"asla bir işin sonunu getirmeyen o kişi ben oluyorum. keman dersleri, diyetler, intihar teşebbüsleri... başladığım bir işi asla bitirmem."sahne arkası tahmin ettiğimden çok daha heyecanlıydı. ryujin'in sesi aşağı kattaki kulise kadar gelirken salonun bütün giriş çıkışlarında koşuşturan birileri vardı. paravanlarla oluşturduğumuz sahnelerin dekorları bir aşağı bir yukarı giderken nefesimi tutmuştum. boyum diğerlerine kıyasla uzun olduğundan kulis merdiveninin ikinci basamağından başımı uzatmış kargaşayı izliyordum.
"hiç 'insanlara, mekanlara ve eşyalara karşı güçsüzlük' ifadesini duydun mu?"
günlerdir, hatta aylardır duyduğum kelimeler terkarlandıkça anlamını yitirmişti. ancak şu an dev bir sahnenin üstünde yüzlerce kişiye oynarken kelimelerin anlamlarını yeniden kazanıyormuş gibi hissediyordum. bu kimilerine göre abartılı bir ifadeydi, ulusal stadyumda sergilediğimiz falan yoktu oyunu. yine de kendi kabuğunda yaşamaya çalışam bir insansanız sesinizi yüzlerce kişinin aynı anda duyma düşüncesi çok baştan çıkarıcıydı. üstelik, sahnenin arkasında bunların farkındalığıyla yüzleşirken insanlara, mekanlara ve eşyalara güçsüzlüğüm yüzüme çarpıyordu.
"gerçek hayatta döndüğümde o insanlardan, o mekanlardan ve o eşyalardan uzak durmam gerekecek. anladım. bunu tam olarak anladım. ama artık böyle bir dünya yok, gerçek hayatta yani. çünkü tüm bunlar, elinde tuttuğun o telefonun içinde ve sen de o dünyanın içindesin. her güne o uzak durman gereken insanlar, mekanlar, eşyalar ve hatta uygunsuz görüntüler, intihar denemeleri ve bombalı saldırılarla karşılaşarak başlıyorsun. ve yaşadığın onca duygu karmaşasıyla güç bela devam edebiliyorsun güne. böyle bir dünyada yataktan kalkmak ve günlük işleri sürdürebilmek gerçekten çok zor. gerçeklerin çok zor olduğu kararına vardım."
elime tutuşturulan paravanla sahnenin gerisine yerleştim. Yarı saydam plakanın arkasında gizlenmişken sahneden gelen sesleri dinliyordum. fısıldayarak kelimeleri ağzımda tekrar ediyordum. "böyle bir dünyada yataktan kalkmak ve günlük işleri sürdürebilmek gerçekten zor." bu bela oyunda geçen her cümle neden bu kadar anlamlıydı. bütün yıl yaşadığımız korkunç ruh hali, kulağımıza fısıldanan bu kelimelerden miydi? ibadette tekrarlanan anlamı unutulmuş kelimelere döndüğü için mi böyleydik?
"eğer bir rolün içinde değilsem, gerçekte var olup olmadığımdan emin olamıyorum. oysa ben yüzlerce hayatı yaşamak, her yerde bulunmak ve bu gezegende geçirdiğimiz hesaplanamayacak kadar küçük zamanlara karşı savaşmak isterim."
cümleler beynimin planından akıp gidiyordu. gerilerde bir yerde minho'yu seçiyordum. sahip olduğum bütün arkadaşlarım bu sahnenin üzerindeydi sanki. yanlarındayken rol yapmak zorunda kalmadığım son insanları, rol yaptığım sahnenin üzerinde izliyordum. sorunlarımın bir anlamı olduğuna inanmaya çalışıyordum. her şey olmaya çalışırken hiçbir şeye dönmenin ağırlığını silmeye çalışıyordum. birkaç cümlelik rolüm için bu kadar çabalamanın anlamı olduğunu fark ettiriyordu geçen anlar. zamanım geliyordu. ışığın altına geçme zamanım geliyordu. gizlendiğim paravanın ardından adımlarken vücudum sanki bunu yapmaya programlı bir makineydi. kalp atışlarım tam kulağımın oralarında bir yerde kendini fark ettirme çabasındaydı. adımlarım yönetmenle hep konuştuğumuz noktaya doğru sahnenin ışığının altında durdu.
"sorunlarımın bir anlamı olduğuna inanmak isterim. fakat hiçbirinin anlamı yok. susuzluktan ölen insanlar var. insanlar savaş alanlarında yaşam mücadelesi verirken biz burada kendimizi düşünüyoruz."
nefesim bir anlığına kesildi. hata yapma korkusu yeniden buldu bütün benliğimi. söylediklerimin anlamı başımı ağrıttı. şimdi heyecanıma yenilirsem ne olacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
so what|| hyunho
Teen Fictiongökkuşağı olacak bir gün yaşam tüm erkeklerin altından geçtiği.