Bölüm 40

2.3K 129 107
                                    

"Git buradan Spoke!" bağırtısıyla kendime geldim. Topraksız, taşlı bir zeminden kalktım. Hemen etrafa bakındım. Kızıl bir gökyüzü ve simsiyah bulutlar vardı. Çok büyük bir kalabalık vardı ileride. Ama bu kalabalık bir sıra gibiydi. Kargaşanın da içinde bulunduğu bir bekleme vardı. Hayır bunlar rüya değildi ben de yumuşak yatağımda değildim. Ölüler alemindeyim, yine... Ama tekrar canlandığımda buradan hiçbir şey hatırlamıyordum. Bir tür kabus gibi bir rüyadan kalkmış gibiydim. Ama şimdi buradayım ve çıkmam neredeyse imkansız. Markus yardım etmez, tümden kötü birine dönüştü. Ama buradan gitmem lazım. Emir yanlış bir şey yapmadan onu durdurmam lazım. Tekrar bunalıma girerse çıkamayabilir. Seda? O da burada olmalıydı. Nasıl bulacağım? Eğer bulursam belki onun cadılık güçlerinden faydalanıp bir yolunu bulabiliriz. Birisinin çığlığıyla düşüncelerim korkuyla yarıda kesildi. Çok kalabalık olduğundan neler olduğunu anlayamıyordum ama uzaklardan gelen bağrışları da duyabiliyordum.
"Bana ver saçlarını!"
Ürkekçe yanıma baktım. Küçük bir kızdı bunu diyen. Kızın yüzünün yarısı aşağı doğru kaymıştı ve kayan tarafta saçları yoktu. Kolunun bir kısmı sadece kemikti ve kemiğin içinden kurtçuklar çıkıyordu. Üzerindeki elbise ona kısa gelmeye başlamıştı. Kıyafetinin üzerindeki delikleri  ve kan izlerini saymazsak küçük tatlı bir mavi elbiseydi. Ayağa kalmaya yeltenirken arkamdan üzerime bir şey atladı kafamı yere çarptım. Yüzüstü düştüğüm için hemen kendimi savunmaya geçmek için sırtımın üstüne döndüm ama o zaman üzerime atlayan şeyin çene kısmında sadece kemiklerin kaldığı bir köpek gördüm. Köpek tekrar hamle yapacağı sıra onu karnından tutup havaya kaldırmaya çalıştım. Yüzü sanki kesilmiş gibiydi. Kemik olan kısım aniden bitiyor sonra normal bir köpek vücudu başlıyordu. Tabii o sınırdan kanlar akıyordu. Köpek çıldırmış gibi yüzümü parçalamak istiyordu. O küçük kız koşarak yanıma geldi ve kafamın yanına eğildi. Ağzından yeşil bir duman çıkartıyordu. Bu zehir dolu gaz boğazımı yakarken köpek az kalsın burnumu köpek dişlerinin arasına sıkıştırmayı başaracaktı. Köpeğin karnı resmen kaynamaya başladı. Belli yerler şişip şişip iniyordu. Saç derimin sızladığını fark ettim. Göz ucuyla saçlarımın kendilerini bıraktıklarını gördüm. Kız saçımın bir tutamını daha tutup o gazı püskürtmeye başladı. Diğer çığlıkların arasına benim sesimde karıştı. Mantıklı hiçbir şey düşünemiyordum. Tırnaklarımı köpeğin karnına geçirdim. Köpek acıyla inleyince onu kızın üzerine fırlattım. Hemen ayağa kalkıp koşmaya başladım. Şuan tek yapmam gereken bu deli kızdan kurtulmam. Hiçbir plan olmadan körü körüne koştum. Kalabalığa karışabilirdim. O zaman kız beni bulamaz. Hemen o tarafa doğru koştum. Arkama kısa bir bakış fırlattım ve kızın en azından koşması normal insanlarınki gibiydi. Bir çocuktan beklenildiği gibi. Kızın arkasından köpek de belirdi. Ama bu köpek bir çita ile yarışabilecek kapasitedeydi. Farkı çok çabuk kapatıyordu. Kalabalığın içinde insanlar da vardı zombi tarzı yarısı insan yarısı kemik adamlar da vardı. O tarafa doğru koştuğumu gören bir iki kişi merakla beni izledi. Köpeğin havlamaları çok daha yakından geliyordu. Aniden karşıda sandığım kalabalığın uçurumun karşısında olduklarını gördüm. Her yer aynı tondaydı ve önümdeki uçurumu fark edemedim. Aşağıda boşluğu gördüğüm an durdum ama bu hızla birden durmak dengemi bozdu ve bedenimi aşağı düşerken buldum. Çığlıklarım daha da tizdi ve kalbim yerinden fırlıyordu. Korkudan ağlarken yüzüme çarpan rüzgar gözyaşlarımı alıp götürüyordu. Elimle yüzümü kapatıp acı sonumu bağırarak bekledim. Evet bir şeye çarptım ama bu eğimli bir şeydi ve çarptığım an sola doğru yuvarlandım. Çatırdayan sesler duydum. Kendimi tekrar taş zeminde bulduğum an gözlerimi açtım. Hemen çarptığım şeye baktım. Bir camdı, camdan yapılan duvar. Eğimli yapılmıştı ve beni buraya yuvarlamıştı. Ayağa kalkıp camdan aşağı baktım. Eğer kendimi durdurmaya çalışmayıp direkt düşseydim veya öne atılarak düşseydim aşağıdaki katran görünümlü siyah asitli gaz içeren ve sıcaklığı buraya ulaşan o denizin içerisinde bulabilirdim kendimi. Şans eseri hayattaydım. Mary sakin ol, bu tek seferlik bir şans olabilir. Burada ölürsen neler olur hiçbir fikrin yok. İşi şansa bırakma. Buradan bir çıkış yolu bul. Elimi yüzüme götürüp derin bir nefes aldım. Göz çukurumun etrafında bir sıvı hissetim. Elime baktığımda bunun kan olduğunu gördüm. Kafamı yere çarptığımda olmuş olmalı. Ve eksik olan bir şey daha vardı. Omuzlarımda saçlarımı hissetmiyordum. Kafamı yokladım ve kalakaldım. Saçlarım yoktu. Bir kaç ölü tutam kalmıştı, elimi onlara attığım an elimde kaldılar. Saçlarıma baktım. Bu kalıcı bir şey değildir umarım, saçlarımı çok seviyorum. Ağlamama engel olamadım. Buradan çıkamayacağım ve 15 yıla kalmaz diri diri yiyecekler buradakiler beni. Arkamı döndüm ve karşımdaki manzara beni şoka soktu. Bir yerleşim yeri vardı ve sakinleri susmuş beni izliyordu. Sakinleri dediğim zombi insanlar. Göz yuvalarından böcekler çıkanlar ya da ağzından irin akanlar... Yine çığlığı bastım ve yüzümü kapadım. Arkamda duvar vardı ki o olmasa bile uçurum vardı. Önümde bu zombi insanlarla kesilmişti. Tek çare ağlayarak ölümümü beklemekti.
Yere çöktüm ve bana yapacakları şeyi beklemeye başladım. Bir iki dakika geçmişti ama etrafta benim ağlamamdan başka bir şey duyulmuyordu. Tekrar onlara baktım hepsi aynı konumda durmuş beni izliyordu. Zararsız zombi mi? Bu imkansız gibi bir şeydi. Bana en yakın olan sağdaki zombi konuştu
"Sen kimsin?" dedi. Sanırım zarar vermeyeceklerdi. Gözyaşlarımı sildim
"Ben Mary. Buraya Konsey toplantısında bağırdığım için atıldım."
"Neden bağırdın? Saçmalık bu."
"Bilmiyordum. Onların varlığından bile yeni haberim oldu. Böyle bir kural olduğunu, böyle sonuçlarının olduğunu..."
"Kimi arıyorsun?"
"Ben kimseyi aramıyorum. Çıkış yolu arıyorum. Buradan çıkmam lazım."
"Çıkış yok. Cezanın bitmesini beklemelisin."
"Vardır mutlaka vardır... Peki ben rehine birisini nasıl bulabilirim? "
"Rehinelerin olduğu yere gitmen için oranın çalışanı olman gerek."
"Nerede olduklarını biliyor musun?"
"Hayır gizli geçitlerle dolu burası kimse bilmez."dedi. Gayet güzel anlaşmıştık. Beni yemeye kalkışmadılar. Buradan çıkmam lazım. Markus iyi birisi olsaydı bana yardım ederdi ve mutlaka beni buradan çıkarırdı. Ayağa kalktım. O zombiye doğru yavaş yavaş yürüdüm.
" Peki burada cadı, bilge birisi var mı?"dedim. Beni baştan aşağı süzdü
" Sen dünyadansın değil mi? "dedi. Kafamı hafifçe salladım
" Adın da Mary miydi? " dedi. Tekrardan salladım. Önemli bir şey söyleyecekti sanırım. Eliyle arkada buradan daha aşağıda bir ormanı gösterdi.
" Oraya git. Ormanda nereye gidersen git seni iki yola ayrılan bir yol ayrımına denk getirecektir. Kuru ağaçlı, sana daha kötü gözüken yolu seç. Senin aklını karıştıran şeyler olacak. İradeni kullan."dedi. Onu dikkatle dinledim.
" Bu ormanın aşınca neye denk geleceğim peki ? "dedim. Sırıttı
" Tanıdık biriyle karşılacaksın. "dedi. Dişlerinden biri yere düştü. Dişin yere düşüşünü izlerken daha fazla yardım istersem iyi niyetlerinin sınırını zorlayacağımı anladım. Şuan elimde başka bir seçenek yoktu. Dediklerini yapmalıyım bir tuzak olsa bile. Sonra Seda için bir yol bulmalıyım. Onu kurtarmalıyım 5 gün sürem var bunlar için. Hemen yola koyulsam çok iyi olur. Mahçupça gülümsedim
"Teşekkür ederim."dedim ve zombi sakinlerinin arasından dikkatlice geçmeye başladım. Onlarca bir çift göz beni izliyordu. Bazılarına temas etmekten kendimi kurtaramıyordum. Çürümüş et kokusu burnumu kanatacak kadar kuvvetliydi. Adımlarımı sıklaştırıp yoluma devam ettim. Az önceki kız neden bana zarar vermişti ve buradakiler tam aksine gayet sakin şekilde benimle konuşmuşlardı? Oldukça ilginç. Ormana girdiğin an kimsenin aklını karıştırmasına izin verme. Sana söyleyenen kişiyle karşılaşana kadar (kim olduğu bir sır) yolundan ayrılma. Güzel tarafa meyletmek yok. Bu ortamda gözüne güzel gözüken bir şey zaten anormal olmalı. Bir tuzak olduğu belli olur. Bu mantıklı düşünceler umarım beni terk etmez. Emir şuan ne haldedir acaba? Umarım ona iyi bakıyorlardır. Kafasından hiçte güzel şeyler geçmediğine eminim. Ve bizimkiler Markus'u nasıl bulacaklar? Markus Konsey'e saygısızlık yapıp birde elini kolunu sallayarak nasıl gidebiliyordu? Markus'un hafızası nasıl silindi? Belki kendi yapmıştır. Emir'i hatırlıyor geri kalanları hatırlamıyor. Beni de. Ne olursa olsun o senin anneni öldürdü. Hafızası yerinde olsun ya da olmasın o cani bir katil. Ona artık güveniyor musun hala? Onun buraya gelip seni kurtaracağını düşünüyor musun? Seni düşünse anneni öldürür mü? Canavar ruhu artık geri dönüşü olmayacak şekilde onun üzerine yapıştı. Tek istediği karanlık bir dünya. O senin düşmanın. Onu durduracak güçlerin olmasa dahi onu bu yoldan ayırmak için tekrar bu aleme gelecek olsan bile bu yoldan ayrılma.

BLOODY MARY 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin