3. BÖLÜM: Işık

72 35 120
                                    

3. Bölüm: Işık

Bölüm Şarkısı: Ölünce Sevemezsem Seni/Ayna

*"Sevdiğin ve değer verdiğin her şey kül olana kadar kurtarmak için bir şey yapamazsın. Çaresizliğine hoş geldin Masal. Uzun bir süre bu çaresizlik ile yaşayacaksın, alışsan iyi edersin."*

Sabahın ilk ışıkları akşam çekmek için bile küçük bir uğraş veremediğim perdenin arkasından sızarken sanki yıllardır uyuyormuş gibi mayışmıştım. Kafamı kaldırmak bile istemiyordum ama uyanmanın zamanı gelmişti.

Derin bir of çekerek ayağa kalktım. Üzerimde hâla Doğa'nın bana vermiş olduğu kıyafetler vardı ve pasaklı gibi, hafif terlemiş şekilde otel odasında yatıyordum. Yarı ölü ruh halimden bir an önce çıkmam gerekiyordu.

Banyo bölümüne giderek elimi yüzümü yıkadıktan sonra uçak moduna aldığım telefonumun masanın üzerinden bana göz kırptığını yeni fark etmiştim. Uçak modunda çıkar çıkmaz bildirim bombardımanına tutulmuştum. Doğa'dan on iki, Ateş'ten üç, annemden altmış altı cevapsız arama vardı. Hızla Doğa'yı geri arayarak telefonu kulağıma götürdüm.

"Günaydın Masal, erkencisin." diye alaycı bir ifade ile konuşmaya başladı hemen Doğa. Muhtemelen şu an şirketteydi ve ben saat on iki gibi uyanmıştım.

"Ya evet, çok erkenciyim." diyerek ben de güldüm.

"Naptın dün gece yine mi evden kaçtın? Hayel Teyze dün başımın etini yedi seni bulayım diye." Kahkaha atma isteğime engel olamamıştım.

"Ya çok endişe etmiştir benim için(!)" diye söylendim.

"Masal, hadi annen neyse de Ateş çıldırdı. Beni niye hepsiyle muhattap ediyorsun. Sabah toplantıya geç kaldım Ateş'e laf anlatıyorum diye." Gerçekten her derdimizi Doğa çözüyordu. Bir gün bizim yüzümüzden iflas ederse şaşırmazdım.

"Ateş'i ararım ben birazdan, dün Kerim amca ile birlikte diye aramadım. Baba oğul konuşacakları olacaktır."

"Ne halimiz varsa görün ya." diyen Doğa'ya sırıtmaktan başka hiçbir şey yapmadım. Bu onu görememiş olsa da ona karşı böyle olmak bana kendimi hem iyi hem de huzurlu hissettiriyordu.

"Neyse eve geçeceğim zaten şimdi Ateş ile de konuşurum o arada." diyerek telefonu kapattım.

"Dur,  Ateş..." dese de kapatılan telefonun bip sesi konuşmasına izin vermemişti. Hem toplantıya geç kaldığını da söylemişti. İlgilenebilirdi bu sayede biraz şirket ile. Tamam yalan yok merak ediyordum ne diyeceğini ama çok da önemli olmadığını biliyordum ve kesinlikle şirketi ile ilgilenmesi gerekiyordu. Bu ayın on beşinde yirmi beş yaşına değecekti ve ilk defa yüzde yüzlük bir hisse senedine sahip kişi olacaktı. Tabi olayın işleyişi çok daha karmaşıktı ama Uzunerler ile olan ortaklık babamın ölümüyle son bulunca ben de bu konular ile ilgilenmeyi kesmiştim.

Asansöre atlayıp zemin kata indiğimde resepsiyona yaklaştım. Çıkışımı vermem gerekiyordu. "Ben Masal Gökdağ, çıkışımı verecektim." diyerek gülümseyen kadın görevliye döndüm. Resepsiyondaki her insan ile iyi anlaşma huyum vardı. 

"Ben zaten verdim Masal." Arkamdaki sesin sahibini ömrü hayatımda bir kez unutmuştum ve bir daha unutabileceğimi de sanmıyordum. 

"Ateş!" Hemen arkamı döndüğümde gri gözleri mutlulukla gülümseyen siyah saçlı kişi ile bakışlarımız kesişmişti. Burada ne işi vardı? Beni bu kadar kolay buldukları için korkmalı mıydım? Onlar bana zarar vermezdi. O halde buna sevinmem gerekiyordu, çünkü başıma bir şey gelirse anında müdahale edebilirlerdi.

Ölümden SonraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin