Yaptığım yemekleri bulduğum saklama kaplarına koymuştum. Her şey hazırdı ama nasıl gideceğimi bilmiyordum. Arabayla gelirken az çok aklımda bir şeyler kalmıştı. Dükkanın da yerini bildiğim için bir sorun yoktu. Annem daha öncesinde oradan alışveriş yaptığı için yerini onun sayesinde öğrenmiştim ama ya kaybolursam? O zaman ne olacaktı? Neyse yine de şansımı deneyecektim.
Bir de bastırıcı almam lazımdı.
Kapları poşetlere koyduktan sonra evden çıkmıştım. Öncelikle 10 dakika kadar düz yürümüştüm. Yol ayrımını denk geldiğimde biraz düşünmüş sonra da sağa dönmüştüm. Evet buradan gelmiştik. Hatırlıyordum. Şimdi ise bir sürü araba geçmeye başlamıştı. Doğru gidiyordum. Mahalleye gitmek için başka bir yolu tercih etmeliydim.
Arabaların tersine giderek yolda mahalleden olan bir kadını görmüştüm. Bu da dedikoducu tayfadandı. Onu görmemiş gibi yaparak devam etmeliydim. Eğer beni görürse iyi olmazdı.
Neden bu kadar uzak bir yerdeydi evi? Keşke mahalleye yakın olsaydı ama bir yönden de yakın olmaması benim için iyiydi.
Herhangi bir taksi bulamadığım için sadece yürümüştüm. Uzun uğraşlar sonucunda mahalleyi bulabildiğimde yüzümde istemsizce bir gülümseme oluşmuştu. "Aaa baksana bu Hoseok değil mi? Delta onu reddedince ailesi onu hemen bir alfayla evlendirmiş." Hayır umursamamalıydım. Ben buraya Yoongi için gelmiştim. Onun yanına mutlu bir şekilde gitmeliydim.
"Evet ben de öyle duydum. Kesin evlendiği alfa onun kısır olduğunu bilmiyordur. Bilse evlenmezdi." Kendimi sıkıyordum. Dedikoduların biteceğini sanmıştım ama hala devam ediyordu. Herkes hakkımda atıp tutmayı bir türlü sonlandırmıyordu. Belki de Yoongi bunun yüzünden huzursuzdu. Hepsi benim suçumdu.
"Kim bilir o alfayı nasıl kandırdılar? Bir de Min ailesinin oğlu Yoongi'ydi evlendiği alfa. Ben onu kızımla evlendirmeyi düşünüyordum." Gözlerim dolmuştu. Ben buraya gelmeden önce mutluydum. Keşke gelmeseydim. "Yoongi'ye bir çocuk veremeyecek. Alfa da bunu anlayınca onu bırakır büyük ihtimalle." Hızlıca dükkanı aramaya koyuldum. Buralarda bir yerlerdeydi.
Etrafa iyice bakınmıştım. Her bir adımım da söylenenler kulağımda çınlamıştı. Gülümsemeyi denedim. Yoongi'nin beni üzgün görmesini istemiyordum.
Gözlerimle tararken dükkanı gördüğüm an hızlıca oraya girdim. Daha fazla dışarı da duramayacaktım. "Ben geldim. Yoongi neredesin?" Aşağı kattan sesler geliyordu. "Hoseok?" Dedi şaşkınca. Poşetleri masanın üzerine bıraktım. "Öğlen yemeğini beraber yiyelim mi? Senin için bir şeyler yaptım."
"Bana geleceğini söyleseydin seni evden alırdım. Neden söylemedin?" Söylemememin sebebi çok açık değil miydi? "Sürpriz olsun istedim." Aşağı kattan biri daha çıkmıştı. Benden uzundu. Esmer tenliydi. "Bu Namjoon. Benim kuzenim." Dedi onu göstererek. "Memnun oldum. Ben de Hoseok."
"Biliyorum. Yoongi hyung senden çok bahsediyor." Yoongi Namjoon'a bir şey demese de bakışları ile bir şeyler söylediğini anlamıştım. Namjoon da bu yüzden cümlesini bitirir bitirmez çıkmıştı. "Burayı bulurken zorlandın mı?" Başımı iki yana salladım. Saklama kaplarını açarken gözleri baş parmağıma kaydı. "Parmağına ne oldu?"
Yara bandıyla kaplanmış parmağımı tuttu. "Sebze doğrarken kestim." Dediğimde parmağımı dudaklarına götürdü. Niye bu kadar utanıyordum ki? O benim eşimdi. Ardından minik öpücükler kondurdu. "Sen otur. Ben de bize içecek çıkarayım." En köşe de küçük bir buzdolabı vardı. Burası çok güzeldi. Evi gibi güzel düzenlemişti.
"Buraya gelmişken beraber süs yapalım isterdim ama malzeme kalmamış. Namjoon da şimdi alışveriş yapmaya gitti. Gelmesi çok uzun sürer." Önemli değildi. Daha sonra da yapabilirdik.