benim evim neresi sorusunu kendime çok sordum. benim evim kim sorusunu da öyle. hatta duramadığım anlarda nereden geldiğimi değil kimden geldiğimi bile çokça düşündüm. soruma cevap bulmak isterken dönüp dolaştım. avuçladımı kaşındıran yumuşak toprağı sıkıştırdım. odamın duvarlarını boydan boya elledim. minho'nun saçlarını okşadım. gözlerimi kapattım ve hissetmeye çalıştım. sorularım da benimle beraber geldi. tuhaf bir farkındalık içerisinde duyduğum tüm sesleri ve hissettiğim tüm dokuları birer birer inceledim. sorularım; yemek yerken, su içerken, ders kitaplarımdaki beyaz yaşlı adamları birer palyaçoya çevirirken bile benimlelerdi. sonra benden geldiğimi fark ettim.
ben kimden gelmiştim?
ben benden gelmiştim.insan kendini milyonlarca kez yıkabilirmiş ancak kendinden kalanlarla yeniden doğabilme şansına yalnızca birkaç kez sahip olabilirmiş gibi. sanki bu yarım, eksikli ve parça pinçik halimizle öylesine yaşamaya çalışıyormuşuz gibi. geldiğim yer de geldiğim kişi de bensem ve beni ben yapabilen biz olma düşüncesiyse evimin yönünü kendi parçalarından bulabileceğimi düşündüm.
işte böylece durup yatağıma sinerken benden geriye ne kaldığını bilemiyordum. evimi yaratan sadece düşüncelerim değil, onları nasıl yansıttığımdı. onları yansıtırken sahip olduklarım, bana sunamadıkları şeylere açtığım savaş ve bunu yapan bedenimdi. son basamakta biraz duraksıyordum. beni oluşturan düşüncelerin böyle fiziksel bir kalıba sahiplik etmesi inanılmazdı. içinde bulunduğum deri, beni büsbütün kaplayan damarlar ve zarlar, çirkin etler ya da iğrenç yüzeyler birleşince anlamlı ve güzel bir hale geliyordu. ama ben nedense bütünselliğime garip bir yabancılık duyuyordum.
öyle aynada çırılçıplak kendime baktığım anlarda kelimelerimi eldimden alıyorlardı sanki. göğsümün ortasındaki ağırlığa bir de boşluk eşlik ediyordu. sanki bir vücudum olduğumun kazara farkına varırsam hep yanlış kararlar veriyordum, midem salaklığımın ya da kendime ettiğim bu eziyetin haklı bi sonucu gibi bulanıyordu. varoluşuma dair sorunlarımı aşabilmek konusunda büyük adımlar atabilmiş hissediyordum ama konu içinde yaşadığım bedene gelince tamamen kesiliyordum.
kendime karşı duyduğum tiksintiyi kabul etmek ve yutmaya çalışmak dünyanın en zor şeyi gibi hissettiriyordu. aynaya baktığımda gördüklerim beni neden rahatsız ediyordu? bence problem nasıl göründüğümden öte kendimi nasıl gördüğümdü. bazen kendimi baktığım ve görebildiğim her şeyde fark ettiğim güzelliklerde boğulurken buluyordum. ancak evren bütün güzelliğini saçarken ben kör bir noktada tek başıma kalmıştım. kaşım, gözüm, saçım, kilom, benlerim, birkaç tel bıyıklarım, boyum, benden kara genitalim ya da ten rengim... hiçbirinde bir sorun yoktu, hiçbir insan da ya da hiçbir var oluşta bir problem yoktu. ben başkalarına bakınca yalnızca büyülenir ve bir çocuk gibi anlam arayışına girerdim. ama bende bütün haline gelen bu özellikler kalbimin cız etmesine sebep oluyordu.
kalbin cız etmesi de epey tuhaf bir histi, göğsümün üstünden kocaman bir hava boşluğuna açılan, girdaplı bir tünele sahibim gibi düşünüyordum böyle olduğunda. ensemin arkasından akan birkaç damla terle beraber gelen garip bir rahatsızlıktı bu. zaten ben çocukluğumdan beri çok terlerdim. aynayla ilişkisi erken bozulmuş obez bir çocuk olmanın getirileri, yaşımla beraber oradan oraya taşınıyordu. hele de ter bezlerimde ve dismorfik düşüncelerimde.
yanında uzandığım minho bir şeylerin yanlış gittiğini anlamış gibi hafif hafif kolumu okşamaya başladığında tüylerim diken diken olmuştu. konuşmadan öylece yatıyorduk. benim üzerimde liseden kalma eski bir basketbol şortu vardı yalnızca. minho ise her zaman takım pijama giyen o kişiydi. muhtemelen annesinin aldığı, önü düğmeli, ekoseli pijama takımı ve dağınık saçlarıyla evimi aradığım "ben mi, biz mi?" sorularına bir ziyarete gelmişti.
açıkçası minho beni severken evimi, evimizi ya da vücudumu hatta sahip olduklarımın tümünü bir yana bırakıyormuş gibi hissediyordum. minho gözlerime baktığında varoluşumun ilk anından beri beni gerçekten tanıyormuş gibi geldiğinden yüzüne bile bakamamıştım. onu ilk gördüğümde, bana attığı yalnız bir bakışla kendime dair fikirlerimi dahi çözebilecek sanmıştım. o yüzden hissettiğim tuhaf korku ta en başından çok çekiciydi. nefretle karıştırılabilir bir hissi anımsatıyordu. sanki ona bakarken korkutucu bulduğumuz şeylere duyduğumuz, o gizli kapaklı aşk çarpıvermişti beni. içinde sıkıştığım ilişkiden beni dışarı çeken korkunun tarifi olmayan garip bir hazzı vardı. ben kendimi tanımaktan korkarken beni gözler önüne serebilecek birini bulmak baş döndürücüydü. sevilmek benim için korkutucuydu, sevmek benim için korkutucuydu. birinin önünde ve ışıkların içerisinde çırılçıplak kalabilmek korkunçtu. ama hepsinin utanç duyusunu kaybettiren hazzıyla tanışmak başımı döndürüyordu. benim çirkinliklerimi, güzelliklerimi ya da dümdüz varlığına şükrettiğim her tür uzvumu belki de evim sandığım yerleri her zaman aynı şekilde gören birini bulabilme şansına kavuşmuştum.
minho kolumu okşamaya devam ederken dikilen tüylerime meme uçlarım eşlik etti. tuhaf bir utanç duygusuyla onlara baktığımda aynı yabancılık hissi peşimdeydi. sanki benim hissettiğim duygu yoğunluğu ya da uyarılma değil de öylesine başka birinin komutuna karşı bir tepkisellikti bu. hatta görünüşleri beni biraz güldürdü, iki farklı uca giden oklar gibi yükselmişlerdi. o anda, yani alçak yastığımdan karnıma doğru bakarken, komikçe yükselmiş bu tepelerin kendimi yıkıp yeniden yaparken diktiğim küçük çatılar olduklarını bile düşündüm. ve soyutladığım bedenim kübik bir portre gibi tanınamaz ama neyi anlattığı anlaşılabilir bir forma girdi. komik bir gerçek üstü algı ele geçirdi bedenimi. ancak katastrofik sonuçlar üretmek yerine beni ben yaptığını düşündüğüm parçalardan biri haline geldi. minho'nun kolumu okşayan elini durdurdum, sonra elini avucumun içerisine alıp sarmaladım. telefonunda olan diğer elini bırakıp bana döndü ve çıkık meme ucumla karşılaştı.
yıktığım kendime ait bir parça daha yerini buldu.
ya ben bu fici yazarken hyunjinin bedeniyle olan ilişkisini de ele almayı çok istemiştim ama aradan geçen iki senede bir sürü şey gitti shahahqhaha o yüzden bir özel bölüm patlattım.
ne kadar meşgul olduğumu anlatsam aklınız durur.. o yüzden bu bölümü salıp yine uygulamayı silerim diye düşünüyorum zaten aktif değilim:/ seviliyorsunuz ve HALİNİZİ HATRINIZI SORİYİM DEDİM NAPIYOSANIZ BANA RAPOR VERİN BEN DELİRCEM DE
ŞİMDİ OKUDUĞUN
so what|| hyunho
Teen Fictiongökkuşağı olacak bir gün yaşam tüm erkeklerin altından geçtiği.