son.

62 11 43
                                    

Bekliyordu. Hiç faydası yoktu fakat bekliyordu. Belki ölmeyi, belki kurtulmayı, belki ona kavuşmayı. Dört duvar arasında bir pencereye dahi muhtaçken bunlar ancak aklın cennetinde kurulmuş bir hayaldi. Daha iyi değildi Kyungsoo. Kurtulmak diye kurduğu hayaller özgürlüğüne kavuşması üzerine değildi. Ölmek de, kurtulmak da, kavuşmak da aynı anlama geliyordu. Jongin'e ulaşmaya.

1824 gün, 60 ay, 5 yıl olmuştu burada ruhunu çürüteli. Bedeni ruhundan eksik kalmamış, günden güne çökmüştü. Can almaktan çekinmemiş elleri şimdi bir çatalı bile zorlukla tutuyor, gözleri buğulanmaktan yeterince iyi göremiyordu. Bir de kaldığı yerin şartları hasta etmişti onu. Yargılandığı ilk vakit kabullenemediği gerçek, onu yatağa düşürmüştü. Yememiş, içmemişti. Günlerce sadece ağladığı hücresinde soğuktan ciğerlerini üşütmüştü. Şimdi o zamanın acımasız bir hediyesi olarak taşıyordu dilinde keskin öksürükleri. Gözlerinin altı mordu. Jongin'in öpmekten kendini alamadığı pembe dudakları, solmuş iki gül dalına benziyordu. Günden güne eriyordu ve 5 yıl gibi bir sürede bu hale gelmesi sonunun yakın olduğunu haber veriyordu. Tıpkı Kyungsoo'nun arzu ettiği gibi.

Bunca vakit ne kimseyle konuşmuş, ne de haber almıştı. Yixing sürekli görüşe gelmek istiyor fakat balıkçı tarafından reddediliyordu. Yalnızca mektuplarını kabul ediyor ve sarı kağıdın üzerini kaplayan sözlere gülüp geçiyordu. Çok çabalıyordu Yixing. Kyungsoo'nun o kadını öldürmediğini biliyordu. Hüküm verildiğinden beri her şeyi araştırıyor, Kyungsoo'yu yeni davalar açılmasına ikna etmeye çalışıyordu. Fakat faydasız kalıyordu yaptıkları. Yine de çabasının ve güveninin hatırına kalbini kırmak istemiyor, mektuplarına cevap yazıyordu ara sıra.

Son mektubunda Sehun'un yakın zamanda hastaneden ayrılacağını yazmıştı Yixing. Tamamıyla kendine geldiğinden, insani değerlerini geri kazandığından, hatıraların onu eskisi kadar yaralamayacak yahut krizler geçirtemeyecek düzeyde yabancılaştığından bahsediyordu. Sehun artık kendini olanlardan sorumlu tutmuyor, yaptıklarının bilinci dışında olduğunu kabul ediyordu. Gerçeklerin yüklerinden kurtulması 5 yılını almıştı. Eli omuzlarına bu kadar vakitte yetişebilmişti. Kendi kendini iyileştiren o olmuştu. Kyungsoo'nun aksine.

5 yıldır sergilediği en büyük gülümseme bu haberi aldığında gerçekleşti. Kardeşinin yeni bir hayatı olacaktı. Yanında onu çok seven bir adamla birlikte. Kıskanmıyordu küçük kardeşini Kyungsoo. Çünkü karşılığında ne kadar acı çektiğini biliyordu. Bu raddeye gelebilmek, iyileşebilmek için çok çaba sarf etmişti. Kyungsoo üzülmesin diye detayları çok vermese de, hastanede neler yaşadığını anlatmıştı Yixing, Sehun'un. Yaptığı korkunç şeyleri kabul edememişti aklı. İnsan görmek istememişti aylarca. Şimdi bembeyaz olan teninde birilerinin kanının aktığını görmüştü gecelerce. Haftalarca ağzına bir şey koymamıştı. Bir anda insan olmak çok ağır gelmişti ruhuna, bedenine, aklına. Uykusuz kalmıştı. Parça parça hatırladıkları şoka sokuyordu genç oğlanı. Yarattığı vahşetin içinde bu sefer kendi kendini yiyordu. Verdiği savaş kendine karşı olmuştu.

Ve sağ çıkmıştı Sehun.

Bunu nasıl kıskanabilirdi ki Kyungsoo? Bir de onun istediği bu değildi. Kyungsoo'nun iyileşmesi için ölmesi gerekiyordu.


Hastanenin bahçesinde el ele dolaştıkları birkaç saatin ardından ayrılmıştı Yixing, beyaz duvarlı koca binadan. Tüm bu olaylar Kore'ye taşınmasına sebebiyet vermişti. Öncesinde okulunu değiştirmişti. O süreçte hem derslerine, hem Sehun'a yetişmeye çalışmıştı. Bir yandan da Kyungsoo için koşturup durmuştu. Bu sırada sigaraya başlamıştı. Hastaneye geldiğinde gördüğü çıldırmış Sehun manzaralarına sakinlikle karşılık vermiş, çıktığındaysa duvar dibine çöküp ağlamıştı her defasında. Sevdiğinin bu kadar acı çektiğini görmek onu da aklından ediyordu. En kötüsü ise yapabilecek hiçbir şeyi yoktu. Sehun durulduğu bazı zamanlarda Yixing'in kendisine sarılmasına izin veriyor ve hissettiklerini anlatıyordu.

şeytan minaresi | kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin