6

2K 73 23
                                    

Merhaba!

Multimedya : Yavuz&Bade çiftimiz...

İyi okumalar!

"Dün gece acilden gelen hastayı kim kontrol etti?" diye sordu Mustafa Hoca. Her sinirlendiğinde yaptığı gibi iki elini arkada birleştirmiş, doğrudan karşısındaki bizlere bakıyordu.

Biz dediğimde ; Ben, Mehmet, Hemşire arkadaşlarımdan; Gökhan ve Ahmed vardı.

Hemşirelerin hasta kontrolü yapması yasaktı. Sadece serum ve değerlere bakarlar bizlere haber verirlerdi.

Dolayısıyla iki kişi kalıyor. Ben ve Mehmet.

Bu kadar uzun anlattığıma göre ben değildim.

Mehmet elini ürkekçe kaldırdı.
"Ben ettim hocam." dedi. Mehmet Hoca ona bakarak, "Ne zamandır kontrol defterini yanlış işaretliyorsun?" diye sordu. Bu çok kötü bir durumdu. Hastanın değerleri karışmış veya yanlış işaretlenmişse, müdahale defterdeki gibi uygulanırdı.

"Özür dilerim hocam. Kafam karışmış olmalı." dedi başı eğikken. Mustafa Hoca bunu sinirle karşıladı.

"Daha ne kadar basit işlerle uğraştıracaksın kendini? Basit bir şeylerle uğraşmak istiyordun madem niye doktor oldun oğlum? İnsanlar hayatını emanet ediyor bize! Ya yanlış müdahale edilseydi?"

Haklıydı. Denilebilecek hiçbir şey yoktu.
Mehmet benim gibi altı aydır asistan değil, yaklaşık bir yıldır asistandı. Bunun için söyleyecek bahanesi bile olamazdı anlayacağınız.

Mehmet Hoca arkasını dönüp gitti. Gökhan, Mehmet'in omzuna vurarak konuştu.
"Hoca haklı kanka. İşine daha çok odaklan! Kap şu terfini de kutlamaya gidelim!" dedi gülerek. Bir de bu mesele vardı. Merve gidince yeniden bir yarış ortama hakim olmuştu. Daha yeni asistanlar alınmadan önce birinin yükselmesi şarttı.

Hemşireler yanımızdan uzaklaştı. Bizde asansöre binip kantine doğru yola koyulduk.

"Bade?" sağa doğru döndüm.

"Efendim?"

"Baban öldükten sonra nasıl bu kadar kolay toparlandın?" diye sordu.

Toparlanamamıştım ki.

"Toparlanamadım. Olmuşla ölmüşe çare yok demişler. Babam beni pes etmiş bir çekilde görseydi, yıkılırdı." yüzünde acı dolu bir tebessüm yakaladım.

"Bana sorduğuna göre senin başından da geçmiş. Seni bu şekilde görseydi emin ol üzülürdü. Ben daha çaylağım. Mert'te bu zamana kadar babasıyla ayakta durmuş biri. Çabalarsan kaparsın." dedim ve elimi omzuna vurdum. Asansörden çıkıp kantine doğru ilerledim. Mehmet nereye gitmişti hiçbir fikrim yoktu.

Kantine girip kendime bir çay ve limonlu pop kek aldım. Dünyanın en iyi ikilisi diyebilirim. Tabii çiğköfte ve salatalık turşusundan sonra.

Kapıya yakın masaların birinde oturdum. Gelen geçene bakıyordum.
Aklım, Yavuz Bey'in son sözlerindeydi.

"Resmi olmana gerek yok. Daha çok karşılaşacağız."

Ne demek istemişti?

Masama birinin oturmasıyla dikkatim dağıldı. Üstündeki önlükten anladığıma göre burada doktordu.

"Merhaba Bade." dedi ve güzel bir gülüş attı. Adamı inceledim. Sarışın, kahverengi gözlü, eli yüzü güzel bir adamdı.

"Merhaba?"

"Ben Çağrı. Burada göz doktoruyum." dedi ve önlüğünün kenarında duran çalışan kartını gösterdi.

"Benim adımı biliyorsunuz." dedim ciddiyetle. Karşımdaki ne kadar iyi olursa olsun ciddiyetimi bozamazdım.

Bostan SokakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin