Onu en son gördüğünde de yüzü böyle ağlamaklıydı. Suratı ailesine olan kininden kızarmış, çocuk kalbi öfkeyle pompalamıştı deli kanını. Çok üzülse de Sehun'a belli etmemeye çalışmıştı o gün. Sehun üzülürse daha çok üzülürdü çünkü. Sehun ne hissetse, Yixing onun iki katını hissederdi. Mutlu olduğunu görünce daha mutlu olurdu, üzüldüğünde daha çok üzülür, öfkelendiğinde daha çok öfkelenirdi. Bunları hissetmesi için Sehun'un sevimli yüzüne bakması yeterdi. Ve Sehun'u herkesten, her şeyden daha çok severdi. Sehun ne zaman Yixing'e olan sevgisini belli etse o gece uyuyamazdı Yixing. Sevgisiyle başa çıkamazdı çünkü. Annesi odasının lambasını kapatıp çıktıktan sonra uyuyormuş numarasını bırakıp, Sehun'dan daha az sevdiği oyuncağıyla konuşurdu. Nasıl hissettiğini anlatacağı tek kişi, her gece sarılıp uyuduğu oyuncak ördeğiydi.
Sesini son kez duyduğunda da "Hyung..." demişti Yixing, Kyungsoo'ya. Sehun'un, Chanyeol'un ve Baekhyun'un ölüm haberini verdiğinde. Sehun'un adını duyduktan sonrasıyla ilgilenmemişti Yixing. Kyungsoo'nun kulağına derin nefesler ve bir de "Hyung..." sözü ilişmişti telefonun ahizesinden. Sonra da bilindik kapanma sesi. Kyungsoo bile Yixing kadar üzülemeyeceğinin farkındaydı. Ona da borçluydu balıkçı. Sevdiğinden ayırmıştı, yalan söylemişti.
Kırık kaburgaları altında zorlukla şişen akciğerlerine yapabildiği kadar oksijen alırken ağlamaklı oldu Kyungsoo, hatıraların iziyle. Nasıl diyecekti şimdi Ben sana yalan söyledim, Sehun aslında ölmedi, diye... Peki Yixing nasıl kabullenecekti, o çok sevdiği çocuğun şimdi can almak için yaşayan bir canavara dönüştüğünü...
Kendisi kadar yara almış biri vardı karşısında Kyungsoo'nun. Jongin vardı bir yanda. Sehun vardı, bu hikayenin en suçsuzu olan.
Sanki Yixing görmesi ve çerçevenin kırılmasıyla akmıştı her şey ortaya. Kyungsoo'nun üzerine. Kan gibiydi dökülenler ki Kyungsoo hep o kırmızıyla yıkamıştı kendini. Şimdi nefes almasına izin vermiyordu. Ağlatıyordu Kyungsoo'yu. Dayak yemiş, kan kaybetmiş, aç kalmış bedeni ve kırık kemikleriyle öylece uzanmışken hüngür hüngür ağlamaya başladı balıkçı. Saklamak zorunda kaldığı gerçek ortaya çıkmıştı. Düzeltmek için şansı yoktu. Kaybetmişti Kyungsoo.
"Hyung! Hyung! İyi misin? Nereden çıktın sen böyle... Herkes seni arıy-"
Yixing şaşkınlık ve panik içinde konuşurken Kyungsoo'nun yaş dolu küreleri yavaş yavaş kapanmıştı. Bu kadarı onun için bile fazlaydı.
Daha sorgusu bitmeden bayılan Kyungsoo ile ne yapacağını bilemeyen Yixing, günler sonra buraya gelen tek kişi kendisi olduysa da güvenilir bulmamıştı küçük kulübeyi. Gelip de Kyungsoo'nun burada olduğunu görecek olurlarsa her şey biterdi. Gerçek de olsa, yalan da olsa önce Yixing'in öğrenmesi gerekiyordu yaşanılanları. Birkaç dakika tir tir titrerken beklemişti. Doğru adımlar atması lazımdı. Derin nefesler alıp düşünmüştü bir süre. Önündeki ince perdeden karşıdaki oteli görmüştü. En azından telefonu kullanabilirdi.
Zarar vermemeye çalışarak kaldırmıştı Kyungsoo'nun ufacık kalmış bedenini. Sehun'dan ve çocukluğundan kalan tek kişiydi Yixing'in. Hala çok değerliydi. Tüm bunların bir açıklaması olduğuna inanıyordu. Bu kadar dayak yemiş olması, kolları ve ayaklarında boğumlar sandalyede hırpalananın Kyungsoo olduğunu göstermişti Yixing'e. Yani o sözde çok bilmiş dedektif, yanılıyordu. Evet, kaçırılan Kim Jongin olabilirdi fakat Kyungsoo da kurbandı. Neden ısrarla Kyungsoo'ya yüklendiklerine anlam verememişti.
Üst katlara baktıysa da tek temiz oda Jongin'in kaldığı odaydı. Elbette Yixing, bundan habersizdi. Çoğu kişi Jongin'in tatil için buraya geldiğini bilmiyordu. Herkese son birkaç işlem için kasabaya uğradığı sonrasındaysa haber alınamadığı söylenmişti. Şimdi Jongin'in huzurla uyuduğu yatakta acı içinde yatıyordu Kyungsoo.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şeytan minaresi | kaisoo
Fanfictioneğer herhangi bir şeyi saklarsan, seni öldürürüm. eğer gerçeği kıvırırsan ya da gerçeği kıvırdığını düşünürsem, seni öldürürüm. eğer bir şeyi atlarsan, seni öldürürüm. aslında, hayatta kalmak için bayağı uğraşman gerekecek... söylediğim her şeyi anl...