"Kuzenimin duygularıyla oynamana izin vermem daha fazla. Her seferinde hevesle 'bu sefer hatırladı sanırım' diyerek yanıma koşup duruyor. Ama yine bir şeyler söylüyorsun ve hatırlamadığına inanmaya başlıyor. O yüzündeki hayal kırıklığını görmekten bıktım..." bu salak Taehyung bazen o kadar haklı ve doğru konuşuyor ki kendimden utanıyorum. "Haklısın, yüzündeki gülümsemeyi soldurmak benim de her seferinde canımı yakıyor."
"Güzel, şimdi hyungumu ara ve söyle."
"Ne, hayır, olmaz."
"O zaman onun eve gelmesini beklemeden ben gidip söyleyeyim. İster misin benim söylememi?" gözlerimi kocaman açıp kollarıdan tuttum. "Saçmalama! Soğur benden, asla bunu göze alamam. Tamam ben açıklarım ama bir planla." Taehyung bıkkınlıkla gözlerini devirdiğinde güldüm. Doğal olarak bıkmıştı benden ve planlarımdan. "Yoongi'ye söyleyeceğim onu ve geçmişimizi hatırladığımı ama bunu yeni hatırlıyormuşum gibi açıklayacağım. Diğer türlü beni lime lime edip köpeklerin önüne atar. Bir de tükürür. Tükürmeyi seviyor sinirlenince biliyorsun."
"Ooo, bu konuda çok haklısın. Her ne kadar sinirden yüzü kızardığında ve kaşlarını çatıp dudaklarını büzerek kızdığını belli etmeye çalışsa da çok tatlı görünüyor ama onu kesinlikle kızdırmak istemem. Çünkü en son onu kızdırdığımda beni -şakasız- iki buçuk ay görmezlikten geldi. Her şeyi deneyip yapmıştım ama asla ikna olmadı. En sonunda, bir okul çıkışı zamanında onun okuluna gittim. Ağlayarak ona doğru koşarken önümdeki basamakları fark edemediğim için merdivenlerden yuvarlandım ve ayak bileğimi çatlattım. Anca o zaman benimle barıştı."
"Tae, siktir git. BENİ PANİĞE SOKUYORSUN OROSPU ÇOCUĞU!" karşımda hayvan gülüp gibi anırmaya başladığında dudaklarımı kemirerek odasından çıktım. Bu arada artık beraber yaşıyorduk. Yoongi'nin odasındaki tek kişilik yatağı satıp çift kişilik bir yatak aldık. Böylece her gece Yoongi'nin göğsüme yaslanırken ki yüzünü izleyebiliyordum. Küçük gözlerini, sevimli burnunu ve şekilli dudaklarını hayal ederken istemsiz olarak gülümsemeye başlamam normal miydi? Çünkü kalbimin bu kadar hızlı atıyor olması bana hiç normal gelmiyordu. İç çekip salonda volta atmaya başladığımda dış kapı anahtarla açılmış ve içeri küçük bebeğim girmişti. "Yoonie~" koltuğa oturup kollarımı açarak kucağıma gelmesini bekledim. Gülümseyip kolundaki ceketini ve omzundaki çantasını kapının yanına bırakıp paytak paytak koşarak kucağıma çıktı. Kollarımı ince beline sarıp burnumu beyaz tenine sürterek bebek kokusunu soludum.
"Seni çok özledim ama ben." gerçekten de özlemiştim. Sınıfından üç kişiyle grup oldu ve boşanma davalarını izlemek için Kore savcılığına gidip gidip durduğundan çok az görür olmuştum melek yüzünü. "Ağlatacaksın beni... ben de seni çok özledim~" başını geri çekip dudaklarını büzdüğünde istediğini verip, küçük bir öpücük kondurmuştum soluk pembe dudaklarına. "Ama üzülme, bugün sondu. Başka mahkemeye girmeyeceğim." başparmağımla yanağını okşarken yüzünü avucuma yasladığında fangirler gibi çığlık atmak üzereydim.
"Yoonie, bugün bir şey oldu." hemen gözlerini kırpıştırıp merakla yüzüme baktı. "Ne oldu?" Tarım... Çok masum bakıyor! "Ben... ben şey-"
"Jungkook ne diyeceksen çabuk söyle. Hiç hoşlanmam lafın kem küm edilmesinden." siktir. Çoktan sinirlendi bile. "Ben önceyi hatırladım!" gözlerimi yumup vereceği tepkiyi beklerken sadece alayla çıkardığı "hah!" sesini duydum. Şaşkınca geri yüzüne bakarken sevimli gülümsemesini yüzünden silmiş ve kucağımdan kalkmıştı. "Sonunda gerçeği söylemeyi başardın. Tebrikler." başka bir şey demeden kapının yanındaki eşyalarını alarak odamıza geçti. Ne dedi o? Biliyor muydu hatırladığımı? Hadi canım, yoktur öyle bir şey, değil mi?
Yerimden kalkıp ben de arkasından gittim. Ama tam içeriye girecekken yüzüme kapıyı çarpmıştı. Bir de üzerine kitlemesin mi? Korkudan dudaklarımı kemirmeye başlamışken kapıyı çaldım. "Bebeğim... Açsana kapıyı. Konuşalım bi' lütfen."
"Defol git Jungkook. Konuşacak bir şey yok."
"Ne demek yok? Ayrılıyor musun benden? Ciddi misin sen?" bir şey demeyince eğilip kapı deliğinden ne yaptığına baktım. Ah hayır... Yatağın ortasına bağdaş kurarak otemuş ağlıyordu. "Sevgilim? Ses verir misin lütfen, endişeleniyorum."
"Git bu-rdan." kelimelerinin arasına giren hıçkırığı ile kalbime ağrı girdi. "Yoongi ayrılmazsın değil mi benden? Eğer benden ayrılırsan ben-ben yapamam. Yaşayamam. Sensiz devam edemem ki hayatta kalmaya. Oksijenimsin sen benim. Senin sayende nefes alıyorum. Eğer ayrılırsak... Gerçekten de nefesim kesilir Yoongi." kafasını kaldırıp bir anda kapıya baktı. Dediklerimden bir hayli korkmuşa benziyordu. İnanamıyorum ağlamaktan fındık burnu kızarmıştı. Dudakları da titriyordu. Kapıya birkaç saniye o şekilde baktıktan sonra hızla yataktan kalktı. Gerçi kalkmaya çalıştı çünkü dengesini kaybedip yataktan düşmüştü. Ama hızlıca toparlanıp kapıya doğru koştu ve cebinden anahtarı çıkartıp deliğe sokarak kilidi açtı. Ben de ayaklanmıştım o kapıyı açarken.
Yine kaşlarını çatıp sevimli bir yüz ifadesine girdiğinde ıslanmış yanaklarını süzdüm. "Ne saçmaladın sen az önce ya? Salak mısın adam?" kenardan odaya girip arkasından beline sarıldım. "Seni çok seviyorum biliyorsun, değil mi?" boynuna hafif bir öpücük kondurdum. Kollarımın arasında bana döndüğünde boynuma sarılacak sanarken omuzlarımdan ittirip ayrılmamızı sağladı.
"Def ol git Jungkook. Beni sevip sevmediğini, benimle oyun oynamadan önce düşünecektin."
***
-özlediniz bu fici değil mi :')-buna da bir 8 ay sonra devam edeceğim ama gitmeden merak da bırakayım sizi dedim :'D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Private Cat - {YoonKook}
FanfictionJungkook elini cama koydu, kediye dokunabilme arzusuyla. Tarçın gözlü kedi bir camdaki ele bir de liseli gence baktıktan sonra ağır hareketlerle patisini kaldırıp, Jungkook'un elinin hizasına koydu. Jungkook o an içinden geçirdi: Bu kedi benim olmal...