bu bölümü yazana kadar şakasız olarak beş şehir değiştirmem... diyar diyar anadolu çekiyorum resmen
yaş hesaplama gün bulma falan o özellikler yirmi yıldır bana yüklenemedi o yüzden bi yerde salaklık yaptıysam kb
yeni bir yılın miladi takvimdeki kırk beşinci, jeongin'inse yeni yaşındaki yedinci günüydü. sözün kısası sevgililer gününe gelmiştik. geleneksel dünya tarihi aksine sevgililer gününün benim için çok heyecanlı bir geçmişi yoktu. ne romalı bir azizin sevenleri kavuşturduğu için acıklı ölümüydü ne de orta çağda kuşların birbirine hallenmesini romantikleştiren büyülü aşk tarihi ilgimi çekiyordu. lisedeyken gizli bir gey olmam sonucu takdir edersiniz ki meşhur bekarlardandım, üniversitedeki kısmetlerimin de hayatımın romeosu olmadıkları aşikardı.
yeni bir ilişkiye hazır mıydım, başka birine kalbimi açabilecek kadar cesur muydum hiç emin değildim ama sevilmeyi her şeyden çok istiyordum. biraz ilgi görmek, şımartılmak koskoca bir dünyanın içinde tenine dokunduğum zaman elektrik çarpmışa döneceğim o kişiyi -belki de kişileri- bulmayı düşlüyordum bazı gecelerde. iflah olmaz bir romantik olmama rağmen yirmili yaşlarımın hemen başında bu kişiyi bulacağıma dair inancım yoktu. şu anlık yalnızca güzelce sevilsem ve değer görsem yeterliydi benim için. hem zaten şimdilerde tanıştığım o insanla hayatımı birleştirip sonsuza gidemeyeceğime göre, boktan ergen ilişkileri o kadar da ciddiye almam gerekmiyordu. ancak bütün bu ekstra mantıklı tarafı susturduğumda içime çöreklenmiş sıkıntının varlığını inkar edemiyordum.
hele şu birkaç gündür, tenimle etim arasında bir yerlerde sinsice yer edinmiş sevmeyi bilmediğim düşünceleri kafayı yememe sebep oluyordu. kurtulamadığım bir hastalıkmış gibi bana öğretilenler bir zindana hapsolmamı sağlıyorsa gün ışığına ulaşmak için derimi ve karşımdaki duvarı tırnaklarımla mı kazımam gerekiyordu? sanki benden önce bütün o tutkulu aşklar kullanılmış; bana da artıklarından bir ziyafet kalmıştı, bu durumdan keyifli olmadığım söylenemezdi ancak bana özelmiş gibi hissettiren hiçbir şeyi tadamıyordum. tam da saydığım bu sebeplerden hala ilk basamağı iki olan yaşam sürem sevgililer günü konseptini kabullenmeme yetmemişti.
ancak benim 14 şubata yüklediğim bu dehşet verici anlamsızlığın aksine, bugün chan hyung ve jeongin için epey öneme sahipti. jeongin reşit oluşunu çılgınca partileyerek kutladıktan sonra chan hyungun koluna aniden telefon numarasını yazmış ve beraber devam eden hikayelerini başlatmıştı. bu tanık olamadığım için üzgün olduğum bir hikayeydi ancak yıl dönümlerini ve jeongin'in doğum gününü kutlamak için mükemmel zamanlamayla aralarına katılmıştım.
işte tam bu noktada da doğum günleri gibi yepyeni bir özel gün fikri kafamı karıştırıyordu. olaylara hiçbir zaman basit yönlerinden bakamayan aşırı dramatik, gereğinden fazla edebi ve birazcık da boktan kişiliğim için paha biçilemez bir gündeydik. olaylara bizimkiler ara ara gelip jeongin'in o sevimli yanaklarından öpüyor ve oturduğumuz klasik kore restoranındaki sarhoşların bakışlarını kazanıyordu. fazla yapışkan ve kültürümüz dışı temaslarımız masamızda duran hediye paketleri ve minho hyungun dudaklarındaki parti düdüğüyle toplumsal olarak daha aklanabilir gözüküyordu. ancak hiç kimse kaçak anlarda chan'ın jeongin'in dudaklarına bıraktığı buseleri fark etmemişti, bunun açıklamasını yapabileceğimizi sanmıyordum.
kulüpteki bu yakın grubumuz dışında birkaç kişinin daha olduğu ekipte insanlar jeongin'e doğumuyla alakalı dokunaklı dileklerde bulunuyordu. çok kalabalık bir ekip sayılmazdık ama jeongin, sevgilisi chan'ı bu özel anda, doğum günü kartıyla sollayarak günün ilgi odaklığı rolünü üstlenmişti. bense bu durum için sürekli şükrediyordum, restoranda yemek için paramın yetmeyeceğini bildiğimden jeongin sayesinde masamın boş tarafı fark edilmiyordu. buraya gelmeden önce bir markete uğrayıp hazır erişte yemiştim. oturduğumuz yerde de birkaç shot soju içip kalkacaktım zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
so what|| hyunho
Teen Fictiongökkuşağı olacak bir gün yaşam tüm erkeklerin altından geçtiği.