O koca pençelerini açtı ve Markus'a geçirmek için hamle yaptı. Markus üzerine düşen bu olağanüstü büyük canlının bileklerini tuttu ve ikisi beraber yere yuvarlandılar. Emir çenesini açtı ve onu korkunç bir şekilde öldüreceğini sandığım anda Markus karnına bir tekme attı. Emir metrelerce geriye düştü. Ne yapmam gerekiyor? Ayırmalıyım. Sorumlusu benim. Dünyanın en tehlikeli bu iki varlığı nasıl ayırırım? Emir'in toparlanıp hızla koştuğunu gördüm. Markus? Gözleri ancak bu kadar ölümü anlatabilirdi. Koyu kırmızı ve daha da soluklaşan teniyle başka birisine dönüşmüştü. Göremeyeceğim bir hızla o da Emir'e koşunca bir saniye sonra algılayabildiğim tek şey kulak çınlamasıydı. Büyük bir gürültüyle çarpışmışlardı. Ellerimle yüzümü kapattım. Bunların olması benim hatam ve ben hiçbir şey yapamıyorum. Yere çöktüm. Dizlerimi kendime çektim ve kafamı dayadım. Boğuşma sesleri her yerdeydi. Bacaklarımı sıktım. Bunların olmasını engellemem gerek ama nasıl? Birisi ölecek. Buna mani ol! Korkuyorum. Çok korkuyorum. İçerden yine bir telefon sesi geliyordu. Telefon, telefon..! Yeter artık! Hayatımı mahvetmeye çalışıyorlar ve bu kez buna izin vermeyeceğim. Hışımla ayağa kalktım. Markus yerdeydi ve onun vücuduna bir ayağına koyarak savunmasız bırakmaya çalışan Emir üzerindeydi. Markus gözlerinden alev çıkarmışcasına sinirliydi ve Emir'in ön ayağını kaldırmak için vampirliğinin verdiği tüm gücü kullanıyordu. Mümkün olduğunca bağırdım
"Emir! Markus!"dedim. Markus bu tarafa kısa bir bakış atmasıyla en büyük hatayı yaptı sanırım. Emir onun bu saliselik zaafından yararlanarak pençelerini göğsüne sapladı. Cesaretim kanatlanıp uçtu. Markus yerde çırpınıyordu. Onun pençelerini çıkarmak için büyük bir çaba gösteriyordu. Meleğimsi beyaz yüzündeki kanlar giderek çoğalıyor onunla bütünleşen beyazlığını kaplıyordu. Kan kusmaya başlamıştı. Gözlerindeki kırmızılık silinip yerini simsiyah bir renk almıştı. Geri geri gittim. Gördüğüm bu manzara mümkün olamaz. Markus ölemez. Markus onun pençelerini tam çıkaracakken Emir son bir kez daha derine sapladı. Markus nefessiz kaldı. Ve ben de. Emir bir katil! Markus'u öldürüyor. Emir pençelerini savunmasız kalan o vücuttan çıkardı. Markus'un elleri hala göğsündeydi. Emir bana baktı. Her yeri kanlar içindeydi. Dün sarılarak uyuduğum ponçik bir oyuncak ayı gibi gördüğüm bu kurt şimdi azrailin elçisiydi. Bu tarafa geliyordu. Ona donukça bakmaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Bana daha da yaklaşıyordu. Arabanın kenarına sindim. Emir bu olamaz. Markus'un kanları var üzerinde. Durdu ve insan haline döndü. Sadece iç çamaşırı vardı. Ten rengi neredeyse gözükmeyecek derecede kana bulanmıştı. Yere oturdum. Hala sert bakışları yerindeydi. Soğuk tavrı Markus'un kanından mı bulaşmıştı yoksa? Karşıma diz çöktü. Şimdi farkına vardım ki titriyordum. Ellerime baktım. Kirlenmişlerdi. Toz toprak içindeydiler ve korkuyorlardı. Ellerime uzanan kanlı elleri görünce irkildim. Kendimi daha da geri ittim. Korkuyla Emir'e baktım. Sadece dudakları oynadı
"Sözleri tutmak kolay değildir. Bana söz verdirtmek zorunda bırakmayacaktın."dedi. Bu kez benim kalbime saplanan bir pençe! Benim suçum. Markus benim yüzümden öldü. Hıçkırıklara boğuldum. Asıl katil benim. Sana hayat veren kişinin elinden hayatını aldın. Kolumu tuttu. Elimi göğsüne dayayıp ittim. Güçsüzdüm. Cesaretim sadece ruhumu burada bırakmış bana ait her şeyi alıp gitmişti. Markus'u görmeliyim. Orada acı çekiyor, ölüyor! Cesaretimden gücümün bir parçasını ödünç aldım ve kolumu hızla çektim. Ayağa kalkıp Markus'un yanına koştum. Gözlerini kapamış kesik kesik nefesler alıyordu. Küçük öksürükler ağzından kanlar akmasına neden oluyordu. Tereddüt etmeden dizlerimin üstüne çöktüm ve yarasının üzerindeki ellerine ellerimi koydum. Gözlerini korkuyla açtı. Çok fazla kan kaybı vardı. İki elimle ellerini sımsıkı tuttum ve yarasına hafifçe bastırdım. Beni tanımamış gibi bana bakıyordu. Ağlamama engel olamadan konuştum
"Sen en güçlü varlık değil miydin? Bu kadar basit mi öleceksin? Daha bana çektireceklerin var. Ölmeyeceksin değil mi?"dedim. Emir bu tarafa doğru geliyordu. Markus mırıltılı şekilde konuştu
"Basit ölümler bana göre değil. Ölmem korkma. Ne de olsa sana çektireceklerim var."dedi. Bu dedikleri beni rahatlatmaya yetmemişti. Öksürdü. Ağzının kenarından süzülen kanların yere düşmesine izin vermeden elimle sildim. Yüzünü istemsizce okşadım. Son kez ona dokunuyormuşum gibi. Hafifçe gülümsedi
"Sana Murat'ın selamı var."dedi. Güldüm. Şu espiri. Meraklıca sordum
"Hangi Murat?"dedim. Gözleri de güldü
"2. Abdülmüttalip."dedi. Burukça gülümsedim. Belime dolanan kollarla onun ellerini sımsıkı kavradım. Emir'in güçlü kollarıydı. Tekrar ağlayarak konuştum
"Sen de sözünü tut. Ölmeyeceksin. Eğer sözünü tutmazsan hiçbir espirine gülmem, senle konuşmam. Tut sözünü."dedim. Emir'in beni çekişiyle onun ellerini bırakmak zorunda kaldım. Ellerimi bu kez Emir'in kollarına geçirdim. Kurtulmak için çabaladım. Karşımda Markus bize donuk gözlerle bakıyordu. Az önce gülen gözleri tekrar katılaşmıştı. Emir'e bağırarak konuştum
"Bırak beni! Bırak! Sen katilsin. Onu nasıl öldürürsün? O bir şey yapmadı. Onun hiç bir suçu yoktu. Bütün suç senin. Her şey senin yüzünden. Katilsin. Nefret ediyorum senden. Bırak lütfen."dedim. Sona doğru yalvaran sesim de Emir'e etki etmemişti. Zorla ayağa kaldırdı. Ayaklarımı sürükledim
"O ölüyor yardım edelim."dedim. Beni dinlemedi. Önüme geçip beni belimi iyice kavrayıp kaldırıp omzuna attı. Sırtından aşağı doğru sarkıyordum. Sırtını yumruklama çalıştım ama ödünç aldığım güç tükenmişti. Kafam dönüyordu. Kollarım bana ait değillermiş gibi sallanıyorlardı. Emir arkasını döndü. Kafamı kaldırıp Markus'a bakmak istedim. Görüntü bulanıklaştı. Midem bulanmaya da başlamıştı. Aniden ışıklar kapandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLOODY MARY 2
VampireSevinmeye, üzülmeye, korkmaya, umutsuzluğa kapılmaya bile fırsat kalmalarına izin vermeyen olaylar bu kez insanlar aleminde. Mary hariç bütün arkadaşlarının zorlanacağı bu alemde her şey kaldığı yerden devam ediyor...