6. BÖLÜM - BAŞLANGIÇ

113 38 4
                                    

Sabahın ilk ışıkları gökyüzüne dağılırken bacaklarımı kendime çekmiş kafamı da bacaklarıma yaslamış şehrin ışıklarını izliyordum. Gün aydınlandıkça ışıklar tek tek sönmeye başladı, tıpkı kafamdaki düşüncelerin tek tek silindiği gibi. Üzerimde hala derin sırt dekoltesi bulunan kırmızı abiye vardı. Ayaklarım çıplaktı, makyajım akmıştı.

Dokunuşunun etkisi tenimde hüküm sürmeye devam ediyordu, sırtımda dolaşan parmağını hissediyordum. İçim ürperiyordu, sanki bu camın arkasında beni izliyordu.

İçimde bir savaş vardı, biri kazanana kadar bitmeyecekti. Yorgundum. Geleceği arzularken geçmiş peşimi bırakmıyordu. Gülümsedim, camdaki yansımama. Bunu sen seçmedin mi?

Şarap şişesine uzandım, dudaklarıma yasladım. Bu savaş bitsin istedim. Beyaz bayrağı sallamak istedim, gitmek istedim, bu camdan kendimi aşağı bırakmak istedim.

Benden rahatsız olsunlar istedim, beni görsünler istedim. Her şeyi elimden aldığınızı sandınız ama bakın buradayım, demek istedim. Tüm geçmişin anısına bir gece de olsa yeniden yaşamak istedim.

2008

Zaman hızla akmaya devam ediyor, bizi arkasında bırakıyordu. Artık iyiden iyiye şehre ve okula alışmıştık. Çoğunlukla evden birlikte çıkıyor farklı saatlerde dönüyorduk. Kimse kimsenin yaşam alanına müdahale etmiyordu.

Yalnızca içimi kemirmeye başlayan bir özlem duygusu vardı. İlk defa ailemden bu kadar uzak kalıyordum. Her gün telefonda konuşsak da yeterli olmuyordu. Sınavlardan sonra Ankara'ya nefes almak için gidecektim ama sınav haftasının stresi de ayrı yaklaşıyordu.

Daldığım düşüncelerden çıkmama sebep olan şey birinin elimde farkında olmadan salladığım kalemi tutmasaydı. Bugün pazartesi değildi ve şükürler olsun ki beni tedirgin eden kimseyi görmeyecektim. Öyle sandım.

Gözlerim elimden alınan kalemi takip ederek ilerledi, bakışlarımı kaldırıp o kişiye baktım. Kaşlarım çatıldı.

"Yanına oturabilir miyim?"

Gür kirpiklerinin arasındaki kahverengi gözlerini gözlerime çiviledi. Esmer tenine düşmüş koyu kahverengi saçlarını geriye attı. Bu geçen yanımdan geçerken bana temas eden kişiden başkası değildi.

Cevap beklemeden oturdu, kalemimi hala elinde tutuyordu. Acı çikolata kokuyordu. Tepkisizliğimle şaşkınlığımı örtmeye çalışıyordum. Yan profilinden incelemeye başladım; kemikli bir yüzü vardı, sakallarının gizlediği yara izleri vardı yanaklarında. Mümkünmüş gibi daha çok çatıldı kaşlarım. Hissetmiş gibi aniden kafasını bana çevirdi.

"İzin verdiğimi hatırlamıyorum," dedim, ifadesiz bir ses tonuyla.

"Sen konuşabiliyor muydun ya?"

Gözlerimi devirdim ki bu onu gülümsetti. Gülümseyince yanaklarında çukurlar oluştu. Onu ilk defa görmüyordum ama ilk defa dikkat ediyordum. Üzerindeki deri ceketi çıkardı ve siyah bir kazakla kaldı.

"Müzede değiliz ve ben de eser değilim. Neden böyle bakıyorsun?"

Sorusunu idrak edene kadar ciddiyetle onu izlediğimin farkında bile değildim, utanarak önüme döndüm. Yanaklarımın kızarmamasını umuyordum ama boynuma kadar kızıla boyanmıştım.

Üzerinde gri takım olan, kızıl saçlı, oldukça sert mizaçlı dersin hocası içeri girdi. Sınıftaki bütün uğultular kesildi. Yanımda oturan kişi dikleşti, gerildim. Hoca ciddiyetle, anında ders anlatmaya başladı. Normalde bu dersi, bu hoca işlemiyordu. Yine bir sunum faciasıyla karşılaşmamak için şaşkınlığımı gizlemek zorunda kaldım. Ders boyunca kimseden çıt çıkmamıştı, kadın tahtaya kıracak sertlikte yazı yazıyordu. Yanımdaki kişi benim kalemimle oynamaya devam ediyordu, bir an olsun gözlerini tahtan ve hocadan ayırmıyordu.

KANGRENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin