Max Bettis
Amanda'yla nihayet araca varabildiğimizde kapısını açıp girmesini beklememin ardından sürücü koltuğuna geçip kontağı çevirdim.
-"Max!"
Amanda'nın sesi yargılamaktan öte yumuşak bir tınıda çıkınca başımı çevirip baktım.
-"O kadar büyütmene gerek yok Max. Bu herkesin başına gelebilecek olan bir şeydi. Anlıyor musun?"
Yüzümü gülümsemeye zorlayarak elimi uzatıp yanağında dolaştırdım. Onu gerçekten çok seviyordum. Bu sebeple meseleyi uzatıp aklımda sıralanan olumsuzlukları ona yansıtmadan başımı yola çevirip aracı harekete geçirdim.
-"Aslında bu bir bakıma Stevenson'ın hatası. Olacak olanları tahmin etmek onun sorumluluğundaydı. Görevi ayarlayan kendisiydi."
Başımı çevirmeksizin aşağı yukarı sallayıp dümdüz sürmeye başladım. Amanda hala konuşmaya devam ediyordu fakat onu duyamayacak kadar derinlerdeydim. İçimde yer eden garip bir duyguyla iki tarafı ağaçlarla çevrili yolda farların ışıklarının aydınlattığı yolda gözlerimi gezdirdim. Böylece yolun bir metre ilerimizeki kısmına dökülmüş çivileri hemen farkedebildim fakat frene bassam dahi limite yakın hizda sürdüğümden olacak olanlara engel olamadım.
Lastikler yol üstündeki çivilerin üzerinde geçerken aracın hakimiyetini kaybettim. Yol üstünde sürüklenen araba ancak bir ağaca toslayarak durabildiğinde ilk işim yan koltukta oturan Amanda'yı kontrol etmek oldu. Aynı şekilde onuda bana bakarken bulunca rahat bir nefes alıp elimi yüzünde gezdirdim. Emniyet kemeri takılı olduğundan kazadan etkilenmemişti.
Arabanın kaportasından yükselen, dışarıdaki tek bir farın aydınlattığı ormanlık alanın görüşünü engelleyen kara dumanlar yüzünden torpidodaki yedek silahımı elime alıp dışarıyı kontrol etmek için usulca kapıyı açtım. Bu sırada arkama dönüp Amanda'ya oturduğun yerde bekle diye işaret ettikten sonra duman kokan serin gece havasına adım attım.
Ayağımın altında ezilen bir dal parçasını öteye doğru tekmeleyip en ufak bir ses için kulak kesildim. Fakat çıt yoktu. Farların aydınlattığı tek bölge de önümüzdeki ufak alan olduğundan geri kalan karanlık bölgelerden emin olmadığımdan dolayı bu işten vazgeçip arabanın kaportasına yöneldim. Kötü birşey olmadan buradan uzaklaşmalıydık.
-"Maximilian Bettis. İşe bak sen hele."
Duyduğum soğuk bir kadın sesiyle başımı tek farın aydınlattığı ağaç kümesine çevirdim. Kızıl saçlı, yüzünü siyah bir deri maskenin ardına saklanmış olan kadın isterik bir kahkaha atarken aklıma Amanda'nın odasında gördüğüm kadın geldi. Fakat,..."
-"Max!"
Amanda arkamdan seslenince dönüp dehşet içinde arkadaki kadını izleyen gözleriyle karşılaştım. Ardından ne olduğunu anlayamadan arkadan iten müthiş bir kuvvetle kendimi onun kollarında buldum.
Ne olduğunu ilkin anlayamadım. Herşey normaldi, hatta sıcaktı bir nevi. Sırtımdan başlayıp bacaklarıma doğru indi o sıcaklık sonra. Fakat daha sıcak olan şey Amanda'nın dehşet dolu irileşmiş gözleriydi. Sadece onun bana bakışlarından bile anlayabilmiştim zaten. Sonraları o sıcaklık yerini kaburgalarımı mengene gibi sıkan, bir yandan da asitmişçesine yakan o anlatılmaz derecedeki acıyla daha fazla ayaklarımın üzerinde durmayıp dizlerimin üzerine çöktüm. Siyah lekeler artık yeni manzaram olurken de duyduğum son sözler "Artemisia'dan selamlar!" oldu.
**
Gabriel BristowKollarımın arasında uykuya dalmış yüzüne ne zamandır baktığımın farkinda bile değildim. Benim sevimli Amanda'm. Şimdi gözleri ağlamaktan şişmiş vaziyette kollarımda uyurken sanki on yıl yaşlanmış gibiydi adeta. Nadiren de olsa yaptığım gibi başımı tekrar ameliyathanenin kapısına çevirip bakındım. İçeriye alınalı tam üç saat geçmişti. Üç koca saat. Önümden bir başka hemşire daha geçip oraya girerken sessizce bekledim. Korkmuyor değildim. Fakat o Max idi. Koca Max, atlatırdı sonuçta. Basit bir kurşunla ölecek değildi ya koskoca Security ajanı. Yaşardı o. Burnum yanmaya başlarken başımı tekrar Amanda'ya çevirdim. Bir zamanlar daha acemiyken yaşadığımız o maceralar. Özellikle Amanda'nın o zamanlar Max'ten nefret etmesi... Gülümseyip elimi Amanda'nın yumuşak teninde gezdirdim. Max bile bu kadar cani olamazdı. Böyle bir kızı yalnız başına bırakmazdı.
-"Hey!"
Başımı kaldırıp önümde dikilen Ken'e bakındım. "Artık beklemene gerek kalmadı. Gidebilirsin."
Başını sallayıp Amanda'ya bakındı. "Durumu çok mu kötü?"
Elimden düşünmekten başka bir şey gelmediğinden gözlerimi kapatıp başımı sallamakla yetindim.
-"Pekala ona iyi bak o zaman."
Gözlerimi aralayıp ifadesiz yüzünü süzdüm. Benim arkadaşımdan ona neydi ki? Fakat bunu ne kadar istesem de yüzüne karşı söyleyemedim. Üzerimdeki ağırlık sanki konusmama bile engeldi. Zaten o da anlamış olacak ki başını sallayıp ciddi adımlarla yanımdan ayrıldı. Şimdi yine düşüncelerimle başbaşaydım işte. Ve bir hemşire daha ameliyathaneden çıkıyor....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAF KATLİAM
Actionİşte ben... Önüme sürülen kurallara bir türlü uyamadım, fakat kendi yolumu yaratabilecek güce sahipte olamadım. Hiçbir zaman çok cesur değildim, fakat zorlukların karşısında sinecek kadar korkak da... Birisini canımı yakacak kadar çok sevemedim, bir...