H.P. Lovecraft - Deliliğin Dağlarında (6)

12 5 0
                                    

Tüm bu birbirine girmiş yapılar havanın etkisiyle müthiş aşınmıştı. İçerisinden kulelerin yükseldiği buz yüzeyine kocaman taş bloklar ve çok çok eski zamanlardan kalma döküntüler saçılmıştı. Buz tabakasının saydam olduğu yerlerde bu dev sütunların alt kısımlarını görebiliyor ve çeşitli kuleleri değişik yüksekliklerde birbirine bağlayan, buzun aşınmaktan koruduğu taş köprüleri seçebiliyorduk.

Açığa çıkmış duvarlarda, daha yüksekteki benzer köprülerin bir zamanlar bulunduğu yerlerin izini görebiliyorduk. Daha yakından yapılan bir inceleme sayısız büyücek pencerenin varlığını ortaya çıkardı. Pencerelerin çoğu uğursuz ve tehdit edici bir tarzda ardına kadar açık olmakla birlikte, bazıları ağaç esaslı taşlaşmış bir malzemeden kepenklerle kapatılmıştı. Kalıntıların çoğunluğunun elbette çatısı yoktu, sert rüzgârlarla aşınmış üst kenarları yuvarlaklaşıp düzgünlüğünü yitirmişti.

Daha dar açılı konik ve piramit biçimi modellerle çevresindeki daha yüksek yapıların korumuş olduğu binalarsa, her tarafta görülen ufalanma ve küçük küçük deliklere rağmen dış hatlarını oldukları gibi koruyabilmişlerdi. Yatay şeritler halinde oyma süslere benzeyen -eski sabun taşları üzerindeki mevcudiyetleri şimdi çok daha büyük bir önem kazanmış olan tuhaf nokta kümelerini de içeren- şeyleri dürbünle güç bela seçebildik.

Birçok yerde binalar tamamen yıkılmış ve buz tabakası çeşitli jeolojik nedenlerle derin bir şekilde yarılmıştı. Daha başka yerlerdeyse taş duvarlar buz seviyesince aşınmıştı. Yaylanın içinden, geçtiğimiz geçidin bir mil kadar solundaki bayırda bulunan bir çatlağa kadar uzanan geniş bir şerit üzerinde hiç bina yoktu.

Buranın, Tersiyer dönemde -milyonlarca yıl önce- kentin içinden geçerek yüksek sıradağlar içindeki dipsiz bir yeraltı uçurumuna dökülen büyük bir nehrin yatağı olması gerektiğine karar verdik. Bu bölgenin mağaralar, uçurumlar ve insanın kavrayamayacağı esrarlarla dolu bir bölge olduğuna kuşku yoktu.

Geriye dönüp de o sıralardaki duygularımıza baktığımızda ve insanlık öncesi dönemlerden kaldığını sandığımız anormal kalıntıları gördüğümüzde duyduğumuz şaşkınlığı anımsadığımızda ruhsal dengemizi nasıl korumuş olduğumuza şaşmadan edemiyorum.

Elbette bir şeylerin fena halde çarpık olduğunu biliyorduk. Yine de uçağı yönetmek, en ince ayrıntılarına kadar birçok şeyi gözlemlemek ve hem bize hem de dünyaya yararlı olabilecek bir dizi fotoğraf çekebilecek kadar kendimize hâkim olmayı başarabildik.

Korku Hikayeleri, H.P. Lovecraft, Deliliğin Dağlarında: Bana köklü bilimsel alışkanlıklarım yardım etmiş olabilir. Çünkü bütün şaşkınlığıma ve tehdit altında olduğum duygusuna rağmen bu asırlık esrarı derinlemesine araştırmak, bu hesaba kitaba gelmez derecede büyük yeri ne tür yaratıkların inşa ederek içinde yaşamış olduğunu ve kendi dönemlerinde ya da başka dönemlerde dünyayla nasıl ilişkiler içinde olduklarını bilmek için yakıcı bir merak duyuyordum.

Bu yer sıradan bir kent olamazdı. Dünya tarihindeki arkaik ve inanılmaz bir dönemin, dış kolları, bildiğimiz hiçbir insan ırkı henüz maymunluktan insanlığa adım atmadan çok önce yer sarsıntılarının karmaşası arasında yok olup gitmiş olan ve en karanlık, en fazla çarpıtılmış efsanelerde belli belirsiz anımsanan bir dönemin ilk çekirdeğini ve merkezini oluşturmuş olmalıydı.

Efsanevi Atlantis'in, Lemuria'nın, Commoriom'un, Uzuldaroum'un ve Lomar topraklarındaki Olathoe'nin bırakın dünü ancak bugün sayılabileceği bir Paleojen büyük kent uzanıyordu burada. Valusia, R'lyeh, Mnar topraklarındaki ve Arabistan Çölü'nün Adsız Kenti gibi adı fısıltıyla anılan insanlık öncesi küfürlerle eş tutulabilecek bir büyük kent.

Paranormal Haber Korku KitabıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin