Görmeyeli Köyümü Cinler Basmış

53 6 84
                                    

Üniversite okumak için köyünden ayrılıp uzaktaki bir şehre giden gencin, okul bittikten sonra köyüne dönünce yaşadığı ürpertici olayların hikayesi.

Editörün Sunumu

Hikayeyi bir başka internet sitesinde buldum. Üniversite okumak için köyünden ayrılıp uzaktaki bir şehre giden gencin, okul bittikten sonra köyüne dönünce yaşadığı ürpertici olayları anlatıyordu. Başta emin olamadım; yaşanmış bir cin hikayesi miydi yok ustaca hazırlanmış bir kurgu mu? Ama çok geçmeden; her ne kadar gerçek bir hikaye gibi yazılmış olmasına rağmen içerdiği bazı profesyonel anlatım taktikleri sayesinde kurgu bir hikaye olduğunu anladım. Bunu, hikayenin sonuna geldiğinizde siz de anlayacaksınız. Ancak sizi hayal kırılığına uğratmasın bu sözlerim. Hikaye iyi. Gerçekçi. Profesyonel metin yazarı değilseniz, metin size kurgu olduğunu hiç belli etmeyecek sonuna kadar. Aksiyon dolu olmamasına rağmen sürükleyici. Yer yer ürpertici. Bu nedenle, sizi; henüz kimin tarafınan yazıldığı belli olmayan metni okumaya teşvik etmek isterim. Sonu da hiç fena değil ayrıca.

Sinan Özgenç

Görmeyeli Köyümü Cinler Basmış

Üniversitelerin şimdiki gibi yaygın olmadığı, her şehre bir üniversitenin düşmediği zamanlardı. Köyümden okumak için ayrılmıştım. Tabi o zamanın hayat şartları malum... Babamın durumu da... Hem okuyup hem çalışmak zorundaydım. Yazları bile şehirde kalıp çalışırdım. Kışa hazırlık için çünkü kış aylarında part time çalıştığım için paranın yetmediği oluyordu. Bu hem okul hem çalışmanın aynı anda gitme durumu yüzünden okulu 2 sene uzattım. Bu 6 sene içinde köyüme 2 kez gidebildim sadece ve bu 6 yılın sonunda bir ziraat mühendisi olarak köyüme dönecektim. Mutluydum ama aslında korkmam gerekirmiş; sonradan anladım.

Üniversite okuduğum şehirden 10-11 saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra memleketime geldim. Otogardan ilçe minübüslerine binip ilçeye geçtim. İlçeden köy minibüslerine bindim lakin benim köyüm dumanlı dağların zirvelerine yakın bir köydü. Neredeyse iki günde bir sis olurdu ve çoğunlukla yağmur yağardı. Doğrudan köyüme giden bir minibüs yoktu. Ben de köyüme en yakın olan köye giden dolmuşa bindim. Orada indikten sonra da yürümeye başladım. Yürüyerek iki saatlik yolum vardı.

Elimde valizim yürüyorum; hava kapalı, karanlık olmak üzere ama yağmur yağmıyordu. Etraftaki ormanlara bakıyorum, buraları ne kadar özlediğimi hatırlıyorum, ağaç dallarının; gökyüzünün koyu lacivert rengiyle uyumunu seyrediyorum...Derken arkamdan bir ışık geldi. Bir traktördü gelen. Bana doğru yaklaştıkça sesi de artık net şekilde geliyordu. Yanıma geldi ve durdu. "Hayırdır yeğenim, kimsin?" dedi. Adamın yüzüne baktım. İlk önce şaşırdım ama tanımıştım; Dursun emmiydi bu. Muhtar yani. "Dursun emmi tanımadın mı beni?" dedim. "Affola evladım; tanıyamadım." dedi. "Emmi, ben Kör Mustafaların Mehmed'in oğluyum." "Haa; sen şu okumaya giden çocuksun. Hatırladım şimdi." dedi. "Gel yeğenim. Atla traktöre; beraber gidelim köye." dedi.

Traktörün gürültüsü ve yolu zar zor aydınlatan farları eşliğinde ilerliyorduk ama bir şey vardı. Muhtar emmi; ben 6 sene önce köyden ayrıldığımda nasılsa hala öyleydi. Hiç değişmemişti. En ufak bir yaşlanma belirtisi yoktu. "Doğal yaşamak böyle bir şey herhalde..." diye düşünüp üzerinde fazla durmadım. Bir süre daha gittikten sonra köye vardık ve muhtar emmi beni köy kahvesinin önünde indirdi.

Dışarıda sundurma gibi bir yerde millet oturuyordu. Kahvedeki kimsenin yüzü tanıdık gelmemişti. Traktörden indiğimi gören herkes bana bakıyordu. Ben de ayıp olmasın diye "Selamun aleyküm" dedim fakat beni tanıyamadıklarından olsa gerek; selamımı almadılar. Tekrar selam verdim yine cevap yok. Bütün kahve, yüzlerinde donuk bir ifade ile bana doğru bakıyordu.

Paranormal Haber Korku KitabıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin