"Ulus! Eğer iki saniye içinde burada olmazsan seni gerçekten camdan aşağıya atacağım.""Ya ama! Bana yeterince zaman vermiyorsun ki!" İçeriden koşarak iki tane koca kitapla yanıma geldi ve masanın üzerine bıraktı-fırlattı desek daha doğru olur- kızı acele ettirdiğim için, arada tehdit ediyor olmamdan da kaynaklanmış olabilir bu aceleci hali.
Şu anki olayımızı da söyle açıklayayım; ben, canım akıllı, muhteşem ben, aşırı zeki olduğum için güzelim projemi son güne bıraktım...daha çok unuttum gibi ama o kısım hakkında konuşmayacağız.
"İzem'im?"
"Hmm?"
"Serkan'ları dinlemeye gidiyoruz değil mi hala?"
Önümdeki kitabın sayfasını çevirirken mırıldandım. "Ne zamandı o?" İnternette aradığım şeyi bulamadığımda kafayı yiyecek gibi olduğumdan eski yollara geri döndük bu seferlik. "Bu ayın sonunda. Şimdi ben soralı uzun zaman geçti ya, bir kontrol edeyim dedim."
Kafamı kaldırıp yanımda oturmuş beni izleyen arkadaşıma bir bakış attım. "Şu son olanlardan sonra kesinlikle gelirim! Şu aralar Safinaz ve Makbule'nin olmadığı her şey daha çekici geliyor bana."
Ayağa kalkarken sırıttığını gördüm. "Bu gün de gelmediler, temizlikten sonra yoruldular her halde."
"Onlarda her gün ayrı bir yeri temizliyorlar. Geçen gün Makbule teyzeyi apartmanın önündeki kaldırım taşlarının arasını diş fırçasıyla çitilerken gördüm."
"Hadi be!"
"İnan bana, şaka yapmış olmak istiyorum ama nerde bizde o şans." Gülerek yanımdan çekildi ve mutfağa doğru gittiğini duydum. "Ya İzem, biz dün gece içtiğimiz çayların bardaklarını temizleyip kaldırmamışmıydık? Bu sabah kalktığımda iki tane çay bardağı gördüm."
Kaşlarımı çatarak kafamı baktığım sayfalardan kaldırdım. Ben hala dün gece yaşadığım travmatik konuşmayı Ulus'a anlatmadım da... Yani, daha doğrusu anlatamadım. Safinaz izin vermedi, kendisi verecekmiş bu haberi.
Sabah kalktığımda bir süre boyunca kâbus gördüğümü ve hatırladıklarımın sadece benim kafamın içinde olduğunu düşünmüştüm ama sonra Ulus gibi tezgahın üzerindeki iki çay bardağını fark edince parçalandı bütün umutlarım. Önümüzdeki uzun bir süre boyunca da Safinaz'ın bu derdi ile uğraşacağım galiba.
Yazar'ın bakış açısı
"Abi hadi ya!" Ata kendini Baha'nın yatağının üstüne atıp derin bir nefes verdi. "Yemin ediyorum seni ikna edene kadar canım çıkıyor her seferinde, bana neden bunu yapıyorsun? Hoşuna mı gidiyor kardeşine acı çektirmek?"
Baha kafasını önündeki ekrandan kaldırıp dik dik Ata'yı süzdü. "Biraz daha uğraşırsan asıl acıyı çektireceğim ben sana!" Ata oflayarak kendini geri bıraktı. "Gerçekten gelmeyecek misin?" Baha sonunda yarım saattir konuşan kardeşini daha fazla dinlememek için elindekini masasına bırakıp kardeşine döndü.
"Bir ay sonraki şey için neden bana şimdiden eziyet çektiriyorsun sen?"
"Abi!"
Baha sabır çekti. "Elli saniyen var, çabuk ol."
Ata anında olduğu yerde doğruldu. "Can'ı tanıyorsun, onun üniversitesinde yapılan etkinliklerden biri var. Bir müzik grupları varmış, baya iyiler diyorlar, onlar çalıyor. Tanıdığımız kişiler orada olacak!"
"Neden gelmemi istiyorsun?"
Ata sırıtarak kapalı olan kapıyı gösterdi. "Diyorum ki artık annem şu kapıdan bir gelin getirmene sevinir. Yazık kadıncağız bekliy- Ahhh! Atma şu kitapları! Ağırlar ağır!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇÜZ MÜ?
Humorİşte tam o anda... Avşar'ın boyama kitabında taşırdığı en son çizgi de... Baha'nın bana dik dik baktığı o anda telefonum çaldı. Bilin bakalım kim arıyor? Allah'ım keşke şu an gözlerim kanıyor olsaydı da ben bu ismi bu telefonda görmeseydim. TKB AR...