2. BÖLÜM - TANIŞMA

153 54 11
                                    


2. BÖLÜM-TANIŞMA

2008

Yeni hayatımın ilk günüydü. Sabah erkenden uyanmış, duşumu almış, kahvaltımı yapmış kuzenlerimin hazır olmasını bekliyordum. Aramızda en geç hazırlanan her zaman olduğu gibi Asya idi. Bu kararsızlık ile hayatta nasıl kaldığına şaşırıyorduk bazen. Sabahları kahvaltı etmeyi sevmediği için ikizler, sade bir kahveyle arabaya binmişlerdi.

Asya ön yolcu koltuğunda oturuyor, Mehmet arabayı kullanıyordu. Ben de çocukları gibi arkada oturuyor camdan ormanlık yolu izliyordum. İstanbul'da bu kadar çok ağacın olduğunu tahmin etmiyordum açıkçası. Sessizliği ilk bozan kişi Asya oldu.

"Acaba diyorum, bir müzik mi açsak?"

Tabi ki problemi bizimle sohbet etmek değildi. Mehmet dikiz aynasından bana baktı ve hınzır gülümsemesini yüzüne kondurdu. Bir kablo yardımıyla telefonunu arabanın sistemine bağladı. Gülümsemesinden ne açacağını anlamıştım ama bozmamak için yorum yapmadım.

Sonra aniden Müslüm Gürses olduğunu tahmin ettiğim melodi çalmaya başladı. Asya şoklar içinde Mehmet'e bakıyordu. Türkçe müzik dinlemekten asla hoşlanmazdı. Mehmet'in arabesk tarzına tahammül bile edemezdi.

"Ne yapıyorsun be salak?" diye sinirle söylendi. Telefonuna uzanıp almaya çalıştı. Mehmet engel oldu ve o sırada yeniden aynadan göz göze geldik. Aynı anda:

"Kaaaaaal, gittiğin yerde mutlu ol. Ya da geeel kalbime tahta sahip ol. Senin gülen yüzüne kurban serseri kalbim.... Ama karar ver tutamıyorum zamanı...." Diye şarkının nakaratını söylemeye başladık.

Asya burnundan soluyordu, bir Mehmet'e bir de bana bakıyordu ama keyfimiz o kadar yerindeydi ki umurumuzda olmadı. İstediğini alamamış olmanın hırsıyla kollarını göğsünde bağladı ve kafasını cama çevirdi. Biz ise şarkıya eşlik etmeye devam ediyorduk.

Şarkı henüz bitmişti ki yerleşkenin önüne geldik. Görevliye öğrenci kartlarımızı gösterip kapıdan içeri girdik. Girişte Hukuk Fakültesi olduğu için Asya'nın daha fazla kaprisini çekmeden onu indirdik. Ters bakışlarıyla bizi arabada bırakıp fakültesine yola koyuldu. Aramızda devam zorunluluğu olmayan tek kişiydi ama eminim ki hepimizden çok okula gelecek olan kişi de oydu...

Mehmet arabayı öğrenciler için ayrılmış olan otoparka park etti ve birlikte ayrıldık arabadan. Yürümeye başlayınca koluna girdim.

"Sana da tuhaf gelmiyor mu? Hayal ettiğimiz hayata başladık sayılır." Mırıldanıp gülümsedim. Kolumdan kurtulup elini omzuma atıp beni kendine bastırdı.

"Tuhaf ama alışsan iyi olur. Her şey çok güzel olacak."

Her şey çok güzel olacak...

Bazen düşünüyordum; acaba bir abim olsaydı nasıl olurdu, diye. Mehmet gibi koruyup kolar mıydı beni? Daima yanımda olur muydu? Düştüğümde elimden tutup kalkmama yardım eder miydi? Dizlerim yaralandığında üfler miydi? Mehmet gibi bir kuzene sahip olduğum için dünyanın en şanslı insanıydım belki de...

Saçlarıma bir buse kondurup "Öğlen görüşürüz" dedi. Kafamı sallayıp onayladım. Şimdi ne olacaktı? Acaba arkasından bağırsam, elimden tutup sınıfıma bırakır mıydı? Kendine gel Athena ilkokula başlamıyorsun. Dersimin başlamasına daha doğrusu ilk dersimin başlamasına yarım saatten fazla vardı. Bu da demek oluyordu ki etrafı gezmek için biraz vaktim vardı.

Eylül ayının ortasına yaklaşıyorduk ama havada hatırı sayılır bir serinlik vardı. Bulunduğumuz bölgeden de kaynaklı olabilirdi ama ince ten rengi çorabın altındaki bacaklarımın üşüdüğünü hissettim. Ceketim de üşümemi engellemiyordu. Hafif esen rüzgâr kâküllerimi ve saçlarımı savuruyordu. Fakültemden çok uzaklaşmayacak şekilde ağır ağır yürüyerek yolu takip ettim. Her yer yemyeşildi ve o kadar güzel duruyordu ki... Biraz daha ilerlediğimde su birikintisi gördüm. Yerleşkenin içinde göl mü vardı? Bu ayrıntıyı kaçırdığım için kendime içimden kızdım ve adımlarımı hızlandırdım.

KANGRENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin