Çok büyük ağırlıkları kaldırabilecek kadar geliştirilebilen shoggothların yardımıyla, deniz altındaki küçük, alçak yapılı kentler büyüyerek, daha sonra karada kurulacak olan kentlerden pek farklı olmayan görkemli taş labirentlere dönüştü. Uyum gösterme yetenekleri çok yüksek olan Eskiler evrenin başka bölgelerinde daha çok karada yaşamış ve karada kent inşa etme konusunda birçok geleneği muhafaza etmiş olmalıydılar.
Milyarlarca yıldır ölü olan koridorlarını daha o zaman dikkatle incelediğimiz kent de dahil, duvarları oymalarla süslü bu Paleojen kentlerin mimarisini inceledikçe, bugüne kadar henüz kendimize bile açıklamaya kalkışmadığımız ilginç bir tesadüften büyük ölçüde etkilendik.
Kentteki binaların çağlar önce aşınarak şekilsiz yığınlara dönüşmüş tepeleri yarım kabartmalarda açıkça görülüyordu. Bu resimlerde gruplar halinde iğne gibi sivri kuleler, bazı konilerin ye piramitlerin tepelerinde zarif süsler, silindirik sütunların tepelerinde taraklı yatay diskler vardı.
Bu görüntü, zavallı Lake'in bahtsız kampına ilk defa yaklaşırken gördüğümüz, böyle bir siluetten binlerce, on binlerce yıldır yoksun bir kentin sırrına erilmez delilik dağları üzerinde gökyüzüne yansıttığı o uğursuz serabın aynısıydı. Eskiler'in deniz altındaki ve bir bölümünün karaya çıkmasından sonraki yaşamları hakkında ciltler dolusu yazılabilir.
Sığ sularda yaşayanlar başlarının üzerindeki beş ana dokunacın uçlarındaki gözleri kullanmaya devam etmiş, oyma ve yazma sanatını oldukça alışıldık bir şekilde icra etmişlerdi. Yazıyı sivri uçlu bir gereçle sudan etkilenmeyen parafinli bir yüzey üzerine yazmışlardı.
Okyanusun daha derinlerinde yaşayanlar, ışık elde etmek için fosforlu gibi ışıyan ilginç bir organizmadan yararlanmış olmakla beraber, görme işlevini esas olarak başlarının üzerindeki prizmatiksillerle, niteliği anlaşılamayan, gerektiğinde bütün Eskiler'i ışıktan kısmen bağımsız kılan bir duyu yoluyla sağlamışlardı.
Oyma ve yazı biçimleri nesilden nesile büyük değişikliklere uğramıştı. Yarım kabartmalardan niteliklerini çıkaramadığımız, belki de ışımayı sağlamak amacıyla bazı kimyasal kaplama usullerini kullanmaya başlamışlardı.
Yaratıklar, kısmen yan taraflarında bulunan, deniz lalesini andıran kollarla yüzmek, kısmen de ayağı andıran bir dizi organın bulunduğu alt taraflarındaki dokunaçları sağa sola hareket ettirmek suretiyle denizde yol alıyorlardı. Bazen de katlanabilir yelpazemsi kanatlarından bir ikisinin yardımıyla uzun sıçrayışlar yapabiliyorlardı.
Korku Hikayeleri, H.P. Lovecraft, Deliliğin Dağlarında: Karada genellikle ayağı andıran organlarını kullanıyor, ama ara sıra da kanatlarını kullanarak oldukça yükseklere ya da ötelere uçabiliyorlardı. Deniz lalesini andıran kolların uçlarında bulunan çok sayıda dokunaç her türlü sanat ve el işlerinde büyük bir ustalık ve maharet sağlayacak tarzda zarif, esnek, güçlü, hassas ve kas sinir uyumu bakımından eşsizdi.
Bu şeylerin dayanıklılığı inanılacak gibi değildi. Denizlerin en derin yerlerinin müthiş basıncının bile bunlara hiçbir zararı dokunmuyordu. Şiddetle karşılaşmadıkları sürece çok azı ölüyordu, bu yüzden de çok az mezarlıkları vardı. Diklemesine gömdükleri ölülerinin üzerlerini, üstlerine beş köşeli desenler çizilmiş höyüklerle kapatmış olmaları, oymaların ortaya koyduğu gerçeklerden sonra kendimize gelmek için yeniden durup düşünmemizi gerektirdi.
Yaratıklar-Lake'in kuşkulandığı gibi, pterodofitlere benzer şekilde sporlarla çoğalıyorlardı ama olağanüstü dayanıklı ve uzun ömürlü olmaları ve yenilenmeye gereksinim duymamaları nedeniyle, sömürgeleştirecek yeni bölgeler söz konusu olmadıkça büyük ölçekte yeni prothallus üretimine yönelmiyorlardı. Gençler çabucak olgunlaşıyor ve bizim düşünebileceğimiz tüm standartların ötesinde bir eğitimden geçiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paranormal Haber Korku Kitabı
HorrorBu kitaptaki tüm hikayeler paranormalhaber.com sitesinin sahibinden izin alınarak yayınlanmıştır. Tüm hakları saklıdır ve iş bu sitenin sahibine aittir. İzinsiz alıntılama, kopyalama yapıldığı takdirde yasal işlem başlatılacaktır.