Uzakta değil, yalnızca kulübenin arka tarafındaki taşlar üzerinde kendilerini kaybettiklerinin ertesi gününde akmaya başlamıştı burunları. Bununla birlikte Sehun'u doyurmak için çabalayan Kyungsoo'nun bilinci dalgalanıyordu. Kan kaybını kaldıramayan vücudu ara sıra yorgunlukla atıyordu kendini yatağa. Bunun böyle gitmeyeceğinin farkındaydı, en sonunda canından olacaktı.
Jongin ise tüm masumluğu ve diğer ihtimallere kapı açmamış saflığıyla sormuştu Kyungsoo'ya, "Neden iyileşmedi ki hala? Doktora neden gitmiyoruz? Çok acıyor mu?" Daha çok zarar verme tedirginliğiyle, Sehun'un hiç düşünmeden parçaladığı avucun etrafındaki tepeleri nazikçe okşuyordu.
"Derin bir yara bu," demişti Kyungsoo da. "Ama geçecek elbet." Sahiden de öyleydi. Sadece dişlenmiyordu eti. Başka bir şeyler de akıyordu oraya. Öldürdüğü insanların kanı karışıyordu kendisininkiyle.
Dedektifin yanında olmasına ne kadar seviniyorsa, bir o kadar da üzülüyordu. Çünkü Sehun'u beslemek zorlaşıyordu Jongin varken. Acısını gizlemek, bayılacak gibi olduğunda ona tutunamamak zorluyordu Kyungsoo'yu. Üstelik hasta da olmuşlardı, bırak Sehun'u doyurmayı ayağa kalkacak hali yoktu.
Yine de çabalamıştı. Çünkü Jongin, Kyungsoo hasta diye yanında kalmaya karar vermişti. Ayrıca kendisi de hastalanmıştı. Kyungsoo kadar olmasa da elinden geldiğince güzel yemekler yapıp, iyileşmesine yardımcı olmaya çalışıyordu. Onun bu halini gören Kyungsoo, tek çabalayanın kendisi olmadığını anlamıştı. Hoş hiç şüphe edilecek bir yanı yoktu Jongin'in. Fedakardı.
Jongin'in ilaç almaya çıktığı ara ayaklanmıştı Kyungsoo. Sehun işini halletmeliydi. Çerçeveyi saklasa da yanı başlarındaydı her gece kardeşi. İyice tembihlemişti minik canavarını. Usulca kafa sallıyordu Sehun da. Öyle ki Kyungsoo'nun kendi kanının yetmeyeceğini düşünüp yakaladığı birkaç hayvanın kanı ve etiyle karıştırıp önüne koyduğunda dahi sesini çıkarmamıştı. Kyungsoo'nun bu ara Jongin'den gizli ayaklanmalarının sebebi bu hayvanları bulmaktı. Asla bitmiyordu çaresizliği.
İkisinin de tamamen iyileştiği gün bir öneride bulunmuştu Jongin. Akan burunları ve durmadan hapşırmaları yüzünden ara verdikleri birlikte zaman geçirme etkinliklerine devam etmek istiyordu.
"Film izlemeyi sever misin?"
Loş ışıkta yatağa boylu boyunca uzanmıştı ikili. Kyungsoo'nun başı yastıktan yukarıdaki Jongin'in yüzüne bakıyordu. Dedektif ise dirseğini yastığa dayamış hafiften yükselmişti. Duvara dayalıydı sırtı, bacakları sevgilisininkine bulaşmış sürekli bir temas halindeydi.
Hiç hali kalmamış Kyungsoo, kafa sallamıştı soruya. Parmaklarıyla oynayıp ufak ufak sırıtan dedektif bir eliyle Kyungsoo'nun üzerini düzeltti. Halbuki gayet düzgündü.
"Ne tür seversin peki?"
Jongin utanmasa ellerini çenesine koyup ayaklarını sallayarak izleyecekti Kyungsoo'yu. Oysa sevgilisinin gözleri kapanmak üzereydi. Sessizce cevap verdi.
"Bilmem, ayrım yapacak kadar seçeneğim olmadı hiç."
Dirseğini yastığa dayamışken boş elini de başının altına koyup öyle izlemeye devam etti Kyungsoo'yu. Başka zaman olsa utancından örtü altına girecek Kyungsoo, şu an sadece gelecek soruları cevaplama derdindeydi. Sevgilisine biraz daha yaklaştı Jongin. Tüy kadar hafif şekilde öptü dudağının kenarını, yanaklarını. Sanki öpmüyor yalnızca dudaklarını değdiriyordu. İçi bir hoş olmuştu Kyungsoo'nun. Jongin'in beline sarıldı.
"Peki izlemek ister misin?" Bu sefer fısıldamıştı belini okşayan Kyungsoo'ya. Yine kafa sallamıştı Kyungsoo. Nerede, ne zaman, hangi film diye sormamıştı. Sevgilisi onu öperken ve o da Jongin'e sıkı sıkı sarılmışken uyuyakalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şeytan minaresi | kaisoo
Fanfictioneğer herhangi bir şeyi saklarsan, seni öldürürüm. eğer gerçeği kıvırırsan ya da gerçeği kıvırdığını düşünürsem, seni öldürürüm. eğer bir şeyi atlarsan, seni öldürürüm. aslında, hayatta kalmak için bayağı uğraşman gerekecek... söylediğim her şeyi anl...