ZİFİRİ SİYAH
"Geçmişteki mutluluğu anımsamak kadar büyük acı yoktu."
-Dante Alighieri-Yaşattığını yaşamadan ölmez diye bir şey yoktur. Kime neyi yaşattıysan o da gider bir başkasına yaşatırdı aynı şeyi. Babasının kölesi olmuş o adam şimdi insanları kölesi yapıyordu. Acımasızlık ona babasından miras kalmış bir kurşundu. Bu kurşunu ise kime sıkacağını bilmeyen bir adamdı.
Yarattığı Kurul'u, elleri siyah kot pantolonunun cebindeyken izliyordu. Bugün bir çocuğu olmuştu, çok ağlıyordu sese tahammülü olmadığı için karısına bağırıp dışarıya atmış ve kendi yarattığı cennetini düşünüyordu.
Her şey dört dörtlük gidiyordu, son hazırlıklar ise tamamlanmıştı. Türkiye'den taşıdığı bu Kurul artık elini konulu bağlayamayacaktı. İlk kölesinin yaratılmasına dakikalar kalmıştı ve içi içine sığmıyordu. Kızının doğumundan daha çok heyecanlanıyordu ve bunu kendine itiraf etmekten çekinmiyordu.
Yanına doğru hızla gelen beyaz önlüklü çalışanını görünce ifadesini topladı ve ona döndü.
"İlk deney başarıyla sonuçlandı patron, gelip bakabilirsiniz." Genç doktor belki de yirmilerinin başındaydı ama ailesini geçindirmek için bu işe mecburdu. Ve patronunun işten çıkan herkese yaptığı işkenceleri bildiği için ayrılmaya şu anlık cesareti yoktu.
Patron sadece kafasını sallamakla yetinse de içi içini yiyordu. Bir an önce yarattığı şahesere bakıp övgülerini almak istiyordu. Yarattığı şeye tebrik almayı çok önemsemese de kendini şımartmaları hoşuna gidiyordu. Kendi tasarladığı ilaçlarla insanları birkaç ayda belki yılda robota dönüştürüyordu. Ya da tasarladığı robotlara, mahkum ettiği insanların organlarını yerleştiriyordu. Bundan zevk alıyordu.
Cenneti yarattığını düşünerek yaratıcıya meydan okuduğunu önemsemiyordu zira bir tek kendine tapıyordu. Kaç senedir bu böyle sürüyordu, onun bu zekasına hayran olan diğer iş adamları ise patrona yardım etmekten çekinmiyordu. Çekinmiyordu çünkü onları yanında tutacak kadar belgelere sahipti.
Ama belki de o insanların, çocukların arasında kendi haberini dahi alamadığı bebekleri vardı.
Kimse bunu önemsemiyordu. Sadece nerde güç orada hayatın olduğunu biliyorlardı.
Güce, karısından daha çok aşıktı. Bugün doğan üçüncü çocuğuyla işlerin daha da kızışacağını biliyordu bu yüzden onlara sadece 4 ay verdi kendi içinde.
"Dört ay sonra ondan kurtulacağım," diye düşündü ama çocuğunu öldürmeyecekti. Öldürmekten beter edecekti.
🔗🔗🔗
Ben zihnine tutsak, zehrili bir yaratıktım. Kendime insan demeye dilim varmıyordu çünkü bana bir insan olmadığım anlatılmıştı. Anlatılmayı bırakırsam bir köşeye bizzat şahit olmuştum insan olmayışıma. Bir baba ve bir annenin sevgisine muhtaç olarak büyümüştüm. Aynaya baksam kendimden utanır tükürürdüm gördüğüm yüz karşısında.
Ruhumda açan çiçeği bizzat ben susuz bırakıp öldürmüştüm. Benim içim karanlık, ruhsuz, duygularından yoksundu. Zihnimin kilitledikleri kapılarında anahtarlarını kendilerine mi saklıyorlardı yoksa çoktan okyanusun dibine mi vurmuştu anahtarlar bilmiyorum. Ben yüzmeyi bilmiyordum, bilsem dalardım okyanusun düşman dalgalarına izin verirdim beni savurmasına.
Yaşamak için bir sebep arıyordum ama bulmak çok güçtü, ölmek için sebep arıyorum çoktu. Ama neden ölemediğimi sorguluyorum öylece. Neden öldürmüyorum kendimi? Neden her ilaçtan sonra kestiğim bileklerimde biraz daha derine ittirmiyorum kendimi? Neyden korkuyorum?
İntikam alma duygusu her zaman diri ve haşindi. Öfke ve kinim boyumu aşmış ruhuma işlemişti, belki bir ruhum yoktu, ki onu almışlardı, ama öfkem ve kinim beni yaşatıyordu. Ben konuşmasını bilmezdim, beni tanımalarına izin vermezdim. Ben bana anlat dediklerinde susar dururdum. İçin zifiri karanlıktı ve ben bunu görmesinler diye mutluyu oynamak zorunda kalmıştım. Vücudumda ki anıları anahtarı olmayan bir kutuya koyup üzerine kilidini takmıştım. Yaratıcının beni kurtarmasını istemek her zaman önceliğim olmuştu ama ne tuhaftır ki bir tek beni kurtarmıyordu yaratıcı.
Boynuma asılan idam ipini çözen eller beni kör kuyulardan çekip koparıyordu. Kurtarılmak istemedikçe kurtarır, içimdeki çiçeğe can veriyordu. Azrail'in sırası bize geldiği zaman benim için daha çok süre ister kendini önüme atardı. Oysa ben çoktan Azrail'le anlaşmış ölüm belgemi imzalamıştım. Beni yanına alıp asıl cehennemi yaşamam için götürmesini bekleyecektim. Bilse asıl cehennemin benim için cennet olduğunu o zaman da götürür müydü beni kor alevlerin arasına?
Bilmek anlamaya yetmiyordu. Sen beni anlamak için kaderin ördüğü ağı paramparça ettin bize başka kader çizdin.
Sonu yine aynı olsa da sen bizi hayatın kırbaçlarından korumak için çok yollar denedin. Çaresizce bağlanan bileklerimiz birbirinden ayrılmaz oldu. Çözülmesin diye düğümler attık, bilemedik bir bıçak darbesi ile çözüleceğini o düğümün. Savrulduk, dağıldık, kırıldık, dönüp dolaşıp kendimizi birbirimize kelepçeledik. Anahtarını yakıp kül ettik. Küllerini rüzgarda savurduk, denizlerin karanlık sularına bıraktık.
Şimdi kader yine yazdı kitabını, bizi yaşatmak zorunda bıraktı. Ölmek artık bir seçenek olmadı, yaşatmak için yaşar olduk.
———————
Başlama tarihi alalım şöyle;
Oylarınız beni çok mutlu ediyor lütfen oy atmayı unutmayın. 🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİFİRİ SİYAH
Teen FictionBilmek anlamaya yetmiyordu. Sen beni anlamak için kaderin ördüğü ağı paramparça ettin bize başka kader çizdin. Sonu yine aynı olsa da sen bizi hayatın kırbaçlarından korumak için çok yollar denedin. Çaresizce bağlanan bileklerimiz birbirinden ayrıl...