Her an, her şeyin olabilme ihtimali olan bir hayatta yaşamak ne garipti. Asla ne olacağını bilemiyor, tahmin edemiyor ama planlar yapmaya devam ediyorduk. Biz planlar yaparken, hayat da boş durmuyor, bize planlar hazırlıyordu. Bazen planlarımız ortak bir paydada buluşurken bazen de iki ayrı yöne giden trenler kadar farklı olabiliyordu.
Her an başımıza bir şey geliyordu ve bunlar tesadüf değildi. Kader vardı, kaderimizin değiştiği noktaları ise biz seçiyorduk.
Tıpkı; o bankta, o gün, onunla denk gelmem gibi. Bir karşılaşma, olaylar zinciri oluşturdu, hepsinin bir sebebi vardı, lakin o zamanlar bunu bilmiyordum.
Kaderimi değiştirecek olan ilk seçimim üniversiteydi. Başka bir yer, başka bir zaman, başka bir başlangıç. Berrin, Özgür ve tanıyacak olduğum diğer kişiler benim tercihimdi. Yaşayacağım şeylerin bedelinin bu kadar ağır olacağını hesap etmeden çıktığım ilk yollardı. Hayatın benim için yaptığı planları hesaba katmadan fütursuzca planlar yaptığım fakat farkında olmadığım o zamanlardı.
Ve yine biliyordum ki gelen o mesajda bir tesadüf değildi.
Okuduğum mesaj şaşkınlıkla dudaklarımın aralanmasına sebep olsa da konuştuğumda duyamayacağını bildiğimden dudaklarım geri kapandı. Özür dileme şeklinin, benim teşekkür etme şeklimden ne farkı vardı? Cevap vermediğimi fark edince ikinci kez titredi telefonum.
Gönderen: Asistan
İstersen yanından ayırmadığın o kuzenin de gelebilir. Ama damsız girilmiyor, yanına birini bulsun.
İşte şimdi kafam daha çok karışmıştı. Ne tepki vereceğimi bilemiyordum. Buna ne denirdi, bilemiyordum. Bu yaş meselesi çok uzamamış mıydı?
Gönderen: Athena Yıldız
Yaşıtlarımla takılmamı söylemiştiniz. Bu davet de neyin nesi? Ayrıca Mehmet'i davet ediyorsanız onun damı otomatikman ben olmuyorum mu?
İçimden bir ses bunun yani gitmenin doğru olmadığını fısıldarken gitmek isteyen tarafım bütün kartlarını üzerime oynuyordu. Kararsızdım ve nedense bu kararı tek başıma alabileceğime inanmıyordum.
Gönderen: Asistan
Sana o gün haksızlık ettiğimi ve niyetinin kötü olmadığını anladım. Şimdi benim damım olarak doğum günüme gelmeni istiyorum.
Bu adamın gerçekten bir üslup sorunu vardı, bir insan nasıl bu kadar ukala olmayı başarabilirdi?
Beynim kaçmam gerektiğini bağırırken kalbim göğsümde amuda kalkmıştı. Daha kırılan parçaları yapışmamışken bu heyecan da neyin nesiydi? Artık vücudumda olanları gerçekten kontrol edemiyordum, beynim söz konusu Atilla olunca komut vermeyi durduruyordu. Parmaklarım ise cevap yazmayı reddediyordu. Peki, ayaklarımın derdi neydi?
Birkaç derin nefes alıp yeniden adımlamaya başladım. Telefonu montumun cebine atıp düşünmek için kendime vakit verdim. Ellerim cebimde bir yandan Mehmetlerin yanına yürüyor bir yandan da düşünüyordum. Düşünmek beynimi kemiren bir eylemdi, sanki beynimin içinde bir canavar vardı ve beynimi yiyordu.
Önce yaşımdan vurmuş, sonra da hayallerindeki kişi değilim gibisinden saçma salak laflar etmişti. Üstelik Asya ile konuşurken görmüştüm ve neden konuştuklarını söyleme gereği bile duymamıştı. Odasına gitmem, sakarlığım, tensel temasımız...
Kafamı iki yana sallayıp Işık'ın camdan kapısını açtım, sıcak havayla yüz yüze gelmek gevşememe yardımcı oldu, gerildiğimin bile farkında olmadığım bir anda. Mehmet ve Berrin aynı masada gözlerini birbirine dikmiş oturuyorlardı. Sanki gözleriyle bir kavgaya tutuşmuşlardı. Yanlarında üçüncü bir kişi vardı ve benim kalktığım sandalyede oturuyordu ki Asya'dan başkası değildi. Çoğunlukla bizimle olmadığından gördüğüme şaşırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANGREN
General FictionSen benim kalbime giden atardamarlarımdan biriydin. Kessen ölürdüm ama sen beni eksik bırakmayı tercih ettin. Eksikliğini hep hissetmemi isteyecek kadar bencildin. Öldürmek yerine eksik bırakmayı tercih ettin. Kalbimin simsiyah, kansız, kuru bir h...