"Oğlum, neler oluyor." diye sordu Mehtap hanım. Dudağı patlamıştı bununla birlikte herkesin içinde bir merak oluştu. Malik derin bir nefes verdi. Çenesini annesinin elinden kurtardı. "Önemli bir şey değil." dedi geçiştirmek için.
Kutay kaşlarını çattı. "Bacanağın gecenin bir vakti evimize delirmiş gibi geliyor ve ardından dudağını patlatıyor. Sende bizim, önemli bir şey olmadığına inanmamızımı beklilyorsun?" dedi kalın sesi ile.
Sonra babası ve abisine döndü: "Ben döverim bunu!" diye söylendi. "Ay, bir sen eksiktin Kutay." dedi Jülide. "Sakin olsun herkes." diye araya girdi Levent bey. "Malik, karın nerde?" diye sordu sakince. "Sanırım ablasında."
"Neden orda?" diye sordu oğluna. "Biraz tartıştık. Ben hallederim, sorun yok." diyip oturduğu koltuktan kalktı. Sakince odasına girdi. Kapıyı kapatan adamın gözünden bir damla yaş aktı. Mihriban'ı çok kırmış olmalıydı. Ona gelip saldıracak kadar delirmişse, çok üzgün olmalı.
İçine bir hüzün yerleşti. Bir sıkıntı kapladı tüm bedenini. Kendi bedeni ağır gelmeye başladı ona. Sakin adımlarla yatağa yaklaştı, kenarına oturdu. Gözünün önüne karısı gelip duruyordu. Mihriban farklıydı herkseten. Ama iyi yönden ama kötü. Malik'in bu konuda tek kelime etmeye hakkı yoktu.
Onu zorlamıştı bu evlilik için. Ama Mihriban'ın bir bebek istemesini hiç beklemiyordu. Yüzünde bir gülümseme belirdi. Araştırdım, bir sorun yok, demişti karısı ona. Bir bebeğin ne olduğunu bile interneten bakan karısıyla nasıl bir çocuk sahibi olabilirler ki? Bu evliliğin ne kadar süreciği bile meçhulken.
Onunla şu anda mutluydu, evlenmeyi asla düşünmeyen bir adama bile sevdirmişti evliliği. Ama ne kadar sürecekti? Mihriban yeni şeylerin hevesiyle yanında kalıyordu. Yeni şeyler de bir gün eskir, o zaman kalacakmıydı?
Derin bir nefes aldı ve hızla oturduğu yerden kalktı. Nefesi daralıyordu, oda da boğuluyormuş gibi hisseti. Hızla odanın dışına çıktı. Bir el hala daha boğazını sıkıyordu sanki. Gözleri Mihriban'ı aradı.
Tek bir kelime bile etmeden eveden çıktı. Karısını görmeliydi. Yanına gitti. Kapının önünde ne kadardır bekledi bilmiyordu. Ama en sonunda cesaret etti ve zile bastı. Kapı açıldı ve karşısında Fatih'i gördü.
Derin bir yutkunma ihtiyacı hisseti. Daha ne olduğunu anlamadan adam yakasına yapıştı. "Ulan sen hangi yüzle buraya geliyorsun!" diye kükredi.
Bu tepkiyi her ne kadar beklese de genç adam, irkilmeden edemedi. Sakince yutkundu. "Mihriban ile konuşmam gerekiyor." Fatih sinirle bir nefes aldı. "Ben hallederim." diyen sese döndü iki adamda. "Sen içeri geç." dedi Firdevs, Fatih'in ellerini geri çekmeye çalışırken. "Bu iş benim işim!" dedi ter ters kardeşine bakarken.
"Sen yardımcı olmaya mı çalışıyorsun yoksa ortalığı daha da mı karıştırmaya?" diye sordu bu sefer Firdevs. "İyi karışmıyorum ama bende burada duracağım." diye mızmızlandı, küçük bir çocuk gibi. Firdevs bu sefer kardeşinin kocasına döndü. "Mihriban yeni uyudu. onu şu an göremesin." dedi sakince.
"Lütfen, sadece görsem yeter, şimdilik." dedi. Firdevs olumsuzca basını salladı. "O iyi değil, seni görmek onu daha da kötü hale getirir. Biraz beklemek zorundasın. Kırdıklarını toplamak zaman alacak." sesinde bir kinaye yoktu kadının. Hiçbir duygu yoktu hatta. Belkide en çok acıtanda buydu.
"Onu kırmak istemedim. Asla da istemem." dedi Malik tüm umudu ile. "Sorun ne isteyip istememen değil, sorun sonuç. Bir hafta boyunca Mihriban burada kalacak ve sen gelmeyeceksin. Ondan sonra ben sizi karşılaştıracağım." dedi Firdevs. Kapıyı kapatacağını ona belli edercesine. Malik hızla eliyle kapıyı tuttu. "Olmaz! Bunu kabul edemem." diye çıkıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanlışlığın getirdiği mutluluk
RomansaDaha bir kaç adım atmıştı ki adam onu kolundan tutup çevirdi. Mihriban abisinin ona gösterdiği gibi çantasını alıp adamın kafasına vurmaya başladı. Sonra çantasının içinde olan biber gazını aramaya başladı, çıkarıp hiç düşünmeden adama doğru sıktı...