Bölüm 50

493 38 52
                                    


 İlahi askerler çok acil müdahale gerektiren kişilerin ilk yardımlarını yapıyorlardı. Henüz ölmemişse ya da ölüme çok ama çok yakın değilse neredeyse herkesin durumları gayet iyi oluyordu. Birçok büyücü alınan ağır yaraları iyileştirirken ilahi askerler de vücut bütünlüğünün geri sağlanmasıyla ilgileniyorlardı. Bazılarının kopan kollarının yerinden yenisini çıktığına bile şahit olmuştum. Christian ve benim acil olan bir durumumuz yoktu. Düşman askerlerinin silah bırakmasından bu yana yarım saat geçmişti. Henüz diğerleri ile görüşemedim. Emir'in iyi olduğunu Markus söylemişti. Güney'i de pegasusunun üzerinde görmüştüm en son. Kader, Batın ve Çağrı abi hakkında bir fikrim yoktu şuanlık. Markus'un ilahi askerleri de silah bırakmış ve Christian ile benim askerlerim de sonsuza kadar devam edecekmişçesine verdikleri mücadeleyi bırakmışlardı ve diğer ilahi askerler gibi onlarda ilk yardım ile ilgileniyorlardı. Christian'la beraber yerde yatan birini daha aynı anda tuttuk ve kollarını omuzlarımıza geçirdik. Yine Christian kendisine daha fazla yük almaya çalışıyordu. Gülümsedim, benden daha çok yorulmuştu ama hala bir prens olduğu için bunu yansıtmamaya çalışıyordu. Christian konuştu

"Mary'ciğim sanki biraz durgunsun, savaşın bitmesine sandığım kadar sevinmedin."dedi. Aklım hala Markus'la olan son konuşmadaydı. Henüz birine anlatmadım. Ne diyeceğimi de bilemiyorum bu konuda. Belki tanrılar Markus'un akıbeti konusunda bir açıklama yaparlar. Onun öldürülmüş olma ihtimali gerçekten de çok korkunç geliyor. Onu iki kez öldürme fırsatını buldum ama hiçte soğukkanlı değildim ve ne yaparsam yapayım o bir tanrıydı ve onu öldüremeyeceğimi bilmemin bir rahatlığı da vardı. Eğer öldüremezsem içimde bir suçluluk olmayacaktı. Çok bencilce bir düşünce ama bundan da kurtulamıyorum.

"Sadece kafam karışık. Bir an önce yaşamlarımızın tehdit edilmediği huzurlu bir yerde herkesle beraber olmak istiyorum."dedim. Christian sevecen sesiyle

"Evet tabi ki bende bunu istiyorum. Ama bu yerden ayrıldığımızda sanırım sizi de bir daha göremeyeceğim ve bencilce bir düşünce olarak görebilirsin ama bu alanda biraz daha fazla vakit geçirmek istiyorum sizinle..."

"Benimkinin yanında seninki kesinlikle bencilce değil."dedim. Christian gülerek

"Seninki mi? Sen nasıl bir şey istiyorsun ki? Sen asla bencil bir şey istemezsin Mary'ciğim."dedi. Askeri, yüzlerce yan yana dizilen sedyelerden birine yatırdık. Biraz uzaklaştıktan sonra Christian'ın kolundan tuttum ve kendime çektim

"Ben hiçbir zaman Markus'u öldürmek istemedim. Onun ölmesi gerektiğini biliyordum ama içimdeki şey intikam değildi. Sadece kızgınlıktı. Onu öldüremeyeceğimi biliyordum, bir tanrı ne de olsa değil mi? Bu yüzden rahattım. Onu öldüremezsem bana kimse sinirlenemezdi. Ben çok kötü biriyim. Onun gibi kötü kalpli birine karşı yine de intikam duygusunu duyamadım. Herkes gözümün önünde ölürken onu yine de kalbimde affettim..."Christian birden bana sarıldı. Gözyaşlarımı fark etmişti ve hemen destek olmak istedi. Ona sıkıca sarıldım. Christian sırtımı sıvazladı

"Bunun için kendine yüklenme kesinlikle. Vicdanın olduğu için kötü birisi değilsin tabi ki. Senin çok güzel bir kalbin var ve merhameti de çok geniş. Markus'u biz affetmeyeceğiz. Senin taşıman gereken kini biz üstlenebiliriz. Bu konuda kendine sorumluluk yükleme. Savaşın başından beri sana Markus'u aşık etmek gibi aptalca ve nerdeyse imkansız bir görevi vererek senin üstüne oldukça gelindi. Eşler arasında bir bağlantı olduğunu pek sanmasam da ikinizin arasında oldukça kuvvetli bir o kadar da zararlı bir bağ vardı. Ona karşı hissettiğin merhamet kesinlikle iyi insanların doğasından kaynaklı bir davranış. Artık bunlara üzülmene gerek yok. Tanrılar kazandı ve Markus ise..."dedi. Markus'un öldürülmüş olacağını düşünüyordu o da. Kalbim titredi tekrardan. Gözyaşlarımı sildim ve Christian'dan ayrıldım

BLOODY MARY 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin