Security'nin servisi otelin önünde durduğunda bana verdikleri bezle yüzümdeki boyaları silmeyi ancak bitirebilmiştim. Araçtan kapüşonlumu giyerek indim. Venedik şehrine özgün düşük kaliteli olmasına rağmen bölgenin en lüks oteli sayılan yapının kapısından girip resepsiyonda bayan Espinosa'nın verdiği kartı göstererek oda anahtarımı - lüks otellerdeki kart sisteminin yerini alan bu ilkel nesneyi - alıp asansöre yöneldim.
Yedinci katta yer alan 56 numaralı kapının önünde durup anahtarı kilide yerleştirdim. Her bir katı sekiz daireden oluşan bu otelde benim odam en solda olanıydı işe bak.
Odanın içine girer girmez boğucu kavunlu oda kokusu burnuma hücum edince kapıyı ardımdan çarpıp balkona fırladım. Kavunun nefret ettiğim bir meyve türü olmasının dışında oda kokularına pek sıcak bakan bir tipte sayılmazdım.
Açtığım camlar ve balkon kapısının odadaki kokuyu gidermesini beklerken demirlikten sarkıp aşağıdaki Venedik karmaşasını izledim. Kanala atlamak zorunda kaldığım andan itibaren hep hayran kaldığım Venedik figüründen soğumuştum. Ayrıca düşündüğümün aksine maskelerin gezindiği eğlence dolu bir şehir de değildi burası. Sokak soygunculuğu kritik oranlardaydı mesela. Ayrıca halk genellikle fakir kısımdan oluşuyordu ki bu da devletin bu bölgeye pek bir değer vermediğinin kanıtıydı.
Gözlerim su kanallarını takiple oyalanırken zihnim çalışmaya devam ediyordu. Kaçacaktım, bugünkü olan her şey bir kenara büyük bir cesaret sergileyip Security'nin zincirlerinden kurtulacaktım. Sahi ben ne zaman böyle gözü kara bir cüretkar oluvermiştim? Polis merkezinden kaçtığımdan beridir mi? O dedektifi kurtardığımdan beridir mi? Security'deki suikastçı eğitimimi bitirdiğimden beridir mi yoksa?! Ya da belki hep böyleydim. Sadece dışıma örülü kabuğu, kendimle bir bulduğum fakat gerçek uzuvlarımı kaplayan kabuğu kırabilmiştim.
Yağmur bulutlarıyla kararan serin havayı defalarca kez soludum. Aşağının sesleri buraya uzaktı. En azından bu açıdan rahattım. Sessiz, sakin ve birkaç saatimi geçirebileceğim bir oda.
Düşünce dünyamın sonu olan iri bir yağmur damlasının yüzüme çarpmasıyla beraber şiddetle eteklerindeki su tanelerini boşaltan bulutlu gök yüzünden yönümü çevirip hava akımıyla temizlenmiş odaya geri girdim.
Yatak odamda Sylvia'nın da dediği gibi yeni giysilerimle beraber birkaç evrak ve paket yatağın üzerine bırakılmış vaziyette idi. Yaklaşıp dosyalardan birini aldım. Dosyanın ilk sayfasında geçen hafta Amerika'da çekildiğim bir fotoğraf yer alıyordu. Fotoğraftaki bendim, ya da benimsi bir bendim. Nedenmi? Şu aralar gözlerimi kapatacak derecedeki kahverengi saçlarım bu resimde Frankenshtein'in gelinine özenirmişçesine önden havaya diklenmiş, yan taraflar ise iki numaraya vurdurulmuş vaziyetteydi. Yani bana tamamen tersti. Resimdeki ben'i tanımamı sağlayan da üzerimdeki tişörtüm ve arka plandı zaten.
Fotoğraf şokunu kısa kesip arka sayfayı çevirdim ve yeni hayat hikayemle yüzleştim.
- Oliver Bishop, yaş 23. . -
Yüzümü asıp kendi kendime homurdandım. Asıl yaşım yirmi iken yirmi üçte nereden çıkıyordu şimdi?
Sayfanın geri kalanını da okuduktan sonra dosyayı yatağın üzerine geri bıraktım. Özetle Oliver olarak bürüneceğim bu yeni kimlik yetimhaneden kendini zar zor kurtarabilmiş, hayata tutunmaya çalışan bir üniversite öğrencisiydi. Tabii buradaki iki nokta beni bayağı germişti. Birincisi Oggy'nin üniversite öğrencisi olmasıydı. Pardon Ollie idi değil mi?
İkinci sebepse Oliver'ın karamsarlıklarla dolu ezik hayat hikayesi idi. Bu şekilde bir kızı nasıl etkileyebilirim orası benim için muammaydı ya neyse. Diğer yandan yaşayacağım daire kızla aynı binadan tutulmuştu.
Kenara bıraktığım dosyanın ardından Kimlik ve pasaportları da elden geçirdim. Hepsi kusursuzdu. O ara aklıma gelen espriyi dile getirdim. 'Beni benden daha iyi tanıyormuşsun Security.'
Esprime gülmekten ziyade sırtımdan aşağı soğuk bir ter damlası süzülünce pişmanlığımla beraber kalkıp banyoya doğru yol aldım. Alışveriş merkezinin arka kapısından çıksam ne olurdu sanki!
*
Güzel bir banyoyla kendime gelip suyun içinde gözlerimi dinlendiredururken ısrarcı şekilde çalınan kapıyla yerimden sıçradım. Daha uyarı olarak bir kere vurulmadan dört kere üst üste kapınız çalınıyorsa bu ya polistir ya da_"Oda servisi."
Mantık yürütmemi yarıda kesen sesle suyun içinden çıkıp bornozuma sarınarak kapıya doğru temkinli adımlarla yaklaştım. Ajan olarak eğitilmenin kötü bir yanı da kapını çalan her kişiden şüphe duymaktı işte. Bu otelde oda servisi olsa dahi.
Elime aldığım vazoyu arkama saklayıp kapıyı araladım...
Kapımda oda servisinden ziyade bir Securityli koruma ve iki de kadın dikiliyordu.
-"Son bir saatinde seni yeni tarzına hazırlamak için gönderildik." dedi kadınlardan biri içeriye girip beni de kolumdan çekiştirirken.
-"Evet, ilk olarak nereden başlayalım tatlım?"
*
Saçlarım boyanıp ardından kesilirken sustum. Tekrar yıkanıp spreyle yer çekimini alt üst ederlerken de sustum. Fakat ellerinde dövme boyalarıyla beni soymaya başladıkları zaman kendimi tutamadım.-"Omuzlara sözüm yok, ama adonislerin etrafında dövmelerin işi ne? Kızın önünde çıplak dolaşacağım anlamına mı geliyor bu yoksa?"
Boxerimi biraz aşağı çekip işine devam eden kadın mırıldandı. "Amerikan kızlarını bilmezsin. Eğer senden hoşlanırsalar, daha sen ne olduğunu anlamadan işi yatakta bitirirler. Fakat bizim amacımız kızın senden hoşlanması değil, sana bağlanması. Bu yüzden ufak ayrıntıları atlamak aptallık olur."
-"Hmm. Ne yani kız dövmeli erkeklerden mi hoşlanıyormuş?"
Kadın çizimine devam ettiği halde yanıtladı. "Eski erkek arkadaşı dövme manyağıymış."
Kadın çizdiği ejderhanın kuyruğunu boyamayı sürdürürken içimde kalan merakla sordum.
-"Kızın dosyasını çalalı daha birkaç saat oldu. Bunları hemen nasıl öğrendiniz?"
Kadın çiziminin son aşaması olan kuyruğu bacağıma kadar indirdikten sonra durdu.
-"Zekiymişsin tatlım. Sana şöyle açıklayayım, babası hapse girmeden önce kız zaten göz önündeydi. Ve o zamanlarda senin tarzlarında, yani yeni tarzına yakın tarzda bir sevgilisi vardı. İlk sevgilisi. Ve sonra ne oldu biliyor musun? Çocuk babası hapsedildikten bir hafta sonra öldürüldü."
Elini adonisimin üzerindeki dövme üzerinde gezindirdi. "İlk aşklar asla unutulmazlar Gabriel. Hele ki bu yarım kalmış bir aşksa."
Aldığım cevapla susup başımı öne eğdim. Zaten ne diyebilirdim ki? Security'den çıkan bir elemandan daha ne beklenirdi. Beni bir kızın hayatına sokacaklardı, hem de kızın sevdiği insan figürüne benzeyen biri olarak. Ve şimdi adonislerime inen dövmenin derdini de anlamıştım. Kızın eski sevgilisinde de muhtemelen bundan vardı. Hem de benimkiyle aynı yerde. İlk başlarda kızın ölmeyeceği için mutluydum fakat şimdi biraz düşününce aslında durumumun halen kötü olduğunu görebiliyordum. Genç bir kızın katili olmayacaktım belki, fakat genç bir kalbin katili olacaktım.
**
Dövme işi bitince yeni giysilerimi giyip aynada kendimi izledim. Omuzlarımdaki yeni dövmelerim ve saçlarımla öyle farklıydım ki, kendime yakışıklı bile diyebilirdim hatta. O ara yüzümde beliren gülümsememe iç sesim çıkıştı. "Şımarma."Aynanın önünden ayrılıp koyu mavi, yarım parmaklı eldivenlerimi giyerek beni bekleyen üçlüye döndüm.
-"Hazırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAF KATLİAM
Actionİşte ben... Önüme sürülen kurallara bir türlü uyamadım, fakat kendi yolumu yaratabilecek güce sahipte olamadım. Hiçbir zaman çok cesur değildim, fakat zorlukların karşısında sinecek kadar korkak da... Birisini canımı yakacak kadar çok sevemedim, bir...