Üşüyordum.
Titriyordum.
Ve korkuyordum.
Bugünü hiç böyle hayal etmemiştim, sahi ne hayal etmiştim?
Kafamdaki düşünceler, tek tek gözlerimden akıyor ve çenemden intihar ediyordu. Dağılmış saçlarıma değen ılık nefes içinde bulunduğum durumdaki tek umutlu şeydi. Nefesinden yükselen alkol kokusu ve teninden gelen o tanıdık, erkeksi koku anda kalmama yardım ediyordu. Gözlerim etrafı seçemeyecek kadar bulanık görüyordu ve yarım aklım sürekli olduğum andan kopup, beni kucaklayan ellerin sahibinin kokusuyla geri geliyordu.
Kulaklarımda uğuldayan korkunç sesin sebebini bilmiyordum, merak ediyordum. Hangi saniyeler içerisinde ulaştığımızı bilmesem de arabanın arkasındaydık. Ortalık kaos alanından halliceydi. Müzik sesi yerini korkunç çığlıklara bırakmıştı, her tarafımızdan insanlar koşuyor, arabalarına ulaşmaya çalışıyor ve o lanet silah sesi susmuyordu. Çığlık atarak kaçmak istiyordum, tıpkı diğerleri gibi.
Sesimi bulduğumda titremesine engel olamayarak "Neler oluyor?" diye sordum. Çok kısa bir an Atilla'nın bakışları beni bulduysa da cevap vermeden yeniden geldiğimiz noktaya çevrildi.
Silahı tutan kişi, her kimse, ateş etmeyi bıraktı.
Çığlık sesleri kesilmişti, arabaların sesi yoktu. Şimdi etraftan hiç ses çıkmıyordu.
Atilla'nın beni tutan elleri gevşedi, arabanın tekerine yaslanıp ayaklarını ileriye doğru uzattı. Kolları iki yana düştü. Şimdi kucağında oturur pozisyonda, ellerim boynuna sarılı halde duruyordum. Usulca geriye çekildiğimde aramızdaki sıcaklığın ve saçlarıma düşen ılık nefesinin yavaşlığını anladım. Sol elini kaldırmaya çalışıp belimi tutmaya çalıştı. Donmuştum. Kıpırdayamıyor, konuşamıyor öylece ona bakıyordum.
Kanıyordu.
Çok kanıyordu.
Lanet olsun, çok çok kanıyordu!
Üzerinden kalkacağım esnada güçsüz elini belime sabitleyip, kalmama engel oldu. Gözlerinde görmeye alışkın olmadığım mavinin bambaşka bir tonu vardı. Geceye karışan bakışlarını anlamak güçtü ve alnı ter içindeydi. İnlememek için dişlerini sıktığı, kasılan çenesinden belli oluyordu. Yardım çağırmam gerekti, hastaneye gitmek gerekti.
Herkes neredeydi?
Bunu yapan kimdi? Derdi neydi?
Çıldırmak üzereydim. Belki de çıldırmıştım.
"Yardım çağırmam gerek," diye fısıldadım. Kıstığı gözleriyle ve titreyen sesiyle "Dikkatli ol," dedi.
Usulca kalkıp etrafa bakmaya başladım, silahlı kimseler yoktu. Bizim gibi kıyıya köşeye saklanmış birkaç kişiden ve yerde yatan siyah takım elbiseliler dışında ortalık sakin görünüyordu. Atilla'nın arkadaşlarını gözlerimle tarasam da kimseyi göremedim.
"Eğil!"
Bağıran kişinin komutuyla anlık eğilmemle yeniden ateş sesleri yükseldi. Korkuyla Atilla'ya bakmaktan kendimi alamadım. Gözleri gittikçe daha çok kısılıyor, nefesi gittikçe daha çok yavaşlıyordu. Ellerimi yarasına bastırıp kanamasına engel olmaya çalıştım. Acıyla inledi. Gözleri kapanacak sandım.
"Hayır, hayır, hayır!"
"Lütfen, benimle kal."
Akmama komutunu verdiğim gözyaşlarım beni dinlememekte ısrarcıydı. Ve tuzlu yaşlar ben bağırırken ağzıma giriyordu. Kendi gözyaşlarımı yutuyordum, kanın metalik kokusu midemi bulandırıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/261973711-288-k29792.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANGREN
Tiểu Thuyết ChungSen benim kalbime giden atardamarlarımdan biriydin. Kessen ölürdüm ama sen beni eksik bırakmayı tercih ettin. Eksikliğini hep hissetmemi isteyecek kadar bencildin. Öldürmek yerine eksik bırakmayı tercih ettin. Kalbimin simsiyah, kansız, kuru bir h...