Aynada kendine bakıyordu Felix. İnsan olduğundan beri kendine doğru düzgün bakmadığını fark etmişti. Gözleri hala iki farklı renkteydi. Saçlarının arasından çıkan kulakları da aynıydı ama yüzündeki noktalar tamamen farklıydı. Onlara daha önce hiç dikkat etmemişti.
Ellerini saçlarına daldırıp karıştırmaya başladı. Ellerine dolanan tutamlar hoşuna gitmişti. Biraz daha karıştırdıktan sonra gözleri ellerine takılmıştı. Changbin'in eline nazaran küçük duruyordu elleri. Ellerini geri indirip yine aynadaki yansımasına döndü. Bu sırada gözüne boynundaki küçük zil takılmıştı. Eliyle bir kere vururken gülümsedi. Bu zilleri çok seviyordu ve Changbin'i biraz darlayarak almaya ikna etmişti. Üstündeki bol beyaz sweat ve siyah şortu ile uyumlu duruyordu siyah kayış.
"Felix! Milkshakein hazır!"
Changbin'in sesini duyar duymaz oturduğu yerden ayaklanmış ve saçlarını düzelterek "Geliyorum!" Diye bağırmıştı. Daha fazla bekletmek istemediğinden koşturarak Changbin'in yanına ilerledi. Changbin'in elindeki iki bardaktan birini eline alıp gülümsedi. "Teşekkür ederim." Changbin'in yanağına küçük bir öpücük kondurduktan sonra berjerlerden birine iyice sinip içeceğini içmeye başladı.
Changbin olduğu yerde kalırken koltuğa neredeyse sinmiş Felix'e baktı. Baktı, baktı ve daha çok baktı. Bu sırada yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Farkına bile varmadığı bir tebessüm...
Kapının çaldığını duyduğunda silkelenip kapıya ilerledi. Beklediği bir misafiri yoktu. Böyle çat kapı gelebilecek iki kişi vardı. Biri Hyunjin iken diğeri de bar sayesinde tanıştığı Wooyoung'du. İlk seçenek olduğunu düşünerek açtı kapıyı fakat açtığı gibi pişman olmuştu.
"Selam!" Wooyoung'un neşeli sesine rağmen Changbin endişeliydi. Derin bir iç çekip ruhsuzca "Merhaba..." Diye mırıldandı.
Wooyoung arkadaşının yüz ifadesini yok sayarak "Özledin beni değil mi?" Dedi cilveli bir şekilde. Sonra içdriye girmesini engelleyen Changbin'in bedenini ittirmeye çalıştı. "Azıcık kay da içeriye geçeyim."
Changbin kapıyla olan aralığı daha çok kapatırken "Olmaz." Dedi sert bir şekilde.
Wooyoung'un kaşları hafiften çatılırken "Ne demek olmaz?" Diye söylendi.
Omuzlarını silkti Changbin. "Olmaz işte."
Kendini işaret ederken "Beni kovuyor musun sen şimdi?" Diye sordu hayretle Wooyoung. Bu kadar yolu kapıda dikilmek için gelmemişti.
Aynı sakinlik ile kafasını salladı Changbin. "Evet." Arkadaşının yüz ifadesine gülmek isterken kendi haline ağlamak istiyordu. Melankolik bir havadaydı.
Bu sırada ortamda üçüncü bir ses yankılanmıştı. "Binnie~ ne oluyor?" Changbin şaşkın bir şekilde olduğu yerde kalırken Wooyoung onun bu dalgın halinden faydalanıp onu biraz ittirmiş ve evde yer alan ikinci bedene bakmıştı.
Saçlarının arasındaki kedi kulakları, boynundaki kayış ve arkadan çok az belli olan kuyruk... Wooyoung'un aklına sadece tek bir şey geliyordu ve bu sırıtmasına neden olmuştu. "Oha! Güzel gözlerim neler görüyor böyle."
"Wooyoung..." Deyip derin bir nefes verdi Changbin. Sonra gözlerini sinirli bir şekilde Wooyoung'a dikti ve hızla kapıyı itmeye başladı. "Siktir git!"
Wooyoung Changbin'in ani çıkışmasıyola önce afallasa da hemen karşılık verdi ve o da kapıyı ittirmeye başladı. "Ya dur kardeşim! Daha yeni geldik! Misafirini mi kovuyorsun? Hem ben o çıtırla tanışmazsam ölüyormuşum."
"Ben de seni kovmazsam sikiyormuşum." Diye karşılık verdi Changbin. Normalde çok küfretmezdi ama şu an kendini tutamıyordu. Felix'in önünde böyle olmayı ister miydi tartışılırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pet °SKZ°✓
Fiksi PenggemarHayatlarına heyecan arayan dört arkadaş perili olduğunu düşündükleri eve girmeye karar verdiler.