duran gemiden aşağıya doğru baktım. Okyanusun geceye karışan sesi deniz fenerinin ışığıyla süslenmiş ve üzerimdeki beyaz elbiseyi adeta bir kefen yapmıştı.

(¹: Geminin ön tarafı)

Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Ağlamak, ağlamak ve daha çok ağlamak. Peki ama nedendi bu ağlama isteği? Kimeydi?

Belki de şu ana kadar susturulmak zorunda kaldığım için ağlıyordum kim bilir? Belki de artık ağır geliyordu yaşadığım onca şey. Gecenin sessizliğinde geminin ışıkları parladı birer birer. Bu beyaz ışıklar ortamı daha da kasvetli hale getirirken Onsra gemisinde olduğumu anladım. Onsra gemisi benden akıl sağlığımı alan yerdi. Onsra gemisi kendimi öldürdüğüm yerdi, Ateş'in gözlerinden belki de ilk kez bir damla gözyaşının aktığı yerdi. Doğa'nın bileklerinin kesildiği, benim ise nefesimin kesildiği ama bir şekilde kaderimizin hep bağlı kaldığı yerdi.

Onsra'nın kelime anlamını arama motorunda attığınız zaman şöyle yazıyordu. Bir daha aşık olmamak ve son kez sevmek. Hayatımızın onsraları vardı. Bitmişleri ve bir daha asla gelmeyecekleri.

Işığı açılan pruva kısmını dolaşmaya başladım. Giderken zorlandığım için iki elimle elbiseyi biraz kaldırmıştım. Saçlarım salınık duruyordu. Altın rengi saçlarımı ılık esen rüzgarın dalgalandırdığını ve havanın sıcak olmasına karşın içimin ürperdiğini hissettim.

Bir küçük masa, bir de gitar duruyordu. Ara sıra vuran deniz dalgaları privat giriyor ve etrafı az da olsa ıslatmayı başarıyordu. Etraftaki sessizlik beni korkutmuyordu. Normalde karanlıktan korkardım ama ben Masal Gökdağ, bazen Korktuğumu kendime bile itiraf edemiyordum.

Gitarın yanına gidip yere eğildim ve gitarı iki elimin arasına alarak ezbere bildiğim notaları gecenin sessizliğine armağan etmeye başladım.

Belli bir yerden sonra kendimi bir sahnede gibi hissetmeme engel olamamıştım. Müziğin garip ezgisine kendimi kaptırarak şarkının nakarat kısmına başladım.

Hani sen gece ben sabahtım,
Her gün içine karışacaktım.
Kalbin sokakları tenha.
Issız yolları...

Akla zarar büyüsü var.
Baharları var, güzü var.
İflah olmaz bir yanı var.
Sarar bazen de yaralar.²

(²: İrem derici-Meftun)

Gitar elimden birden bire kaybolurken bu sefer masanın olduğu yere ilerledim. Üzerinde ay resminden başka hiçbir şey olmayan ve gece parlayan ay ışığıyla özel tasarım olduğunu bildiğim günlüğümü elime aldım.

Ölümden SonraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin