felix'in bölünemez uykusu ve şimdiye kadar verilmiş yanlış kararlar

425 58 105
                                    

dünyanın en korkunç hayatına sahip olmadığım gerçekti.

yine de kendine sürekli streslenebileceği ve üzüleceği şeyler üreten bünyem için güzel şeylerin yaşanması oldukça şaşırtıcıydı. daha uyuyalı birkaç saat olmuşken aniden kalbimde hissettiğim sıkışmayla kalkmıştım. minho'nun hâlâ yanımda yattığından emin olmam gerekiyordu. her şeyin büyük bir yanlışlık olmasından korkuyordum. bu yüzden normalde olsa çok utanacağım bir şeyi yapıp minho'yu sarsarak uyandırmıştım. hayal kırıklığına uğramaktan o kadar endişeliydim ki bir anlığına yaptığımın saçmalığını unutmuştum. ona ne soracaktım ki? hareketlerimin sebebi ne olduğumuza dair merakımdan çok benden kaçacaksa olabildiğince erken kaçmasıydı. yaşadığımız her şeyin gereğinden fazla alkolden olması ihtimali canımı acıtıyordu. tam anlamıyla ayılamamıştım ve alkol sonrası gelen anksiyeteyle ruh halim tarif edilemez bir haldeydi.

gözlerim dolu doluyken ne olduğunu anlamamış bir halde bana bakan minho'yu görmem dilimi bağlamıştı. çok utanıyordum, kendi içimde çözemediğim şeyler için onu uyandırmak istemiyordum. ancak içimde rezil olduğum hissiyle beraber beni olduğum gibi sevmeyecekse gitsin paniği aynı anda yer edinmişti. bu kadar fazla ikilik ne yapacağımı iyice sapıtmama yol açmıştı.

"hyunjin ne oldu, kabus mu gördün?"

sorusuyla beraber boğazımda oturmuş, yutkunurken canımı acıtan o hisli yumruyu görmezden gelmeye çalıştım. ancak çok başarılı olduğum söylenemezdi, başım hâlâ dönerken ağzımı açtım ve beklenen kelimeleri söylemeye çalıştım. ancak başarılı olamadım, bütün başarısızlıklarımdaki gibi aniden ağlamaya başlamıştım sadece. son zamanlarda bu anlık göz yaşları eskisinden çok daha az aksalar da şu an yaşadığım hislerin hiçbirini düzene sokamıyordum. içimdeki endişeyle beraber nefesim düzensizleşirken beni göğsüne bastırmıştı. muhtemelen o da tam anlamıyla ayık değildi, felix ise etrafında dönen tüm bu kıyamete rağmen uykusundaydı.

ağlamadan konuşmaya çalıştıkça daha çok hıçkırıyordum, minho sakince saçlarımı okşuyor ve beni göğsüne daha da bastırıyordu "ne oldu bebeğim?"

ona verebilecek bir cevabım yoktu. birini kaybetme korkusundan yaşanmış bir panik atak değildi bu. daha çok hislerimin yoğunluğundan korkmuştum, ona ne açıklama yapacağımı bilememekten ve aslında birbirimizi o kadar da tanımadığımızı fark ettiğimde yaşadığım hayal kırıklığından. bu hislerden kurtulmak için sadece dürüst olmalıydım belki de. insanların yetiştikçe sivri köşelerinin yavaş yavaş törpülendiği söylenirdi. ben ise kendimi buldukça daha da keskinleşiyordum. az önce yaşadığım o krizi nasıl çözebileceğim hakkında fikirlerim vardı artık. önceleri bu keskin yanlarımı içime batırdıkça kendim kanardım, şimdi yanımda keskin olmaktan korkmayan biri varken ben de kendim olabilmek konusunda biraz daha rahattım.

"anksiyete atağımla uyandım." o gözlerimin içine anlayışla bakarken beni biraz daha sarmaladı. geçeceğini fısıldadı kulağıma. "minho, ben senden çok hoşlanıyorum. sandığından uzun süredir belki de." yüzüne bakabilecek gibi hissetmiyordum. "bütün bunların yaptığın bir sarhoşluk hatası olmasından korktum. seni duygusal bir yükün altında bırakmak için söylemiyorum bunları."

hâlâ yüzüne bakabilecek kadar cesur değildim. derin bir nefes alıp minho'nun sümüğe buladığım tişörtünün etek uçlarıyla oynamaya başladım. sonra aniden varlığını unuttuğum kendi değerim aklıma geldi, bu kişi minho olsa bile ona yansıtamazdım hissettiğim kimliksizliği. "zaten birini kaybetmek için böyle krizlere girecek biri değilim ben, bak aklında bulunsun" sinirle ağzımdan çıkmışlardı. ben yumruğumu sıkarken minho gülmeye başlamıştı. "evet, değilsin."

gözlerimi gözlerine çıkardım. "bu bir şaka değil, bilmiyorum aniden çok yükseldim belki de. bütün hislerimle nasıl başa çıkacağımı bilemedim. minho bu öpücük senin için ne kadar önemli bilmiyorum. bunu bilmiyor olmak, birbirimizi o kadar da tanımadığımızı düşündürdü. kendimi çok güvensiz hissettim." sonlara doğru sesim iyice kısılmıştı, felix'in nefes seslerine karışıp gitmişti odanın içinde. "sana bütün bunları aynı anda söylediğim için özür dilerim, neler hissettiğini anlayabilecek bir halde değilsin. yapılabilecek en saçma zamanda ve yerde yapıyorum bunu," ellerimle oynamaya başladım. minho'nun kucağında olduğumu yeni yeni idrak ediyordum "sanırım hâlâ biraz sarhoşum."

so what|| hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin