Dün geceki ani çıkışının Jongin'i ne kadar kırdığını ancak sabah uyandığında idrak edebilmişti Kyungsoo. Gözü hiçbir şey görmezken ve aklı ihtimallerle bulanmışken ardında bırakmıştı dedektifi. Neyse ki kırgınlığı yaz yağmuru gibiydi esmer olanın. Kırıp dökmemiş, seller yaratmış, öylece akıp gitmişti.
Bu sonuca, her şeyin yolunda olduğunu göstermeyi ve esmerinin gönlünü almayı arzuladığı kahvaltıyı hazırlayıp, otel odasının kapısında karşılaştığı yüzle varmıştı. Gözlerini açmakta zorlanırken dahi silmemişti esmer olan gülümsemesini. Dağılmış saçları ve yamuk yumuk duran pijamalarıyla kapıya dayanıp Kyungsoo'yu izlemişti. Şaşırmış gibi konuşmuştu.
"Ahh.. Kahvaltı için tatlı istememiştim ama ben."
Başta ne demek istediğini anlayamayan balıkçı, Jongin'in göz kırpışıyla fark etmişti bahsi geçen 'tatlı'nın kendisi olduğunu. Utancından bir tane vurmuştu esmerin bacağına. Çok aptalca bulsa da dayanamayıp gülmüştü. Hoşuna gitmediğini söylese burnu uzardı.
Kapı ağzındaki beş dakikalık flörtten sonra giyinip gelmesini istemişti Kyungsoo, Jongin'in. İkisi için kulübenin denize bakan tarafına bir masa atıp kahvaltı hazırlamıştı. Arkadaşı ve sevdiği adamla vakit geçirecekti. Kyungsoo ondan önce çıkmak istese de otelden Jongin izin vermemiş, ne giyeceğini seçmesini istemişti balıkçıdan. Bir ton kıyafetle gelmişti dedektif. Kyungsoo'nun hayatı boyunca bu kadar kıyafeti olmamıştı. Bir de sürekli takım giyiyordu. Anlaşılan işi ruhuna işlemişti. Deniz havası bu vakit çarpabilir diye kahverengi, boğazlı, ince bir kazak seçmişti Kyungsoo. Altına giyeceği pantolonaysa kendi karar vermişti Jongin. Siyah kordonlu saatini Kyungsoo takmıştı esmerin bileğine. Annesinin hediye ettiğini öğrenmişti Jongin'den. Bazen tuhaf geliyordu Kyungsoo'ya, insanların aileleriyle yakın olması. Kendisi hiç yaşamadığı içindi belki de bu. Üzerinde fazla durmadan siyah saçlarını da şekillendirip çıkmışlardı odadan.
Jongin, Kyungsoo'nun avucundaki kocaman yarayı otelde geçirdikleri o birkaç dakikada değil de, kahvaltıyı hazırlarlarken fark etmişti. Yara daha kabuk tutmamışken kıytırık bir bandajla kapatılıp bir de eli hareket etmekten yorulunca kanamaması imkansız olmuştu. Korkarak bakmıştı yaraya Jongin. Ne kadar acımıştı kim bilir?
"Naptın eline böyle sen Kyungsoo?"
"Sabah, ağa takıldı. Önemli bir şey değil, hep oluyor."
Yine bir yalan. Gülümsedi Kyungsoo. Nasıl olsa gerçeği söyleyemezdi. Çarem kalmamıştı, ben de kardeşimi doyurmak için ona kendi kanımı içirdim, diyemezdi. Acıdan ağlamış olsa da önemli değil, demeliydi. Onca kurbandan sonra iki damla kanın hesabını yapacak hadde sahip değildi. Yine de baş edememişti Jongin'le. Dedektif yarayı tekrar temizleyip yeni bir sargı bezi dolamıştı beyaz ele.
"Kendini bir kurda yem ettin de farkında mı değilsin acaba? Diş izlerine benziyor bu resmen."
Kyungsoo aniden çekmişti elini.
"O kadar sarhoş değildim." Kyungsoo umursamasa da Jongin için önemliydi.
"Dikkat et kendine bundan sonra. Bir daha yara falan görmek istemiyorum."
"Teşekkür ederim." Dik dik çıksa da sesi kendisinin iyiliğini düşündüğünü tabi ki biliyordu Jongin'in. Sarılı haldeyken bir öpücük bırakmıştı yaraya, esmer. Çabucak iyileşmesini dilemişti gözleri kapalıyken.
Nihayet sofraya oturduklarında şükretti Kyungsoo, kazak giydirdiği için Jongin'e. Çünkü artık epey soğuktu hava. Ekim ayı tasını tarağını toplamış gelmişti. Nasıl geçecekti acaba kış?
![](https://img.wattpad.com/cover/216870298-288-k32678.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şeytan minaresi | kaisoo
Fanfictioneğer herhangi bir şeyi saklarsan, seni öldürürüm. eğer gerçeği kıvırırsan ya da gerçeği kıvırdığını düşünürsem, seni öldürürüm. eğer bir şeyi atlarsan, seni öldürürüm. aslında, hayatta kalmak için bayağı uğraşman gerekecek... söylediğim her şeyi anl...