1971 – Seul / Busan
"Kayıpların ardı arkası kesilmiyor. Sanırım iş başımıza kalacak." Derin bir nefes kaçtı Junmyeon'un dudaklarından. Kravatını gevşetmiş, hafif uzun saçlarını dağıtmıştı. Sözlerinin hedefinde yeni yardımcısı Jongin vardı. Dörde üç odalarında, ahşap ve mütevazı masalarının ardından yeni yaktıkları sigaranın dumanlarının izin verdiği ölçüde birbirlerini izliyorlardı. Jongin'in derin, meraklı ve anlamaya çalışan gözleri yeni patronunu süzmekten geri kalmadı. 30'larının sonuna yaklaşmış adam, onca katili yakalayıp, gizemi çözmenin yanında yaşlanmanın formülünü de bulmuş gibiydi. Yardımcının gördüğü kadarıyla saçlarında tek bir aklanmış tel yoktu. Beyaz, ince çizgili gömleği; koyu silah askıları ve kahve tonlarındaki pantolonuyla resmen görsel bir şölen sunuyordu karşısındaki insana. Yüzü parlak, güven veren, samimi bir edayla kaplanmıştı. Nedense Jongin ona baktığında her şeyin çözülebileceğine inanır gibi oluyordu. Şimdi neden böyle bir cümle kurduğuna ve bıkkın bir yüz ifadesi takındığına anlam vermekte zorlandı.
"Durumdan memnun kalırsın sanmıştım?" Hafif alaycı gülümsemesiyle bu kez gözlerine odaklandı. Junmyeon yakınıyorsa sebebi büyük olmalıydı.
"O kadar kolay olmayacak gibi çünkü. Düşünsene aylardır kimseden haber alınamıyor. Buna rağmen ne bir ceset var, ne de bir ipucu. Çok garip değil mi?"
"Kaybolduklarına emin miyiz?" Bir umut sormuştu Jongin. Binbir türlü sebep yatabilirdi altında.
Patronun gözlerinden keskin bir "Ciddi misin?" ifadesi geçti. Bu sıra başı çok kalabalıktı ve ona verilen yardımcı da pek yardımcı olmuyordu.
"Ah, Jongin. Acemi olduğunu bu kadar belli etme lütfen. Kaybolanların hepsi ya yaşlı ya da hasta olanlar. Hep birlikte gitmek isteyecekleri tek yer rahat bir mezar olabilir ancak." Sigarasını küllüğe basıp ceketine uzandı. Onun hareketlendiğini gören Jongin de duruşunu düzeltti. Tam ayağa kalkacakken Junmyeon onu durdurdu.
"Sen kal. Dosyaları incele biraz. Benim görüşmem gereken birkaç insan var. İş netleştiğinde seni ararım, buradan ayrılma."
Kafasını sallayıp onayladıktan sonra az önce tüm ihtişamıyla odayı terk eden dedektifin masasına yaklaştı Jongin. Bu, ilk büyük işi olacaktı. Aslında şanslı sayılırdı zira iyi bir dedektifin yanına verilmişti. Vakit kaybetmeden koltuğuna yayıldı ve dosyaları okumaya başladı.
Küçük dairesinden aldığı birkaç parça eşyayla tren bekliyordu Jongin. Patronu, akşama doğru ofisi aramış ve hazırlanması gerektiğini söylemişti. Ve işte şimdi bacak bacak üstüne atmış, sigarası parmakları arasında, başında şapkasıyla gelip geçen trenleri izliyordu. Az sonra kendisini alıp götürecek biri yanaşacaktı. 27 yıllık hayatında ilk defa şehir dışına çıkacaktı Jongin. Tercihen eğlenmek amacıyla yapmak isterdi bunu fakat kader böylesini uygun görmüştü. Üstelik yalnızdı da. Junmyeon kendisine henüz eşlik edemeyeceğini, hala Seul'de kalması gerektiği bilgisini de vermişti. Bu Jongin için iyi bir fırsattı. Okuduğu dosya sayesinde biraz da olsa aydınlanmıştı. Busan'a vardığında onu karşılayacak yerel polisten çok daha fazlasını öğrenmeyi umuyordu.
Nihayet vakit gelmişti. Seri adımlarla kendine ayrılmış peron ve koltuğa ilerledi. Camdan baktığında kendisine el sallayan kimse olmayışı yüreğini burkmamış değildi. Ki olsa dahi bu saatte burada olmasını tasvip etmezdi. Dedektifseniz yalnız takılmanız her zaman lehinize olurdu. Ayrıca etraf kaybolan yahut ölen insanlarla doluyken de dışarısı güvenilir değildi.
Ayakkabıların takırtısı, sigara dumanları ve bir yerlerden duyduğu radyo sesiyle yolculuğu başladı. Kitap okumak istiyordu fakat bir türlü başaramıyordu. Beyni çözmesi gereken olay ile doluydu. Acaba ölmüşler miydi? Yoksa toplu intiharlar mı yaşanıyordu bu aptal dünyaya ayak uyduramayanlar tarafından? Gülümsedi Jongin bu fikre. Gülerken çok güzeldi. Kahveden bozma esmer bir teni vardı. Çatılardaki el değmemiş kar gibiydi dişleri. Karasına bulanmak isteyeceğiniz kadar derindi gözleri. Çok kitap okur, şiirler yazar, sigara içer, insanların yüzlerini incelerdi. Birinin geçmişini, acılarını, sevinçlerini öğrenmek istiyorsanız yüzüne, gözlerine, bilhassa ellerine bakmak gerektiğini savunurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şeytan minaresi | kaisoo
Hayran Kurgueğer herhangi bir şeyi saklarsan, seni öldürürüm. eğer gerçeği kıvırırsan ya da gerçeği kıvırdığını düşünürsem, seni öldürürüm. eğer bir şeyi atlarsan, seni öldürürüm. aslında, hayatta kalmak için bayağı uğraşman gerekecek... söylediğim her şeyi anl...