Bölüm 10

253 49 18
                                    


Not; Beryl'nin Lacy'e mırıldandığı melodi.

Bu arada hikayeyi baştan okudum ve bir sürü mantık hataları olduğunu fark ettim..

Bu arada hikayeyi baştan okudum ve bir sürü mantık hataları olduğunu fark ettim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*

Lacy annesinin kucağında ağlıyordu. Annesi ise onun rahatça uyuması için Lacy'nin doğduğu andan itibaren duyduğu melodiyi mırıldandı. 

Lacy sesi duyduğunda çoktan mayışmaya başlamıştı bile. Gözleri yavaş yavaş kapanırken uyumamak için direniyordu. Nedeni ise, melodiyi daha çok duymaktı. Bir süre sonra kapının sessizce açıldığını duydu Lacy. Ama bu sesi fark etmeyecek kadar uykuya hazırlanmıştı. 

Tony karısının yanına yerleşti ve bebekleri Lacy'nin bir elini tuttu. Daha yeni yeni çıkan kızıl saçları öğlenden kalma kakao izleri ile doluydu. Avengers, Lacy ile birlikte kek yapmaya karar vermişlerdi ama onun daha bebek olduğunu hatırlayamamışlardı. Sonuç olarak;

Mutfağın içindeki kişiler de dahil her yer kakao, un ve yumurta olmuştu. 

"Bunu bana ne zaman söyleyecektin?" diye sordu Beryl'e Tony. Ona baktı ve bir süre bakıştılar. "Hazır olduğum zaman. Benden korkacağını düşündüm." 

Tony ona bayık bir şekilde baktıktan sonra Beryl'nin omzunu tuttu. "Senden korkmayacağımı biliyorsun. Bir cadı olsan bile." 

Lacy gözlerini açtı. Garip bir şekilde bebekliğinden bir kesiti görmüştü. Sanki o melodi hala kulaklarında çınlıyordu. Etrafına bir göz gezdirdi. Burası New York'a hiç benzemiyordu. Üstelik bedeninde bir tuhaflık hissediyordu. 

Hem Echo neredeydi? En son...

En son Lacy'nin bedeninin içine girmişti! Gözleri korkuyla doldu. İçinden ona seslendi.

"Üzgünüm, bizi nereye getirdiğimizi bilmiyorum... Ve bedeninden kurtulamıyorum. Çıkamıyorum!" Dedi yankılı bir ses. Bu Echo'nun sesiydi. Bedeninden kurtulamadığını mı söylemişti ona? Üstelik nereye getirdiğimizi bilmiyor muydu? Sessizce Bruce'un laboratuvarda öğrendiği bir küfrü söyledi. 

"Bu bedenden çıkma işini sonraya bırakalım. Beni tekrardan New York'a götürebilir misin?" 

Echo bunu kabul etti ama başaramadı. Çünkü o ormandan başka bir yere gitmemişti dünyada. Tam Lacy'nin anılarından birini kullanarak gitmeye hazırlanıyorlardı ki Lacy, buranın Londra olduğunu fark etti. 

Burası annesinin doğduğu şehirdi! Gözleri hayranlıkla açıldı. Buraya şans eseri geldiğine inanamıyordu. Birden yanındaki biri konuştu.

"Burasının güzel olduğunu biliyorum Lacy, ama ailenin yanına dönmen gerekiyor."

Lacy arkasını döndü. Arkasına ona bakan, sakalı beline kadar uzamış, masmavi gözleri olan bir dede çıktı karşısına. Cübbe gibi bir şey giyinmişti. Ona ufak bir tebessümde bulunuyordu. Lacy'e bu tebessüm rahatsız edici gelmedi, aksine şefkatli ve tatlı bir gülümsemeydi bu. 

"Üzgünüm, ama sizi tanımıyorum. Siz... Kimsiniz?"

Yaşlı adam kıkırdadı. "Ben Dumbledore. Hogwarts okulunun müdürüyüm. Sen de meşhur Lacy olmalısın." 

Lacy dudaklarını içine alarak gülümsedi. "Pek meşhur olduğumu zannetmiyorum bay Dumbledore." 

"Ah emin ol, hem muggle dünyasında hem de büyücülük dünyasında oldukça konuşuluyorsun. Bunda ailenin de katkıları var tabii." 

Başını salladı kızıl saçlı kız. Açıkçası aile katkısıyla değil, kendi katkılarıyla konuşulmak isterdi fakat bunu yapabilecek yaşta olduğunu düşünmüyordu. Bu yüzden sustu.

"Peki öyleyse. Ailen seni merak etmiş olmalı. Seni götürmemi ister misin?"

Lacy, bay Dumbledore'a güveniyordu. Yine de ürktü. Bu çocuk kaçırma olayındaki adamların söyledikleriyle aynı şeyi söylemişti. Büyük bir kararsızlık yaşadı. En sonunda ise Dumbledore'un elini tuttu ve anında bir pipetten geçiyormuş hissine kapıldı. Bu hissi daha önce yaşamıştı Molly ananesi tarafından.

Ne zaman kapattığını anlamayan Lacy kapanmış gözlerini açtığında kendisini Stark kulesinin önünde bulmuştu. Dudaklarına bir gülümseme yayıldı. Dumbledore'a güvenmekte haklıydı. Ona teşekkür etmek için arkasını döndüğünde orada olmadığını gördü. 

***

Natasha az önce uyuttuğu küçük Lacy'i yorganına boynuna kadar çektikten sonra onun yatağından kalkmıştı. Uzun süre ona baktı. İki günlüğüne de kaybolmuş olsa onda derin bir acı bırakmıştı. Keşke hiç o göreve gitmeseydi. Keşke o görevin yalan olduğunu anlayabilseydi de annesiyle onu yalnız bırakmasaydı. 

Derin bir pişmanlık vardı. Lacy'nin iki gündür burada olmasına rağmen Lacy her gün kendini o soğuk duvarların arasında veya ormanda zannediyordu. Her gece kule, Lacy'nin çığlıklarıyla uyanıyordu.

Lacy'nin tek sorunu da o kabuslar değildi tabii. Annesini özlüyordu. Annesi hakkında pek bir bilgi verilmiyordu. Fakat şükürler olsun ki annesinin iyi olduğunu biliyordu. Eğer Eğer Remus bir kaç saniye içinde gelip Beryl'e yardım etmeseydi, Beryl şuan büyük ihtimalle toprağın altına olabilecekti. 

Natasha derin bir nefes alıp Lacy'nin odasından çıktı. Bir süredir bu olaylar yüzünden Avengers bitkin ve agrasiflerdi. Üzgündüler ve birbirlerinin yüzüne baksalar dahi onlara suç atıp kavga çıkarıyorlardı. Natasha bu durumdan bir hayli sıkılmıştı. Tek çözüm yolu Beryl'nin ve Lacy'nin iyi olmasıydı. Bu da şu anlık imkansız görünüyordu. 

'Belki de her şeyi oluruna bırakmak gerekir.' dedi kendi kendine Natasha. 'Belki de her şeyi oluruna bırakmak gerekir..'

Sıralamada gittikçe düşüyoruz, oy ve yorum atarsanız çok sevinirim 🥹🥹

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sıralamada gittikçe düşüyoruz, oy ve yorum atarsanız çok sevinirim 🥹🥹

Birazcık kısa yazmış olabilirim... 👉👈

𝗗𝗮𝘂𝗴𝗵𝘁𝗲𝗿 𝗼𝗳 𝘁𝗵𝗲 𝗔𝘃𝗲𝗻𝗴𝗲𝗿𝘀 [1.KİTAP] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin