✅Bölüm 7 ✅

126 9 0
                                    

Mihriban hala daha inanamıyordu kendine. Delirmek üzereydi! Resmen şu anda kendi isteme kahvesini yapıyordu. Evlenmek istemediği hade evlenmişti ve şimdi de hiç istemediği o adetlerin tümünü yapmak zorundaydı.

Aklına babası geldikçe içini bir hüzün kaplıyordu saten. Annesi meseleyi ona anlatırken kapıdan onları dinlemişti. Aslında, sadece onun ne diyeceğini bilmek istemişti. Kulaklarına yemiden doldu o konuşma.

"Ben ilk kızımı evlendirdiğim daha ne kadar oldu kadın! Da şimdi Mihriban'da evlenmek istiyor diyorsun!?" annesi hiç sesini çıkarmadan biraz bekledi.

Babası sinirini henüz atamamış olacak ki devam etti "Allahtan, Belgin 17 yaşında da karşıma bir de onun için gelme ihtimalin yok!" sonra bir homurdanma yükseldi babasından. "Yok dimi, öyle bir ihtimal!?" daha onun meselesi çözülmeden babası Belgin'in derdine düşmüştü.

"Yok artık daha neler!" diye çıkıştı Gülsüm Hanım. "Aman sanki bilmyorsun! Murat'ın yıllardır neler yaptığını. İkisinin de evlilik yaşı geldiydi zaten."

"Peki kimdir bu herif? Kimlerdendir?" diye sorduğunda Mihriban rahat bir nefes aldı.

"Kız! Taşacak kahve!" seslenen Firdevs ile yerinden sıçradı Mihriban. Hızla cezveyi ocaktan aldı ve fincanlara boşaltmaya başladı. Ablası kalçasını mutfak tezgahına yaslayıp. "Vallahi pes sana! Bunca zaman benden bile sakladın ya!" aslında onun ki bir sitemdi.

Ve Mihriban bunu çok iyi anlıyabiliyordu. Firdevs onunla herşeyini paylaşırdı. Tüm sırlarını bir birlerine anlatırdılar aslında, her ne kadar Mihriban'nın hiç sırrı olmasada. Hatta Firdevs, Mert ile ilk tanıştığında eve gelmeyi bekleyemeyip yoldan onu aramıştı anlatmak için. Ne kadar gereksiz zamanlardı.

"Abla vallahi bildiğin gibi değil. Anlatsam da inanmasın, o yüzden boşver." içinde ki huzursuzlukla tepsiyi eline aldı ve içeri gitti. Fatih inanmamıştı, kimse inanmazdı ki ona. Kahveleri tek tek dağıtıp annesinin yanına oturdu. Gözleri kucağında ki tepsideydi. Aklı o kadar doluydu ki düşünemiyordu.

"Efendim madem kahveler de geldi, artık sebebi ziyaretimize gelelim." Mihriban olduğu yerde irkilip kafasını kaldırdığı an Malik ile göz göze geldi. "Allahın emri, Peygamberin kavliyle, kızınız Mihribanı, oğlumuz Malik'e istiyoruz." demesi ile sanki aslında başka birşey için gelmiştiler de son anda fikir değiştirmişler gibi Mihriban gereğindne fazla şaşırdı.

Bunu belli etmemek için çok uğraştı. "Şimdi gençler aralarında anlaşmışlar, birbirlerini sevmişler, bize yakışan onlara destek çıkmak olur. Allah tamamını erdirsin inşallah." birden herkesin ayaklanması ile Mihriban iyice telaşa büründü.

Annesi ona uyaran gözler ile bakınca hızla olduğu yerden kalkıp babasına doğru ilerledi. "Gel kızım, yüzükleri takalım." Mihriban'ın beyni aldığı komut ile ilerledi sadece.

Düşünmedi, düşünemedi. Sadece ondan bekleneni ve istenileni yapacak kadar aklını kullanabiliyordu. Bu mesele ona çok ağır geliyordu.

Yüzükler ortaya çıktığında "Kim takacak?" sorusuna Mihriban, Murat'a baktı. Bunu gören Mehtap Hanım gülümseyerek "Gel sen tak, en büyük abi olarak." dedi Murat'a. Murat şaşkınlıkla önce kadına baktı, ardından babasına. Başıyla onay alınca onlara doğru ilerledi.

Yüzündeki hafif tebessüm ile eline yüzükleri aldı. "Umarım hep mutlu olursunuz, allah utandırmasın." deyip yüzükleri taktı. Makası eline almıştı ki arkalardan bir ses duyuldu. "Makas kesiyor mu?"

Mihriban gözlerini yüzüklerden alıp başını sesin geldiği yöne çevirdi. Buna gerek var mıydı ki? Ama Ferdi bey gerek görmüş olacak ki, gülümseyerek cebinden para çıkarıp tepsinin üstüne koydu. "Şimdi kesiyor mu?" diye sordu neşeli bir sesle.

Yanlışlığın getirdiği mutlulukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin