Güneş kirpiklerimin arasından usul usul süzülürken başımı gömdüğüm yastıktan yavaşça çevirdim ışığa. Toprak kokusu günümün en büyük ödülüymüş gibi tüm yanımı sararken kapalı gözlerimi açtım. Gri yatağı işgal etmiştim. Avuçlarımın arasındaki yastıktan yayılan kokuyu içime hapsetmek istercesine derince soludum. Güneşin odanın içerisine girdiği cam aralık bırakılmış yerdeki eşyalar kabaca koltuğa atılmıştı. Yatakta oturur pozisyona geçip önüme gelen saçlarımı geriye çektim. Gece uzandığım koltuktan buraya nasıl geldiğimi düşünmeme bile gerek yoktu. Aslan'ın hayal meyal yatağa taşıdığını hatırlıyordum. Hala uykunun tüm bedenimde izleri dururken ayağa kalktım. Sessizlik evin içerisine hakim olurken aralık kapıdan dışarı çıktım.
Mutfaktan gelen hafif tıkırtılarla yönümü oraya çevirdim. Aslan tezgahın başında doğradığı domatesleri tabağa diziyordu. Gayet özenle hazırlanmış masaya gülerek kapıya yaslanıp onu izlemeye başladım. Üzerindeki beyaz tişört ve siyah eşofmanla dağınık saçları seyirlik bir manzara oluşturmuştu. Geniş omuzları başımı iki kemiğinin arasına gömme isteğimi yoğunlaştırırken utanarak başımı eğdim. Bu adam kesinlikle kalbe zarardı.
"Günaydın" ardını dönmeden konuşurken panikle yaslandığım kapıdan çektim bedenimi. Nerden anlamıştı geldiğimi?
"Günaydın"
Tabağı masaya koyup başını bana çevirdiğinde dizlerimin bağı çözülür gibi oldu. Uyku mahmuru gözleri onunda biraz önce kalktığını belli ederken yutkunup masaya doğru ilerledim.
"Neden beni uyandırmadın" çaydanlığa uzanan parmakları sözlerimle duraksar gibi oldu. Yüzünde sinsi bir tebessüm oluşurken yanaklarım yanmaya başladı. Ne olmuştu ki şimdi? Çayları doldurduktan sonra yanıma gelip oturdu aynı ifade ile. Hala ondan cevap bekleyen gözlerimi görmezden gelerek ekmeğin üzerine çilek reçeli sürerek bana uzattı. Bu adam sorduğum sorulara cevap vermeyince ağzının ortasına vurmak istiyordum. Cımbızla alıyordum ağzından lafı. Parmaklarının arasındaki ekmeği alıp tabağa bıraktım.
"Uyandırmaya çalıştım aslında" tekrar aynı ifadeyi takınıp yüzüme bakınca merakla ona döndüm. Ben niye hatırlamıyordum? "Sen git ben geliyorum demiştin bir saat önce" alayla konuştuğunda başımı utançla masaya gömmek istedim. Ben uyurken konuşuyordum değil mi?
"Ya kusura bakma ben öyle konuşurum uyurken" tabaktaki ekmeği dudaklarımın arasına götürdüm. Ah Zümra adama yaralı yaralı kahvaltıda hazırlattın ya ne deyim sana. Hayır birde arkadaşlarına ben burdayım bana emanet dedin aferin. Düşünceler arasında elimdeki ekmeği tırtıklarken tabağın önümden çekilmesiyle ona çevirdim bakışlarımı. Gayet ciddi bir halde tüm kahvaltılıkları tabağa aktarıyordu. Doldurduğu tabağı önüme koyup henüz dokunmadığım çayıma şeker atıp karıştırdı. Ne yaptığını anlamak istercesine izliyordum sadece. Menemene bandırdığı ekmeği dudaklarımın önünde tuttuğunda açılan gözlerimle nefesimi tuttum. Sakin olmalıydım değil mi? Dudaklarımın önündeki parmakları daha da heyecanımı katlarken eline uzanıp ekmeği almak istedim. İzin vermeyip bu sefer açık dudaklarımın arasından nazikle ekmeği ittirdi. Allah'ım sana geliyorum.
"Çok zayıflamışsın Zümra kendine böyle mi bakıyorsun" sert haline bürünen sesi ve yüz ifadesiyle ağzımdaki ekmeği çiğnemeye başladım. Zayıflamamıştım ki. Derin bir nefes alarak geriye yaslandı. Üzerimde dolanan bakışları yerimde küçülmemi sağlarken ona bakamıyordum bile. "Hadi ye yemeğini sonra konuşuruz" sen beni izlerken nasıl yiyebilirim acaba?
Sessizce geçen on dakikada Aslan'ın önüme koyduğu tabağın yarısını yiyebilmiştim sadece. Aslan ise gayet iştahla tüm masayı yemişti. Evet gerçekten reçelden bala kadar hepsini yemiş kendi yetmiyor gibi bana da yedirmişti. Cüssesinin hakkını veriyordu adam helal olsun. Doldurduğum çayları masaya koyduğumda yine şeker atıp bardağımı karıştırdı. Hiç yadırgamıyor sanki her gün buradaymışım gibi davranıyordu. Tavırları o kadar içtendi ki istemsiz evim gibi hissediyordum ama bir yandan da çok çekiniyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZÜMRA
General FictionHayatında tüm zorluklara kendi başına göğüs germiş , kanayan dizlerini tek başına saran bir KADIN; ZÜMRA GÜMÜŞAY. Sevmelerin en çok yakıştığı bir ADAM; ASLAN HANCIOĞLU. "Aşk Hafızım, İki Yüreğin Birbirinde Soluklanmasıdır."