iv.

116 26 28
                                    

Kendi paketinden genç olana bir sigara uzattı Jongin. Henüz yanından ayrılmak istemiyordu bu koca gözlü, yabancı çocuğun.

Kyungsoo, artık işini tamamen bıraktı. Sorularını hızla cevaplarsam pençesinden kurtulabilirim belki diye düşündü. Oturduğu kütükten kalktı. Tek başına geçirdiği bunca zaman boyunca hep yaptığı gibi denize baktı. Onun tek arkadaşı, sırdaşı, dinleyicisi denizdi. Ellerindeki kanı burada temizler, sızlayan vicdanına ise soğuk suyunu çarpardı denizin. Ağlayıp sızlayacak kimsesi yoktu bu koca denizden başka. Fakat neye yarardı varlığı; gözyaşlarını silemedikten, geçti diyemedikten, sarılıp sırtını sıvazlayamadıktan sonra.

Bazen kendini, kaptırıp bırakmak istiyordu denize aciz bedenini. Deniz çağırıyordu onu. Gelirsen her şey geçer diyordu. Tüm bu acılar.. Her ölümde senden kopan insanlık.. Hepsi burada seni bekliyor, gözlerini kapatman yeter diyordu. Diğer yandan bir çocuk sesi işitiyordu, hyung gitme diyen.. O Sehun'du işte. Kyungsoo'nun bir türlü kurtulamadığı ve kurtulmak da istemediği gerçeklik.

Uzatılan dalı aldı. Sigaraya burada başlamıştı. Yaklaşıp dedektifin janti çakmağı ile yakmasına izin verdi. Onun ağzındaki çoktan yanmıştı. Tıpkı kendisininki gibi kalın dudakları vardı. Minik, basık bir burnu. Erkeksi yüzüne sevimlilik katmıştı. Derken gözlerine ulaştı bakışları. Çok şaşırtıcıydı. Sisler içinden ansızın çıkıveren görkemli gemiydi. Denizden fırlayıp taklalar atan kocaman gümüş balıktı. Yemyeşil karpuza saplanan kara saplı bıçaktı. Çok şaşırtıcıydı* bu genç dedektif Kyungsoo'ya göre.

Jongin de benzer hislerle çevriliydi. Kısa olana bakarken her detayına takılmıştı gözleri. Neden sigaraya başlamıştı? Bu kadar iyi bıçak kullanmayı nereden öğrenmişti? Neden soyutluyordu kendini insanlardan?

Sigaradan fazlasını paylaşabilirler miydi?

Peki Jongin, hangi ara bu noktaya gelmişti? İlk defa gördüğü bu oğlana neden böylesine merak duyuyordu? Meslek hastalığı deyip geçiştiremeyeceği derecede yoğundu içindeki öğrenme hissi. Demek tüm o kadınlar aynı merakı taşıyorlardı dedektife karşı. Üzüldüğünü fark etti Jongin. Karşı koymazsa bu duygu seline, önüne ne koysa fayda etmezdi. Biliyordu.

"Neden buraya geldin peki?"

Resmiyeti bırakmak için biraz erken değil miydi? Bakışlarını çatık kaşlarıyla süsledi Kyungsoo. Sigaranın tutuşmasıyla kafasını da çekti. Eğilip balığın yanındaki kanlı bıçağı aldı. Kızıllara boyanmış metalde kendisini ve esmer dedektifi gördü. Acaba onun kanı da bulaşmak zorunda kalır mıydı bu soğuk cellata?

"Hayatımı idame ettirebilmek için."

Balıkçı sorulandan fazlasını yanıtlamıyordu. Jongin'in içini kurtlar kemirir oldu. Ellerini beline koyup tabancasını yokladı. Şimdi ikisi de keskin bir soğukluğun garantisi altındaydılar. Jongin ne zaman tereddüt etse, silahına uzanırdı eli. Güvende hissettirdiğini düşündüğünden değil, yalnız olmadığını kanıtlamak için. En az insanlar kadar canlıydı, bu metal makine. Hazırdı her an sahibinin parmaklarına ve yüreğine itaat etmeye. Sonuçta tetiği çekmek biraz da yürek isterdi.

Bu çocuk yürekli miydi? O derin, uçsuz bucaksız, buzdan kürelerinde birileri çıkmaz sokaklara girmiş olabilir miydi?

"Hep bu işle mi uğraşırdın?" Kovanın içinde kıpır kıpır temizlenmeyi bekleyen balıklara baktı, dedektif. Acaba öleceklerini de biliyorlar mıydı?

Yönünü değiştirmesiyle güneş esmer tenine vurdu, Jongin'in. Kyungsoo'nun yüzünü iyi görebilmek adına gözlerini kısmış, burnunu kıvırmıştı istemsiz. Güneş, buseler konduruyordu kahve tenine. Işıl ışıldı şimdi yüzü. Altından tozlar serpilmişti sanki. Gözünü alıyordu Kyungsoo'nun.

şeytan minaresi | kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin