Bu ismi duymayalı ne kadar olmuştu? Ona en son kim böyle hitap etmişti? Galiba kasabaya ilk kez geldiğinde onu karşılayan yaşlı balıkçı etmişti.
Bıçağıyla olan münasebetini kesip kafasını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. Yüzüne bakmadı dedektifin fakat o, olduğundan emindi. Sesleri iyi bilirdi, Kyungsoo. Bu kadar yumuşak başka bir ses sadece kardeşinde vardı.
"Ben, Dedektif Kim Jongin." dedi aynı yumuşak ses. Elinde sözlerini kanıtlayan bir kimlik sallanıyordu. İşine göre epey de gençti. Modaya uygun giyinmiş, metal çerçeveli yuvarlak bir gözlük takmış, hafifçe gülümsüyordu.
Daha fazla arkası dönük şekilde yere bakmanın şüphe uyandırabileceğini düşünen Kyungsoo, bakışlarını dedektife yöneltti. Onun da kendinden farkı yoktu. Kara gözleri bir şey bulmak arzusuyla üzerinde dolanıyordu sanki. Çekindi Kyungsoo. Boğazını temizleyip odağını yüzüne çekmeye çalıştı genç dedektifin.
"Evet?" Aslında ne için geldiğini tahmin ediyordu. Hatta biliyordu. Bu kadar kayıp yaşanması haberi başkente bile ulaşmıştı demek. Oysa haftada bir kayboluyordu insanlar ve geneli yaşlı yahut hasta oluyordu. Demek insan hayatına hala önem veren birileri vardı.
Soru üzerine kendine çeki düzen verdi Jongin. Genç olanı incelemekten kendini alamamıştı. Genç diyordu fakat emin de olamıyordu. Nedense ona dair birçok şeyi öğrenmek istedi o an. İlk sorusuyla başladı.
"Kasabadaki kayıplardan haberiniz vardır sanıyorum? Onları araştırmak üzere görevlendirildim, bana sizin de kayıp ailelerinden biri olduğunuz bilgisi verildi. Doğru mu bu?"
Bıçağı bıraktığı eline sigarası aldı Kyungsoo. Derin de bir nefes çekti. İnsanlar bilmedikleri şeyler hakkında ne kadar bilgiliydiler. Önündeki uzun denize baktı. Bir yandan sevindi. Kimsenin asıl gerçeklerden haberi yoktu. Fakat dedektifin bilmesinde yarar vardı. Kasabaya gelen son yabancı olduğu için ayrıca dikkat çekmek istemedi.
"Hayır, ben yalnız bir adamım. Yanlış duymuşsunuz."
Ben.. Yalnız.. Bir.. Adamım.. Bu dört kelime Jongin'de hafif bir tebessüm etkisi yaratmıştı. Başını eğip gizlemeye çalıştı fakat yararsızdı bu hareketi Kyungsoo ona bakmıyordu zaten. İşine dönmüştü. Anlaşılan çok arkadaş canlısı biri değildi. Belki de bu yüzden yalnızdı. Peki ya ailesi?
"Kardeşiniz olduğu da mı yanlış peki?" Sigarası bittikten sonra bıçağını tekrar eline alan Kyungsoo işini incelikle yapıyordu. Jongin'in gözünden kaçmamıştı. Bu kadar derin bakmaya devam ederse hiçbir şey kaçmazdı.
Yine derin bir nefes verdi Kyungsoo, kalın dudakları arasından. Eylül'ün ortasındaydılar. Oysa denizin getirdiği rüzgarlarla birlikte kış yaşanıyor gibiydi. Kyungsoo'nun dudaklarından çıkan nefesin havada uçuşunu gören Jongin böyle bir sonuca varmıştı.
Anlaşılan bu adamın gideceği yoktu. Sabırla ve sükunetle cevap vermeye çabaladı Kyungsoo.
"Eskiden vardı. Şimdi yok."
"Öldü mü?"
"Öldü."
Az önce kafasını kopardığı balığın gözlerine baktı Kyungsoo. Arkadaşları da böyle yatmıştı yerde. Cansız. Soluğu kesilmiş. Bir daha görememek üzere kapanmıştı onların da gözleri.
"Yanarak öldü."
Acısını görebilsin diye direkt gözlerine baktı dedektifin. Onun gözleri canlıydı, ışığı hiç sönmesin istedi genç olan.
"Ne zaman?" Konu dedektifin ilgisini çekmişti. Dedektif olduğu için değil, karşısındaki adamı ilgilendiren bir mesele olduğundan. Şaşırdı duygularına dedektif, yine de merak ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şeytan minaresi | kaisoo
Fanfictioneğer herhangi bir şeyi saklarsan, seni öldürürüm. eğer gerçeği kıvırırsan ya da gerçeği kıvırdığını düşünürsem, seni öldürürüm. eğer bir şeyi atlarsan, seni öldürürüm. aslında, hayatta kalmak için bayağı uğraşman gerekecek... söylediğim her şeyi anl...