Evin kapısını açıp içeri girdiğimde hemen arkamdan geri kilitledim. Ayakkabılarımı ve montumu da çıkartıp askıya bıraktım. "Ulus'um?"Koridorda odama doğru gidecekken salonun ışığının açık olduğunu görünce. "Ulus uyumadın mı daha?" diye evin içinde seslenerek adımlarımı salonun girişine doğru çevirdim. Salonun aralık olan kapısını iyicene açıp içeri baktığımda beklediğim, ve görmek istediğim tek bir şey vardı o da salondakinin Ulus olması.
Ama nerde bende o şans?!
Yok! Yok kardeşim benim bu evin kilidini değiştirmem lazım. Gerçi bunlara o da yetmezki! Bunlar dedikoduyu kaçırmamak için ışınlanmayı bile bulurlar. Beklerim yani, hiç şaşırmam!
Şimdi karşımda olan manzarayı şöyle anlatayım; bizim tam televizyonun karşısında olan uzun koltukta uzanan Safinaz, bacaklarını koltuğun sonunda yatar gibi oturmuş ve başı arkaya düşmüş olan Makbule'nin kucağına atmış. İkiside horul horul uyuyor. Şaka değil, baya Safinaz'ın horlayışını duyabiliyorum şu an ben buradan.
Hayır televizyonda açık, evlilik programı izliyorlarmış akıllılarım benim. Çok ihtiyaçları varya çünkü. Sehpanın üzerinde bitmiş olan iki çay bardağına bakıp ofladım. Aslında kalkmaları için avazım çıktığı kadar bağırabilirim ama hiç şu anda uğraşamam. Allah korusun bu Makbule kesin kalpten gider korkudan. Safinaz da şoka girer bayılır falan. Ulus'un ambulans çağırması, bütün apartmanın ayaklanması çok fazla. Hem uykum var benim.
"Allah rahatlık versin başımın belaları." diye mırıldanarak televizyonu kapattım ve üzerlerine kenarda duran battaniyeyi örtüp ışığı da kapatıp salondan çıktım. Gidiyorum ben güzelim yatağıma.
Uykum kaçmasın diye ışığı açmadan içeri girip yatağımın üzerinde bıraktığımı bildiğim pijamalarımı alıp ilk önce banyoya gittim. İşimi bitirip geri geldiğimde de gözlerim yarı kapanıyordu zaten. Kapıyı arkamdan kapatıp yatağımın yanına gittim ve yorganı kaldırmak için çektim ama kendileri gelmek istemedi.
Bir dakika, ne?
Yorganı çekiyorum çekiyorum gelmiyor. Kaşlarım çatılırken geri odamın kapısına doğru gidip ışıkları açtım ve fark ettiğim ilk şey yatağımın üzerinde boyunca uzanan Ulus oldu. "Ya Ulus'um madem uyuyacaksın içine girsene ben nasıl gireceğim o yorganın altına sen oradayken?"
Kılını bile kıpırdatmadı. Kendisi yorulunca ağır uyuyanlardan. Tabii bu akşamda ben Makbule ve Safinaz'ı öldürmeyeyim diye bizimle beraber evin etrafında koşturdu ya ayrı bir ağırlık vardır üzerinde. Onu uyandırmaya hiç yeltenmeden yatağın kenarına geri döndüm ve yorganı yavaşça altından çekmeye çalıştım. "Kız Ulus, kay azıcık yorgan gelmiyor." diye söylenmeye başladım elimdeki hiç hareket etmeyince. "Ulus."
Yorgan gelmiyor! "Ay yeter!" diyerek bir anda sinirle yorganı çekince kız gözümün önünden sihirbazlık numarası gibi yok oldu. Yerden büyük bir güm gelince dank etti tabii ne yaptığım. "BİSMİLLAH!" diyerek bağıran arkadaşımı duydum yatağın öbür tarafından.
"Anam gitti kız!" Yatağın üzerine atlayıp öbür tarafa doğru sarkıttım kafamı. "Ay aşkım iyi misin?!" Ulus gözlerini bir kaç kez kırpıştırıp boş boş bana baktı. Allah'ım yumurta gibi kırdım kızın kafasını! "İzem sen misin?" Yataktan hemen kalkıp onun yanına koşturdum. "Geldim, geldim! Buradayım."
Başını kaldırıp bana şöyle bir baktı. "Sen ne zaman geldin be?" Elini uzattı onu tutup çekmem için. "İyi misin kuzum?" Ayağa kalkıp hiç bir şey olmamış gibi az önce üzerine yattığı yorganı kaldırdı ve altına girip üzerini örttü. "İyiyim ben, alışkınım bilmiyor musun?" diye mırıldanınca ilk önce bir anlamadım neden bahsettiğini, sonradan aklıma geldi. Bu küçükken her gece yatağından düşüpte yerde uyumaya devam ediyordu, yıllardır olmadığından kızı yere düşürünce ödüm koptu benimde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇÜZ MÜ?
Humorİşte tam o anda... Avşar'ın boyama kitabında taşırdığı en son çizgi de... Baha'nın bana dik dik baktığı o anda telefonum çaldı. Bilin bakalım kim arıyor? Allah'ım keşke şu an gözlerim kanıyor olsaydı da ben bu ismi bu telefonda görmeseydim. TKB AR...