korkanın çocuğu konusunu araştırmanı öneririm

454 59 47
                                    


yas tutmak benim için alışkanlık olmuş davranışlardan biriydi. acıya saygının çok yoğun olduğu bir evde yetişmiştim. hatta bu annemin bana bıraktığı en zehirli özelliklerden biri olabilirdi. sonuçta bir noktaya kadar ucundan vicdansız olmak bizim için yaşama tutunabilmenin yoluydu. acının katlanılabilirliği için biraz umursamaz ve çokça soğukkanlı bir insan olmanız gerekirdi. ancak kişiliğimizi sosyal çevreden edindiğimiz teorilerini onaylasam da, genetikle taşındığını iddia etsem de annemdeki bu ağlama hastalığından bana taşınacağına emindim. aileden biri hatta aileden biri olmak zorunda da değil, annemin arkadaşlarından biri üzücü bir olay yaşadığında evdeki bütün hayat dururdu. şakalaşmak çok büyük bir ayıp, moralimizi yükseltecek herhangi bir şaklabanlık affedilemez türden saygısızlıktı. bu yüzden en basit anlarda bile mutluluğumu paylaşmak konusunda başarılı sayılamazdım. insanların acılarına saygısızlık yapıyormuş gibi hissetmeme engel olamıyordum. ben de bu hüzne ortak olmalı ve ona bir çözüm bulmak için çabalamalıydım. çözümsüz acılardaysa karşımdakinin her isteğini yapacak bir müride dönüyordum.

bütün bunlara bakınca iyimser bir bakışla ağlayan insanlara iyi bir omuz olduğum söylenebilirdi. hatta bizi göt herifin teki yapan ancak oldukça insani bir duygu olan  'bu talihsizlik benim başıma gelmedi.' rahatlaması ise yasını tuttuğum kişi etrafındaki herkesi yumruklamak istememe sebep oluyordu. nefes almam bile bu yas için bir yasaymış gibiydi. hüzün hayatımın içinde her an dokunuşunu hissettiğim bir duygu olduğundan sürece uyum sağlamam ve kendimi duygu hapsine almam zor olmazdı. 

bu sefer ise büyük bir istisnaydı.

uzun süre sonra kişisel yaşantımda canımı acıttığını hissettiğim özel bir konu yoktu. bu benim için gerçekleşmesi imkansız bir hayal gibiydi. üstelik benim kafamın içini kurtçukmuş gibi yemesine izin verdiğim jisung meselesi bile çözüme kavuşmuştu. felix'e yaptığımız gergin açıklamadan sonra daha fazla uyuyamamıştık. saçmalayarak sokakları dolaşmış bir şeyler yemiş ve ilk otobüsün saatine kadar akşamdan kalma çorbaları yapan yaşlı sokak satıcılarıyla laflamıştık. bütün bu güzel anlarda bile aklımı kurcalayan şeylerden dolayı kendimi rahatlatamamıştım. sonunda kampüse dönerken fazla düşünmekten çıldırmamak için minho'ya herkesin içinde patlayarak sorduğum "sen jisung'u unuttun mu?" sorusu konuyu mutlak bir açıklığa kavuşturmuştu. 

cevabı oldukça anlaşılabilirdi. jisung onun için yalnızca kısa süreliğine hoş bulduğu biriydi, tanıdıkça ve yakınlaştıkça arkadaş olmaktan mutlu olduğunu anladığı türden biri. söyledikleriyle beraber sıkışık kalbime atılmış düğümler hafiflemişti. en yakın arkadaşlarımdan biri için bu derece kıskançlık yapıyor olmak utançtan gebermeme sebep olacaktı. rezaletimden sonra kızarıp bozararak dışarıyı izlemeye başlamıştım. minho ise büyük bir olgunlukla bana kafamı karıştıran her şeyi konuşabileceğimize dair tatlı bir konuşma yapmıştı. bu meselenin bana öğrettiği diğer şey her şeyi kendi içimde bu kadar büyütmemem gerektiğiydi. olabilecek en basit konuyu bile kafamda bu kadar büyütüp duygularımı bulandırmama izin verdiğim için dengesizleşiyordum. sonuçta birini beğenmek ve onunla yakın olmak istemek her zaman sonsuza ulaşması gereken hisler değildi. birinin duygularını ve fikirlerini kendi kafamda düşünerek de çözemezdim. ayrıca bu soruyu bir otobüs dolusu insanın önünde bağırarak sormam sadece aramızda eskimeyeceğini düşündüğüm bir dalga konusu olmuştu. ayrıca değerleri kıçlarımız kore halkının uniseks isimler konusundaki anlayışı sayesinde olası bir nefret suçundan korumuştu. ben de minho'ya merak ettiğim her şeyi ilk anda ona soracağıma dair bir söz vermiştim.

hayalini bile kurmaya çekindiğim şeyler gerçek oluyordu. tanrısal bir varlığın realitesi bana ifşalanmış gibi hissediyordum. ancak beni bu yoğun huzur dozunun arasından yas analizlerine sürükleyen kişi, yani seungmin için işler pek öyle değildi. seungmin yurda gelene kadar annesi ve büyükannesiyle beraber yaşıyordu. zaten bu kadar eli yüzü düzgün ve kibar biri olmasından evlerinde bir erkek olmadığı çok açıktı. büyümesinde en az annesi kadar etkili olan kişi, büyükannesi bu sabah hastaneye kaldırılmıştı. yaşlılığından kaynaklı rahatsızlıklarla beraber yaşadığı bronşit onun zayıf bünyesine ağır gelmiş gözüküyordu. 

so what|| hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin