Elimdeki poşet üzerine geçirili üç katlı lateks eldivenle kimyacının yanında yerimi aldığımda aynı şekilde benim gibi sarışın da adamın öbür tarafında bitmişti.
Adam fazla oyalanmayarak ellerimizi hızlıca süzüp emin olduktan sonra konuşarak ilerlemeye başladı.
-"Bu gün yılanlardan antikor yapımı için zehir sağacağız. Hayvanlar her ne kadar sarhoş olsalar da her ihtimale hazırlıklı olmalıyız öyle değil mi!"
-"Hııı-hmmm"
Ağzımdan kaçırdığım, sıkıldığımı belirten iç çekişimle beraber kimyacı geri dönüp gözlükleri üzerinden bana bir bakış attı. Derin bir nefes alıp önüne döndüğündeyse ekledi.
-"Beni izleyin."
*
Neredeyse bir saat kovadan yılan çıkarıp zehir sağmakla geçmişti. Olay şöyle işliyordu; Sarı kafa kovadan yılan çıkarıp tiksintiyle birlikte üç parmağı arasında yılanı tutuyor, ben de avuç içim büyüklüğünde plastik benzeri şeffaf bir maddeyi yılanın dişlerine dayayıp bir yandan da parmaklarımla kuyruğundan tutup yukarıya doğru çekiyordum.+18'lik olguları anımsatan bu olay seksen bir yılanı sağana kadar devam etmişti. Tabii araya kaçan küçük bir olayı saymazsak.
Sarı kafa yılanlara taş çıkartan diliyle,
- "Bayağı beceriklisin. Bi ara benimkiyle de dene" deyince cinlerimin tepeyi de aşmış olmasından ötürü elinde tuttuğu yılanı çekip serice boynuna dolayınca ortalık bayağı karışmıştı. Ufak sarışınımızın yılan korkusundan dolayı çığlık çığlığa laboratuvarı dört dönmesini izlerken gülmekten yere düşmeme engel olamamıştım.
Tabii sonrasında yaptığım şaka yüzünden azar da yemiştim ya olsun, buna değerdi. Nasıl olsa yılanın zehri sağılmıştı. Ayrıca hayvan baygındı da.
Sinirden mi, utançtan mı yoksa yılan korkusundan ötürü laboratuvarı dört dönmesinden mi bilmem yüzü kıpkırmızı bir şekilde tekrar yanımda yerini aldığında bilindik yandan sırıtışımı yüzüme yerleştirip duyabileceği şekilde mırıldandım. "Selam Barbicik!"
**
Tüm yılanlar bittiğinde işin en zevkli yanı olan zehiri antikor üretmesi amacıyla kobay'a verme işini laboratuvar çalışanları devralıp bizi programımızdaki eğitimi almamız için serbest bıraktılar.Yanımda sarışınla asansöre doğru ilerlerken saatime baktım. Gün yine krav maga - jiu jitsu eğitimiyle başlamıştı.
Spor salonunda herkes çoktan eş seçmiş ve hareketlerini uyguluyorlardı. Gözlerim Amanda'yı aradı ister istemez.
Amanda koyu tenli bir çocukla eşti. Harika. Şimdi ortada kaldık desene!!!
Ellerimi cebime sokup köşedeki dumbell'lere doğru yol aldım. Bir eş bulamadığıma göre boş boş oturmaktansa biraz işe yaramalıydım. Elime aldığım 5kg'lık koyu mavi dumbell'i havaya kaldıracakken arkamdan omzuma konan bir el beni durdurdu.
-"Kendine bir eş seçip çalışman daha faydalı olur."
Arkamı dönüp eğitmene baktım. Omuzlarımı silkerken de sorusunu yanıtladım "boşta kimse yok ki!"
Adam kaşlarını kaldırarak omzumdaki eliyle beraber beni salon boyunca yürütüp sarışının yanına getirdi. Tam ağzımı açıp itiraz edecekken diğer eliyle de sarışının omzunu tutup konuşmaya başladı. "Burada her ne kadar birbirinizle rekabet içinde olsanız da yine de hepiniz arkadaşsınız, dostsunuz, hatta kardeşsiniz. Aptalca düşmanlıklarınızı bir kenara bırakıp gerçek anlamda işinize odaklanmazsanız dışarıda bulduğu en ufak bir fırsatta sizi parçalara ayırmak isteyen karanlığa istediğini vermiş olursunuz. Ve inanın o karanlık size birbirinize verebileceğiniz acılardan çok daha fazlasını tattırabilir."
Sözlerini bitirince elini omuzumdan çekip aramızdan çekildi. "Şimdi gardınızı alın. Dünkü hareketin tekrarını yapacaksınız. Ayrıca bir daha eğitimime geç kalırsanız cezanız yüz şınav ve yüz mekik olur. Hadi!"
**
On üçüncü kez adı Max olan acemiyi karnına dayadığım ayağımla takla atarak fırlatırken artık hareketi iyice kavramıştım. Zaten hareketi uygulamak o kadar da zor değildi. Tek kural ağırlık merkezini iyi kavramaktaydı. İşin zor kısmıysa fırlatılma sırasının sana geldiği andı. Doğru şekilde düşmeyi beceremezsen boynunun kırılma tehlikesi vardı. Doğru düşmeyi beceririrsen de sert düşüş nedeniyle yüzde bilmem kaç bel kemiğinin çatlama ihtimali vardı. Tabii biz burada yumuşak zeminde denediğimiz için tek dikkat etmen gereken boynunu kollamak oluyordu.
Fırlatma sırası yeniden bana geldiğinde ağır hareketlerle yumruk atan Max'in sağ kroşesinden eğilerek, sol direk yumruğundan ise sağ kolumun bloğuyla sıyrılıp omuzlarından kavrayarak hareketi uygulayıp onu yere serdiğim sırada antrenörün çaldığı düdük sesiyle yerimden kalkıp kafamı toplulukla beraber ona çevirdim.
-"Bu günkü çalışmamız gayet başarılıydı kabul. Aynı anda hem blok ve eğilme, hem de fırlatma üzerine çalıştık. Şimdi on dakika ara. Hemen ardından deneme rövanşı yapılacak."
Acemiler topluluğu karınca sürüsü gibi dağılırken, ben olduğum yere yatarak kolumla gözlerimi kapatıp soluklandım. Bıraksalar burada saatlerce uyuyabilirdim bile.
*
Acemiler salonu tekrar doldurduğunda ben de yattığım yerde oturur pozisyona geçtim. Topluluk aralarında hararetli bir şekilde konuşuyordu. Ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu ya, zaten olmasına gerek te yoktu.İçeriye giren antrenörle birlikte bacaklarımı toplayarak ayağa kalktım.
-"Açılışı kim yapacak?"
Amanda topluluk içinden sıyrılarak cevap verdi, "Ben!"
Her kafadan hmm sesi çıkarken antrenör kafasını sallayarak devam etti. "Şimdi herkes alanı boşaltsın. Geniş bir çember oluşturacak şekilde oturun."
Olacakları merakla beklerken dün akşamki tanıştığım oğlanın yanına oturdum. En azından arkadaş gibi birşey olmuştuk değil mi!
Yanına oturduğumda çocuk başını benden yana çevirdi. "Selam Gab, nasıl gidiyor?"
Buraya geldiğim günden beridir bana bu isimle hitab edildiğinden artık seslenilince direkt üzerime alınmaya alışmıştım. "Selam!"
Çocuğun adını hatırlamadığımdan öksürerek dikkatini çektim. "Bir tür dövüş falan mı yapacaklar?"
Başını sallayarak onayladı. "Üç günde bir kendi aramızda böyle müsabakalar düzenleriz. Kazanana koca bir kutu dondurma veriliyor."
-"Hmmm!"
Ortada tek kalan Amanda her bir kafada göz gezdirdi. "Bana rakip olacak olan var mı?"
Beni şaşırtan şey ilkin kimseden ses çıkmamasıydı. Amanda alt tarafı bir kızdı, korkacak ne yanı vardı ki??
Kara bir oğlan oturduğu yerden kalkıp kendine güvenen adımlarla çemberin merkezine gitti. "Ben sana rakibim." ardından göz kırparak gardını aldı.
Çocuk Amanda'dan uzundu. Ayrıca kaslıydı da. Fakat Amanda yine de devam ederek poker face'siyle beraber kafasını salladı. "O zaman haydi başlayalım."
İzlerken gözlerimi ikide bir sağa sola çevirdiğim rövanş her ne kadar profesyonelce olmasa da yine de etkileyiciydi. İlk hamleyi çocuk yapmış ve gerideki koluyla Amanda'ya yıkıcı bir direk atacakken Amanda tek tekmesiyle oğlanın boğazına vurup nefesini kesmişti.
Yere yığılan çocuk pes etmiş gibiydi etmesine ama Amanda yerinde durmayıp ileriye atılarak çocuğun sağ kolunu eliyle kavrayıp iki bacağı arasına sıkıştırmış, kilitlenen vücuduyla amansızca yumruk savuran çocuğun eli bir ara Amanda'nın tam burnuna denk gelince ise ortalık iyice karışmıştı...
Burnundan kan sızmaya başlarken salonu inletecek bir çıtırtı sesiyle çocuğun iki parmağını birden kıran Amanda, son olarak kavradığı eli bırakıp çocuğun suratına koca bir tekme patlattı.
Olay karşısında tehlikeliler listeme kızları da eklememin dışında iki kişi ötemde oturan sarı kafa Max'in ağzından kaçırdığı whoa sexy! (çüş sexy!) sözlerinin ardından ben dahil birkaç kişiyle beraber Amanda'nın başı da ona döndü. Kanayan burnundan damlayan açık kırmızı kanla karışık yüzünden okunan ifade tam anlamıyla korkunçtu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAF KATLİAM
Actionİşte ben... Önüme sürülen kurallara bir türlü uyamadım, fakat kendi yolumu yaratabilecek güce sahipte olamadım. Hiçbir zaman çok cesur değildim, fakat zorlukların karşısında sinecek kadar korkak da... Birisini canımı yakacak kadar çok sevemedim, bir...