16. BÖLÜM: Geriye Kalan Izdırap

14 10 0
                                    

16. Bölüm: Geriye Kalan Izdırap

*Akıtamadığım gözyaşları benden intikam alıyordu.*

Nerede olduğumu bilmiyordum. Üzerime verdikleri beyaz hastane kıyafetini de giymiş bahçeye doğru baksam da burasının neresi olduğuna dair en ufak fikrim yoktu. Türkiye olmayabilirdi bile. Tamamen başka bir ülkeye transfer mi olmuştum bilmiyordum.

Bugün hava güneşliydi. Buradaki yatağıma öylece oturmuş dışarıyı izlerken güneş gözümü almıyordu ama havanın ne kadar sıcak olduğunu tahmin edebiliyordum.

Odam fazlasıyla küçük bir yerdi ve kapı otomatik açılıp kapanıyordu. Kendimi hapse girmiş gibi hissediyordum. Telefonum elimden alınmıştı. Kıyafet getirmek yasaktı ve hastane içinde sadece bu beyaz kostümlerle gezebilirdik. Dört tane kat vardı. En tehlikeliler en alt katta kalıyordu. Ben ikinci kattaydım.

Ne kadar hasta vardı en ufak fikrim yoktu. Burada ne kadar kalacağıma dair de en ufak fikrim yoktu. Sadece zihnime mola vermiştim ve dışarıyı izliyordum.

Dışarıyı izlemeye o kadar çok ldaklanmıştım ki birinin kolumu dürtmesi ile yerimde sıçramak zorunda kalmıştım. "Masal, merhaba!" Suratına bakmaya devam ettiğimde orta yaşlarındaki bu erkek hemşire devam etmişti. Yakasında Deniz yazıyordu. Soyadsız.

"İyi misin?" Yine hiçbir tepki vermedim. "Bugün sana yeni bir doktor atandı. İlk seansınız saat on birde. Bak şurada saat var." diyerek eliyle saat iki yönünü işaret edince ben de oraya döndüm. Duvara monte, düz beyaz yuvarlak bir duvar saati vardı. "O civarda bazı hemşireler gelip seni alacak olur mu?"

Yine hiçbir tepki vermedim ve bahçeye döndüm. O da çıkmak zorunda kaldı. Şu an saat ondu. Bir saat sonra için erken uyarı yapmalarına ne gerek vardı anlamıyordum. Saçmalıklar silsilesiydi gerçekten. Beni buraya kapatan Ateş de saçmalıklar silsilesinin bir parçasıydı. Nasıl benim burada daha iyi olacağımı düşünebilirdi aklım almıyordu gerçekten.

Buraya daha bugün gelmeme rağmen durumumun kötüye gittiğini ben bile fark ediyordum. Bahçede gördüğüm kendi siyahlar içindeki yansımam bunun en büyük kanıtıydı. Buraya geldiğimden beri onu izliyordum ve aynı şekilde o da beni izliyordu. Bir saniye için bile gözlerini kırpmamıştı ya da belki ben kırptığım zaman kırptığından onu görememiştim. Emin olamıyordum.

Odanın çok sade olması ve odama hiçbir şekilde benzemiyor oluşu da beni sinir ediyordu. Hiçbir şey yoktu ve bu kendimi daha da berbat hissetmeme neden oluyordu. Nasıl bir yol izlemem gerektiğini bilmiyordum. Biriyle konuşmak beni ne derece düzeltirdi ondan da emin değildim çünkü hislerime güvenen bir insan olarak benim bir başkasını değil kendimi dinlemem gerektiğini düşünüyordum.

Bugün kendi ruhumdan bir parça eksilmişti. Bugün birine olan güvenim yıkılmıştı ve güven bir kere yıkıldı mı başka hiçbir kuvvet onu tekrar eski haline getiremezdi. Benim Ateş'e olan güvenim ölmüştü. Ben burada oturmuş o güvenin yasını tutuyordum.

Kaybolmuştum hem de kendi zihnimde ve bunun ızdırabını tüm hücrelerimde hissediyordum ama bunu bir başkasının bana bu derece kuvvetli bir şekilde hissettirmesine hiç gerek yoktu ki. Doğa olmasaydı şu an ne halde olurdum hiçbir fikrim yoktu. Doğa Uzuner doğdum andan itibaren benim iyikimdi.

O benim Hayat Işığım'dı.

Saat on bire yakın sonunda Ölüm'den gözlerimi ayırarak ayağa kalktım ve kapıya yöneldim. Tam o sırada arkamdan onun sesinin sonunda duymuştum. "Hadi ama beni görmezden mi geliyorsun? Bunca bakışmadan sonra hem de. İnanılır gibi değil. Eğer istersen seninle bir anlaşma yapabiliriz."

Ölümden SonraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin