Markus'un ağzından
Kollarımı param parça eden, tırnaklarından parmaklarına doğru süzülen kanlar gözlerimi kırpmama bile neden olmuyordu. Bayıldığım kıvama sadece bir ton daha koyu olan o gözlere kilitlemiştim gözlerimi. Simsiyah boşluklarda yalvarış, acı ve meşhur son an duygusu olan pişmanlık. İşte son anlar, son duygular, fayda etmeyen çırpınışlar. Elimi saçlarının arasına soktum ve biraz okşadım. Alnımı onun şişmiş damarlı alnına dayadım
"Böyle bitmeyebilirdi ama sen onu çok üzdün ve sanırım onun üzülmesini biraz canımı sıkıyor. Belki bunu yaptığım için beni sevebilir. Ah ihtimaller, olasılıklar... Kesin olamayan berbat şeyler. Sonuca bakalım onu senden kurtardım. Cehennemde görüşürüz yakında yanına gelecekmişim gibi hissediyorum."diyip onun alnını öptüm ve bıçağı onun boğazına sapladım. Tiz bir çığlık sardı odayı. Onun üzerinden kalkıp, izledim. Önce kanı akıyor daha sonra kan bir ast gibi değdiği yeri yakıp kayboluyordu. Bu işin iyi yanı sanırım temizlik yapmanı gerektirecek bir şeyin olmayışıydı. Güzelce derin bir nefes aldım, evet eski bene dönmeye başlıyordum ve bu beni oldukça rahatlattı. İç organları açığa çıkmaya başladı, tamam bundan sonrası iğrençti bu yüzden burayı terk etsem çok iyi olur. Ne de olsa biraz zarar görmüş zemin haricinde göze çarpan bir şey kalmayacaktı geride. Gözlerimi ovuşturarak odadan çıktım. İki gündür uyumuyorum. Aslında uyumaya ihtiyacım yok ama ara sıra insan gibi davranmak güzel oluyor, dinlenmek, düşünmek için zaman kalıyor bana. Kimi kandırıyorum?! Mary'nin kabul edeceği biri olmak için insan gibi davranıyorum. Markus artık bir zavallıdan başka biri değil. Küçük bir kıza yenik düştün, o kadar küçümsediğin bu duruma sen düştün. Bir insan için, başkasını kendisinden çok seven birisini sevdin. Başka biri mi kalmadı şu çoklu evrende de onu buldun? Ve işi berbat eden yan şu ki o sensin. Kendime aşık oldum. Tamam egoist olabilirim küçük bir miktar ama aşık olmak ve onunla beraber olma isteği kendime olan saygımı bitiriyor.
"... Markus!" dedi Yeşim. Ona anlamayarak baktım
"Sana defalarca seslendim, duymadın. İşini halletin mi?"
"Evet, küçük bir işim vardı. Çok mu beklettim yoksa?" dedim. Evet ben dedim. Kibar Markus başka küçük bir kızın canını yakmak için ön hazırlıklarda. Mary böyle yapmamı istedi, bakalım işe yarayacak mı? Ona şans veriyorum. Yanakları daha da mı kızardı yoksa havanın biraz soğukluğuyla mı oluştu bu beyaz tendeki pembe ton.
"Yo hayır çok kısa sürdü. Tabii söylemek zorunda değilsin ama kimdi o?" dedi. Artık apartmanın önünden ayrılmalıyız gibi geldi. Önden yürümeye başladım
"Mary'nin annesiydi."dedim. Biraz hızlı adımlarla yanıma geldi
"Seninle Mary hakkında bazı şeyler söyleniyor..."
"Evet kardeşiz. Aynı soyad yeterince kanıttır sanıyordum."
"Aranız biraz soğuk gibi hiç sizi konuşurken görmedim. Ah özür dilerim bunların beni ilgilendirmemesi gerek."
"Evet, bence de."dedim. Uçup gitti kibarlık. Üzgün bir surat mı? Bunu telafi etmem gerek değil mi? Hızlıca elini tuttum ve konuştum
"Biz öz kardeşiz, ikiziz. Ben annem ölünce evden ayrıldım ve yoluma devam ettim o ise korkaklık yapıp babamla yaşadı. Babam da başka bir kadınla evlenmiş ve ölmüş vesaire. Hayat tekrar bizi bir araya getirdi ama o bunu pek istemiyor. Onu bırakıp gittiğimi düşünüyor. Aslında haklı da, bırakıp gittim. Benimle konuşmamasının sebebi bu."dedim. Yalan söylediğim nadir insanlardan biri daha oldu artık. Bir kısmı doğru da olsa. Elimi tutma cesareti gösteremiyordu. Sadece ben tutuyordum ve elim bu yumuşak dokudan kurtulmayı ölesiye istiyordu. Ruhumda tuhaf bir bulantı hissettim. Kabul edemiyordu bunu. Başlı başına iğrenç bir histi. Bu kez daha sessiz konuştu
"Umarım barışırsınız."
"Umarım..." dedim. Sonrasında yarım saat kadar hiç konuşmadan yürüdük ta ki bir apartmana gelene kadar. Evet onu evine bırakıyorum. Karşımda kendimi görür gibi oldum ve durumuma baktığımda kusmamak için kendimi zorladım. Elim arkaya doğru salındı, anlamadım. Sonra farkında vardım ki onun elini tutmanın verdiği duygunun elimdeki tüm duyu hücrelerimi görevlerini yapamaz hale getirmişti ve anladım ki bir noktadan sonra o da benim elimi tutmuş. Bu gerçek bir şey olmayan midemin kabarmasına neden oldu. Bu eller birisini öldürürken zevkten sarhoş olurken dakikalar sonra bir eli tutarak onu hapsin soğuk parmaklıklarını tutmaya mecbur bırakıyordum. Ve sonunda acı içindeki elimi bırakmıştı. Karşımdaki kısa saçlar?! Ah evet kahküller... Bakışlarımı aşağı indirdim ve bakarken hiçbir duygu kıvılcımının buz gibi ruhumun en alt katmanlarında dahi en küçük bir ışık zerresi yakmaya yetmiyordu. Bana bundan fazlası lazım. Kıvılcımın değil, o koca kahve rengi gözlerin içimdeki oluşturduğu güneşin buzları erittiğindeki serin suların kalbimden akarkenki serinliğini istiyorum.
"...yarın bunu hallederim neyse o zaman görüşürüz."dedi. Öncesinde ne dedi hiç bir şey hatırlamıyorum. Eğilip onun kırmızı yanağını öptüm. Dudaklarım buz kesti bu andan sonra. Çekildim ve o da daha kızarmış yanaklarla gülümsedi ve apartmanın girişine doğru yürüdü. Kapıdan girmeden önce bana el salladı. Hafifçe gülümseyerek ona el salladım. İçeri girdi arkasından bakakaldım. Bunu kendi isteğimle mi yapmıştım yoksa kırmızı yanaklar mı öpülesi duruyordu? Arkamı dönüp yürümeye başladım. Bu duygu karmaşasından çıkmam gerekiyordu ve sadece birisi bana yardım edebilirdi. Hayır onu arayamam, arasam bile açmaz. Yerle bir olan gururumu daha da iki paralık etmek istemiyorum. Son zamanlarda aramız da hiç iyi değildi zaten neden açsın ki telefonumu? Denemeye değer. Az önce birisi öptüm kendimden çok şey kaybettim bile bundan sonraki hissedeceğim acıdan ancak zevk alırım. Telefon çıkarıp onu aradım. Üçüncü kez çalışınca açıldı
"Alo?" dedi. İşte ruhumu ipek gibi saran bu yumuşak ton. Sesi daima kulaklarımda, teni daima tenimde olsun istiyorum. Evet çok şey istiyorum
"Mary özür dilerim."dedim. Muhteşem cevap Markus. O kadar alakalı bir cevap ki acı çekmeden utancından öleceksin
" Ne? Neden?"
" Sen iyi misin? Sesin tuhaf geliyor gibi."
"Evet şuan yatıyorum o yüzdendir. Benim şuan seninle konuşmamam gerek. Önemli bir şey söyleyeceksin diye açtım."
"Önemliydi söyleyeceğim şey... "dedim git gide sönükleşen sesle.
"Evet dinliyorum."
"Yeşim'le buluştum ve ben..."Cidden ne yapıyorum ben? Bu kadar düşmüş olamam. Ona yaşadığım bu şeyi mi anlatacağım? Telefonu yüzüne kapadım. Kişiliğime ne yaparsam yapayım dönemiyorum. Artık şu saçma olayı bitirmek istiyorum. Telefon çaldı tekrar. Onu yere atıp bir geçit açtım. Uzun bir aradan sonra kendimi eğittiğim o odaya gittim. Tek bir yatak vardı. Bu yatağa yattığım zaman insana dönüşüyordum. Kuralını kendin belirliyorsun. İşkence yöntemlerini de. Ben bugün her Mary'yi hatırlayışımda kalbime kazık saplanmasını istiyorum. Hemde kalbim paramparça olana kadar. Prometheus'u Zeus'un cezalandırdığı gibi yeniden canlansın kalbim ama acı sonsuza kadar benimle olsun. Yatağa yattım ve görünmez kelepçeler el ve ayak bileklerimi bağladılar. Her kazık kalbimin üzerinde ölene kadar taşıyacağım bir iz bırakacaktı. Acım bu sayede psikolojik seviyeye de ulaşacaktı. Gözlerimi kapayıp onun gülüşünü hatırladım ve kalbime koca kör bir kazığın saplanmasıyla kendi işkenceme başladım. Acıyı her hücre doruklarda yaşıyordu ve sadece gözlerimden akan bir damla yaşla gözlerimi kapıyordum. Ölümü tatmak belki de Mary'nin bana tattıracağı duygudan sonraki en iyi şeydi. Her yer karanlıktı ve bu sahte bir araftı. Birkaç saniye sonra nefes nefese tekrar uyandım. Kalbime baktım en baştaki gibiydi ama ağrıyordu. Kafamı geriye attım. Alnımdan akan terle nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım. Gözlerimi tekrar kapadığımda Mary'nin dudaklarını gördüm ve onlara ulaşmak için uzandım ama kalbime saplanan başka bir kazıkla bağırdım. Sonrasında sarhoşlukla karanlığa sürüklendim. Ölüm yine hoşuma gitmeye başlamışken tekrar nefes nefese gözlerimi açtım. Ölümün verdiği acıyla ancak bu duygulardan kurtulabilirdim. Tekrar gözlerimi kaparken yine hayalimde o vardı. Elimi saçlarının arasında gezdiriyordum ve kalbimi saplanan başka bir acı. Yanaklarımdan daha fazla yaş süzüldü. Ona dair tüm duygularım yavaş yavaş yok oluyordu. Ve yine tekrar karanlık kucaklayıp sardı beni. Bu döngü tam 15 defa sürdü. Artık kalbim hissizleşmişti. Ölüme karşı değil Mary'e karşı. Her saplanan kazık ilk kez verdiği acıyla beni ölüme sürüklüyordu yine. Artık dozu daha da arttırmalıydım. Kendi ölümümü çok defa tattım. Ya onun ölümü? Yatakta oturur vaziyette karşıya baktım. Karşımda bir siluet belirdi. Ben ayaktaydım ve önümde şuan ki bana dönük şekilde diz çökmüş Mary vardı. Sanırım az önceki şey başarılı olmuştu. Onun gözlerine bakarken kalbim ritmini değiştirmiyordu. Karşımdaki ben elindeki bıçağı Mary'nin boynuna dayadı. Kafamı yana eğip bu olayın sonuçlanmamasını istedim. Gözlerimden yaşlar tekrar hücum etmeye başladı. Boğazından ince bir çizik halinde kan süzüldü. Onlara doğru gittim, önümdeki görünmez duvara çarpana kadar. Onun yüzüne dokunmak istedim ama önümdeki cam buna engel oldu. Sonra karşımdaki ben seri bir şekilde bıçağı Mary'nin boynundan yatay olarak çekti. Donuklaşan bakışlar ile Mary yere yığıldı. Yıllar sonrasında ağlıyordum artık
"Hayır, bu olamaz. Ayağa kalk. Lütfen..."diyip duvara yumruk attım. Kalbime korkunç bir acı saplandı. 15 kazık birden saplanıyor gibiydi. Fiziksel olarak öyle değildi ama acı olarak gerçekten hissediyordum. Yanaklarımı silip ellerimle yüzümü kapadım. Gerçekten ölmedi, bunu ben uydurdum. Evet biraz sonra bu işkence yöntemimi bitiriyorum. Elimi çektim ve etrafa bakındım. Hiçbir şey yok dicekken bir siluet daha belirdi. Mary karşımdaki bana sarılıyordu. Orda gerçekten olmak istedim. Duvarı unutup tam oraya gidecekken kafamı duvara çarptım. Afallamaya başlamıştım artık. Alnımı cama yaslayıp onları izledim. Benimleydi ama onu hissedemiyordum. Ayrıldılar ve Mary ona aşık gibi bakıyordu. Bense ona aynı bakışla burdan bakıyordum. Kalbim tekrar ağrıyordu bu artık dayanılmaz bir hal almıştı yataktan aşağı inmeye çalışırken yere düştüm, kalkamadım. Onlara baktım, karşımdaki ben ellerini onun boğazına geçirmişti ve onu boğmaya başlamıştı. Onlara doğru gitmeye çalıştım. Bu kez duvar yoktu ama kalbim yok olurcasına parçalanıyordu. Boğazıma doğru bir sıvı geldi ve yere tükürdüm. Kan kusmaya başlamıştım. Mary karşımdaki benin ellerini çözmek için çabalıyordu ama ben bile çözemezdim şuan o elleri. Mary'nin gözyaşlarını gördüm ve tekrar ağlamaya başladım. Saçlarımı çekiştirip bağırdım. Yine ölme yapma bunu. Nefes al Mary nefes... Burnumu silerken elimi boylu boyuna kana bulandı. Nefes almakta zorlandım. O yere yığıldı ve gözleri bana dönüktü. Etraf yavaş yavaş kararmaya başladı. Bu kez gerçekten ölecektim belki de karşımdaki gözlere gülümsedim ve gözlerimi kapadım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLOODY MARY 2
VampireSevinmeye, üzülmeye, korkmaya, umutsuzluğa kapılmaya bile fırsat kalmalarına izin vermeyen olaylar bu kez insanlar aleminde. Mary hariç bütün arkadaşlarının zorlanacağı bu alemde her şey kaldığı yerden devam ediyor...