Bölüm 3

5.7K 387 20
                                    

Mary'nin yokluğu çok iyi bir fırsattı. Bu gece hem istediğim bilgileri alacak hem de bu cehennemden kurtulacaktım. Sabırla herkesin spordan dönmesini bekledim.
Yaklaşık bir buçuk saat sonra dönmeye başlamışlardı. O adam en son içeri girdi. Bana gülerek baktı ve kendi yatağına doğru gitti. Kimse bana gülemez. Yataktan hışımla kalktım. Hızla onun yanına gittim. Kolundan tutup tuvalete götürmeye başladım. Daha doğrusu sürüklüyordum. Bana direnmiyordu. Bakalım birazdan olacaklar onu böyle keyiflendirecek miydi? Tuvalete girdik. Onu içeri ittim ve kapıyı kapatıp kilitledim. Bana alaycı şekilde bakmaya devam ediyordu. Zaten gerilmiş olan kaslarım kendini durduramadı. Onun suratına sert bir yumruk indirdim. Yere düşünce yere eğildim ve yakalarından tuttum
"Seni Siyona mı gönderdi?"dedim. Dudağını büzdü
"Belki evet belki de hayır."dedi. Suratına bir yumruk daha indirdim
"Adam gibi cevap alana kadar seni komaya sokarım. Şimdi söyle bana kimin ajanısın?"dedim. Güldü
"Kendimin ajanıyım."dedi. Bu kadar dalga geçmesi sinirlerimle oynuyordu. Birkaç kez daha yüzüne yumruk indirdim. Yüzünün her köşesinden kanlar akıyordu. Tekrar aynı soruyu sordum
"Kimin ajanısın?"dedim. Bu sefer kendini zorlayarak kahkahalar atmaya başladı. Sinirimin son seviyesindeydi artık. Ben bu seviyede işkence bölümüne geçerdim. Yakalarını bıraktım ve ayağa kalktım. Tuvaletlerin birine girdim. Tuvaletin üstünde levye vardı. Klozete çıktım ve oraya ulaştım. Levyeyi alıp aşağı indim. Tuvaletten çıktım. O yerden kalkmış beni bekliyordu. Elimde levyeyi çevirmeye başladım
"Soruyu tekrarlamama gerek yok sanırım."dedim. Bana emin olmayan gözlerle bakıyordu. Şimdi korkmaya başlamıştı. İşte amacım bu. Kimse bana gülemez ya da dalga geçemez. Ben korkuturum bu kadar. Bu konuda kararlı olduğumu göstermek istedim. Ona yaklaştım. Arkasındaki duvar onun geri geri gidişini engelledi. Hiç düşünmeden levyeyi yükselttim ve hızla onun bacağına indirdim. Acıyla bağırdı ve yere çömeldi. Onun acı çekişini zevkle izledim. Kafasını yukarı kaldırdı ve benimle göz göze geldi. Onu cevap bekleyen bakışlarımla karşılayınca yalvarırcasına baktı
"Tamam lütfen vurma. Evet beni Siyona gönderdi."dedi. Suratımı ciddileştirdim ve karşılık verdim
"Neden?"
"Senin son durumunu öğrenmek istedi. Ve senin rahatını bozmamı."
"Nasıl rahatımı bozacakmışsın?"
"Dedi ki senin bütün nefretin Mary'miş."
"Neden ondan nefret edeyim?"
"Senin onu sevdiğini ve Mary'nin hayatını Emir'in mutluluğu için vermesini kendine yediremediğini söyledi."dedi. Bununla şok oldum. Ben basit biri için böyle bir şey yapmam. Mary yok ve onun yokluğu umrumda değil. Siyona kafayı mı yedi anlamıyorum. Benim gibi biri neden önceden zayıf bir kişiyi sevsin. En son sevgi denilen duyguyu kime hissettim onu da hatırlamıyorum. Bu bana yapılan en büyük hakaretlerdendi. Ben kimseye değer vermem ve bu böyle olmaya devam edecek. Levyeyi havaya kaldırdım ve ona bağırdım
"Benimle dalga mı geçiyorsun sen!"dedim. Elini kafasına götürüp sesi titreyerek konuştu
"Yemin ediyorum ben bir şey bilmiyorum. Siyona bunu yapmamı söyledi. Seninle bu durumdayken nasıl dalga geçeyim?"dedi. Haklıydı. Çok korkmuştu. Anında çizgisinden dönen biri benimle dalga geçemezdi. Ama bana bu yapılan hakaret tavanda olan sinirimi zorladı. Ben asla zayıf bir varlığı sevmem. Onu öldürmeye çalıştım. Sevgi bunun neresinde! Levyeyi tuvaletin duvarına sertçe fırlattım. Arkamı dönüp tuvaletin çıkışına gittim. Artık buradan kurtulup Siyona'ya iyi bir ders vermem gerekiyordu. Böyle bir şey olmadığını ona kanıtlamam lazım. Tuvaletten çıktım. Önüme gelen ilk kişiye emri verdim
"Tuvaleti temizle."dedim. Buradan kurtulmak ve şu sinirimi rahatça atmak istiyordum. Yatağıma geçtim. Elimi saçlarıma daldırıp son olayları atlatmaya çalıştım. Kapı açıldı. Kafamı kaldırıp baktım. Yine o kadındı. Benimle göz göze gelince gülümseyip bu tarafa doğru geldi. Bir bu eksikti. Kafamı sinirle yere eğdim. Başıma dikildi
"Markuuuuss. Çok sinirli görünüyorsun. Noldu?"dedi. Cevap verme. Çünkü cevabım sözle değil direkt saldırmak olacaktı. Yanıma oturdu. Kimsenin yanında olmamasını istiyorum ama bu kadın...Tekrar konuştu
"Çok gerginsin. Eğer istersen sana masaj yapabilirim."dedi. Senin gibi kadına ben...Gidene kadar sabırla bekle. Elinin omzuma doğru gittiğini farkettim. Nefret ettiğim kişilerle temastan tiksinirim. Onun bileğinden tuttum. Diğer elimi boğazına geçirdim. Dişlerimin arasından konuştum
"Bana buranın anahtarlarını ver."dedim. Korkuyla cebindeki anahtarları çıkardı ve uzattı. Tekrar konuştum
"Biri sinirliyken onun yanında bulunmaman daha iyi olur aklında bulunsun. Şuan yaşadığına dua et."dedim ve onu bıraktım. Uzattığı anahtarları aldım. Yataktan kalktım ve kapıya gittim. Geceyi filan bekleyemem artık. Anahtarı kilite soktum ve açtım. Dışarı çıkmadan önce güçlerimi etkinleştirmem gerekiyordu. Ben de Mary gibi olduğum için özel bir varlığım. Buraya düşmeden önce bir iğne ile mahkumların güçlerini içerde kaldıkları süre boyunca alıyorlardı. Ben ise kendi hücrelerimi uyuttum ve şırıngaya özel güçmüş özellikler gösteren hücreler gönderdim. Şimdi ise o hücerelerimi uyandırdım. Kapıdan dışarı çıkınca burada çalışan gardiyanlar tiplemesinde bir kılığa büründüm. Kapıyı kapattım ve yolda rahat tavırla yürümeye başladım. Buradan kaçmak benim için çocuk oyuncağıydı. Koridoru geçtim. Birkaç gardiyan burada nöbet tutuyorlardı. Bana selam verdiler ben de gülümseyerek onlara karşılık verdim. Merdivenlerden yukarı çıktım. Buradan da aşağı inenler vardı. Bu sefer onlarla hiç göz teması kurmadan devam ettim. Sonunda yukarı çıkmıştım. Burası aşağı da ki manzaraya göre gayet moderndi. İş yerinden farkı olmayan hapishane. Kapının çıkışını gördüm. Şimdi çaktırmadan buradan kaybolmam gerekiyordu.Ama burada kart basmak zorundaydık. Kimin mesaisi bittiğine göre bir uygulamaydı. Zihnimde buradan çalışan gardiyanları geçirdim ve birini seçip onun kartını hazırladım. Elimi cebime attım ve kartı aldım. Kartı okuyucuya okuttuktan sonra geçtim. Kapıdan çıktım. Şimdi başka bir kılığa bürünmeliydim. Gardiyan olunca çok dikkat çekilir. Uzun avluyu geçtim ve binaların sıklaştığı yere geldim. Hemen bir dar bir sokağa geçtim. Aklımda kimi canlandıracağımı bilemedim. Çok zeki normal bir mutant olabilirim. Ne de olsa mutantların olduğu yerdeydik. Hemen saçlar yağlı ve karman çorman, kısa bir pantalon, uykusuz gözler, elde mutlaka kitaplar, içeriye sokulmuş kareli gömleğin olduğu bir kılığa büründüm. Sanırım bu gayet iyiydi. Yere baka baka yürümeye başladım. Boş bir ev bulsam iyi olurdu. Kaçtığımı mutlaka anlayacaklardı ve boyutlar arası yolculuk yaptığım düşünülecek ilk Dünya'ya bakmaya gideceklerdi.
Etrafı inceledim. Boş ev bulmak çokta zor olmayacaktı. Zihnimde bir yer canlandı. Kafamdaki haritaya göre o eve doğru gittim. Yoldakiler tamamen sıradan insanlardı. Dış görünüşlerini saymazsak insanlardan farkları yok gibiydi. Rutinleşmiş günlük işler, acelelilik, arakadaşlıklar, aile. Ailem! Onlara uğramalı mıydım bilmiyorum. Üvey ailemdiler ve onlarla hiç iyi anılarım olmamıştı. Mary'nin yaşadıklarının aynısını yaşamıştım. Farklı bir ülkede doğmak, isim farklılığı, kötü çevre,dışlanmak ama sonra güç. Mary'den tek farkım güçlü olmam. Ve şuan yaşıyor olmam. Her ne olursa olsun geçmişi unutamam. Onları hayatımdan çıkaralı çok oldu, bir daha da sokmaya hiç niyetim yok. Bir binanın önünde durdum. Dairelerden birinin boş olduğunu biliyordum. Binaya girdim ve merdivenleri çıkmaya başladım. Eskimiş bir binaydı. Merdivenleri çatlamış, temizlenmeyeli aylar olmuş gibi gözüküyordu. Soluk gri renkli duvarları bu sıkıcı havaya uyum sağlamışlardı. Gerçi soğuk renkleri severim. Soğuk olduğumdan değil kimse bana samimi gelmediğinden sıcak renklerle aram iyi değildir. Dairenin önüne gelince elimi kilite götürdüm ve zihin gücümle kilidi açtım. İçeri girdim ve kapıyı kilitledim. Elimdeki kitapları kenara attım. Hemen eski kıyafetlerime kavuştum. Şu inek çocuk görüntüsünden sıyrıldım. Saçlarım eski haline dönünce elimle onları karıştırdım. Salona geçtim. Eşyalarıyla hazır bir evdi. Evin sahipleri tatile gitmiş olmalılar. Mutfağa geçtim. Buzdolabına yöneldim. Dolabı açtım. İçinde hiçbir şey yoktu. Geri kapattım. Bu evde ne yapacaktım? Dalga geçecek, uğraşacak kimse yok. Ümitsizce salona geçtim. Kendimi kanepenin üzerine attım. Biraz uyusam iyi olurdu sanki. Gözlerimi kapadım. Uyumak için çaba sarfedince tam tersine hiç uykum gelmiyor. Gözlerimi sinirle tekrar açtım. Hayat çok mu sıkıcı olmaya başladı? Rahat rahat kimseyi avlama şansım olmadığı içindir. Derin bir iç çekip ayağa kalktım. Pencerenin oraya geçtim. Pencereye bakacağım sıra ayakkabı bağcıklarımın çözüldüğünü farkettim. Eğildim ve onları bağladım. Ayağa kalkıp pencereden aşağı baktığım sıra bir polisle göz göze geldim. Bir grup vardı ve birini arıyorlardı. Bu da bendim. Beni gören polis etrafındakilere bağırdı ve bir kısmı binadan içeri doluşmaya bir kısmı da bana silah doğrultmuş şekildeydiler. Hemen pencereden çekildim. Buradan gitmem gerekiyordu. Ellerimi birleştirdim ve alnıma götürdüm. Gözlerimi kapadım Sihirli sözcükleri söyledim
"Yateysina sumaydeka kajena laminfka."dedim. Ve aklımdan dünyayı geçirdim. Vücuduma baştan aşağı tarayan ince bir duvar hissetim. Başka bir boyuta geçmiştim artık. Gözlerimi açtım. Evet Dünya'daydım. Ve sandığım kadarıyla burası kurtların sınırı. Farkedilmeden kendimi kurtadammış gibi göstermeliydim. Şimdi ise hücrelerim kurtadam olmuşlardı. Bunu pek sevmesemde zorundaydım. İlerde birisini gördüm. Bir mezar taşına oturmuş elinde bir kitap vardı. Arka profilinden hemen anladım. Bu Emir'di. Sonunda uğraşacak biri oldu. Yavaş adımlarla onun yanına gittim. Etrafta bir sürü mezarlık vardı. Emir'in başında beklediği mezarlık ise Mary'e aitti. Pek uygun zaman olmayabilir. Noldu bana? Asla duygusal biri değilim. Mary'nin insan duyguları bana da bulaşmış. Kendimi toplayıp Emir'in yanına vardım. Elinde kitabıyla mezara boş boş bakıyordu. Kitabın adını okudum 'Uyuyan Güzel'. Gülerek konuştum
"Hala mı uyuyor?"dedim. Kafasını bana çevirdi. Bende onun karşısına mezarın kenarına oturdum. O da gülerek cevap verdi
"Evet uyuyor. Herhalde bir öpücük bekliyor. Ama bu sefer olmayacak. Onun uyanması gerekiyor."dedi. Emir Mary'nin uyuduğunu mu düşünüyor? Onun ağlamaya başlayacağını düşünürdüm ama o şuan karşımda gülüyor. Emin olmayan bir sesle konuştum
"Mary şuan bu toprağın altında bunu biliyorsun değil mi? Kalbi sökülmüştü hani. Hayatını abin için vermişti. O uyumuyor, öldü ki o."dedim. Kafasını gülerek iki yana salladı
"Sen de yanlış biliyorsun. Bu bilgiyi size kim veriyor anlamıyorum. Bak ben sana doğrusunu söyleyim. Biz onunla küsmüştük. Benim yaralandığım gün ona çok ağır sözler etmiştim. O da buraya geldi. Burası gizli bir geçit. Kimseye söyleme, Mary her gece bu gizli geçitten çıkıp benim yanıma geliyor. Bunu daha kimseye söylemedim. Sen ilksin. Mary sana güvenirdi ben de sana güveniyorum. Kimseye söyleme tamam mı?"dedi. Tek kelimeyle delirmiş. Bunların olmadığını sadece kendini kandırdığını biliyor olmalı. Ona hatırlatsam iyi olur
"Geçit mi? Emir bak o öldü. Artık yok. Geri gelmeyecek."dedim. Derin bir iç çekti
"Mary hepinizin böyle düşünmesini istedi. Ama ben her şeyin farkındayım ve o geri dönecek. Bana söz verdi. Biz beraber hayal kuruyorduk. Onunla hayallerimizi gerçekleştiricez. O olmazsa nasıl gerçekleştiriyim? Mary bu kadar kötü biri değil. Onu seviyor muyum diye beni sınıyor. Az kaldı gelecek."dedi. Emir'e ne olmuş böyle? Bana denk gelebilecek bir kurtadamken şimdi yaralı savunmasız bir hayvandan farkı yok. Kendi doğrularını kabul etmiş. Gerçekleri ne kadar söylesem de yalan söylediğimi sanacak. Birini ölümü bu kadar üzüyor mu? Hem de aşıksa. Sevgi ile ilgili konular en bilgisiz olduğum konular. Ama şimdi görüyorum ki çok can yakıyor olmalı. Emir sanki karşısında Mary varmış gibi gülümsüyor bir yanda da toprağı okşuyordu. Her an ağlama isteği vardı onda. Ama eğer sanki ağlarsa tüm gerçekleri kabul etmiş onu hayal dünyasından koparacakmış korkusu da vardı. Ben buraya dalga geçmeye gelmiştim ama bu matem havasına ben de kapılmıştım
"Emir!"dedim. Bana gülümseyerek baktı. Bunu şimdi yapamam. Biraz kötü vampir modelinden sıyrılmam gerekiyordu. Sadece bu seferliğine
"Evinizde boş yer var mı? Kalacak yere ihtiyacım var?"dedim. Ayağa kalktı. Ben de kalktım. Neşeyle konuştu
"Tabi ki var. Hem sen Mary'nin arkadaşısın. Ona çok yardım ettin. Ben de sana yardım etmeliyim. Eğer Mary üzülürse daha sonra gelir. Onu daha fazla beklemek istemiyorum."dedi. Ümitsizce kafamı tamam anlamında salladım. O önden yürümeye başladı. Mary cidden bir hata yapmış. Bunun böyle olacağını biliyor olmalıydı ama neden Emir'i yüzüstü bıraktı? Bu fedakarlığı yapması gerekmiyordu. Mutlaka bir şey düşünmüştür. Ben onun ikiziyim ama neden benim aklıma bir şey gelmiyor? Onun amacını anlamam gerekiyor. Emir konuştu
"Mary hala bana kızgın mı?"dedi. Anlamadım. Kızgın olup olmadığını nereden bileyim? Soruya soruyla karşılık verdim
"Kızgın derken?"dedim. Bana döndü. O da bana anlamamış gibi baktı
"Sana anlatmadı mı? Seninle dertleşmiştir diye düşünmüştüm. Ben sana anlatayım; sen bir keresinde Mary'e yakınlaşmıştın da ben seni dövmüştüm ya ben de ona çok sinirlenip Mary'e dolaylı yoldan ağır bir hakaret ettim. Bana bu yüzden küstü. Senin yanında kalıyor sana anlatmıştır diye umuyordum."dedi. Harika şimdi de Mary'nin yanımda kaldığına inanıyor. Benim bir evim bile yoktu. Emir şuan çok mutlu gözüküyordu. Benden olumlu bir cevap istiyordu. Bu kadar bencil değildim. O cevabı vermeliydim
"A evet bunu anlattı. Biliyorsundur bizim aramızda bir şey yoktu. Onu bilerek ben yaptım. Senin onu kıskanmanı hala onu sevdiğini anlamanı istedim. Tabi kabul etmedin. Neyse senin o dediğin hakareti Mary unuttu. Seni affetti."dedim. Birisi için ilk defa yalan söyledim. Hem de üzülmemesi için. Bu ben değilim. Bundan kurtulmam gerek. Emir heyecanla karşılık verdi
"Gerçekten mi? Artık benimle küs değil yani. Sonunda gelecek. Hayallerimiz gerçekleşmeye başlayacak."dedi. Olamaz şimdi ise Mary'nin dönme ihtimalini kesin yapmıştım. Boş bir umut vermiştim. Ama ona gerçekleri de söylemek istemiyordum. Sakin bir sesle konuştum
"O senle hiç küsmedi. Küsemezdi de. Çünkü o seni..."durakladım. Nedenini bilmediğim halde bu cümleyi kurmak beni zorlamıştı. Kendimi toparladım
"Seni seviyordu."dedim. Kafası karışmış gibiydi. Önüne bakıp yürümeye devam etti. Şimdi aklından neler geçiyor merak ediyordum ama şuan kurtadam olduğum için onun düşüncelerini okuyamazdım. Evlerine gelene kadar kimse konuşmadı. Evine gelince kapıyı tıklattı. Bir süre bekleyince bir kadın kapıyı açtı. Annesi olmalıydı. Beni görünce oğluna hemen sordu
"Arkadaşın kim oğlum?"dedi. Emir kadının yüzüne bile bakmadan içeri girdi. Sanırım kendimi tanıtma işi bana düşmüştü. Efendi bir tavırla konuştum
"Ben Emir'in okuldan bir arkadaşıyım. Uzun süredir bir bunalım yaşıyor. Bu zamana kadar onu ziyaret etme şansım olmadı. Ailem birkaç günlüğüne yurtdışına çıkınca en uygun zamanın şimdi olduğunu düşündüm. Eğer müsaitseniz sizin evinizde birkaç gün kalabilir miyim?"dedim. Kadın gülümsedi
"Emir'e iyi geleceksen neden olmasın? Hadi geç bakalım."dedi. Bende gülümsedim ve içeri girdim. Kadın kapıyı kapatınca anında soru yağmuruna tuttu
"Seni ben pek görmedim. Bu kasabadan uzakta bir yerde yaşıyorsunuz galiba."
"Evet bu kasabadan uzakta. Birkaç yıl önceye kadar yurtdışındaydık. O yüzden de hatırlamıyor olabilirsiniz."
"Hım anladım. Emir seninle konuştu mu hiç?"
"Evet."
"Neler dedi? Pek bizimle konuşmazda."
"Mary ile ilgili konuştuk. Onun hayatta olduğunu düşünüyor."
"Bak sen iyi bir çocuğa benziyorsun. Lütfen oğluma yardım et. Eski haline dönsün. Git gide delirmeye başladı. Durum daha kötü olmadan bir şeyler yap. Abisi yapamadı belki seni dinler."dedi. Ben iyi birisi değilim. Olamam. Bu bana aykırı. Kadının istediği şeyi ise asla yapamam. Benim şuan bu bölge de olduğum için kurtları öldürmem gerekirken şimdi onlara yardım ediyorum. Kendimi kirletilmiş hissediyorum. Bakışlarımı yere indirdim
"Bunun için uğraşacağım."dedim. Bir yalan daha. Yalan söylemekten nefret ederim. Ama gerçekten uğraşırsam bu yalan olmaz. Kadın gözü yaşlı şekilde hemen bana sarıldı. Kollarım havada kaldı. Ben kurtlardan birine sarılıyorum şuan. Daha bu sabah herkesle dalga geçerken iyilik meleği oldum. Acilen bu duygulardan sıyrılmalıyım. Tiksindirici bu duygular midemi bulandırıyor. Kadın ayrıldı ve bir yandan gözlerini silerken bir yandan da gülerek konuştu
"Ben seni tutmayayım. Eğer bir ihtiyacın olursa seslenmen yeterli. Sana yatacak odayı ayarlarım. Hadi sen git Emir'in yanına."dedi. Gülümsedim
"Çok teşekkür ederim."dedim. Bugün ilkleri yaşıyor olabilirim. Hiç kullanmadığım kelimeleri kullanıyor hiç yapmadığım şeyleri yapıyordum. Bunların hepsi Mary'nin suçu. Eğer o böyle saçma bir hareket yapmasaydı benim böyle davranmam gerekmezdi. Bunların hepsini ölsen bile ödeyeceksin Mary. Arkamı döndüm ve merdivenlerden çıktım. Emir'in odasına geldim. Tereddütsüz kapıyı açtım. İçerisi karanlıktı. Bunların nedeni ise camlara yapıştırılmış Mary portreleriydi. İçeri girdim ve kapıyı kapattım. Emir masanın üstünde kağıda bir şeyler çiziyordu. Ne yani bu kadar ay sadece bunları çizerek mi zaman geçirmişti? Birkaç haftalığına tanıdığı bir kız için bunlar fazlaydı. Yatağının üstüne oturdum. Emir konuştu
"Sen Mary'i keserken hiç ona acımadın mı?"dedi. Bu soruyla afalladım. Maziden mi bahsedecektik? Gülerek konuştum
"Vampir olduğumu da hesaba katarsak hayır."dedim. Sandalyede yan döndü. Bir kolunu sandalyenin başına dayadı ve konuştu
"Peki neden o gece onu öldürmedin? Vampir olduğunu da hesaba katalım."dedi. Bu konuşma nereye gidecek bilmiyorum ama hüzünlü bir hava oluşmuyordu. Bu durumdan gayet memnundum. Gülerek devam ettim
"Kolay avları istemediğim içindir. Hergün onu öldüreceğim korkusuyla yaşasın istedim."dedim. Yüzü gayet ciddiydi. Karşılık verdi
"Ya da onu kaybetmek istemedin. Bütün düşüncelerin o gece değişti değil mi? Yoksa bir vampir ne kadar güçlü olursa olsun kendi durdurması için çok fazla eğitim alması gerekiyor. Eğitimi alanlar bile bunu başaramıyor. Sen onu sevdin. Bunu biliyorum. Benim anlamadığım ben de onu severken onun incilmesine dayanamazken sen ona hergün nasıl işkence edersin?"dedi. Emir de mi? Bunun böyle olmadığı düşünen sadece ben miyim? Olayı yaşayan kişiden daha mı iyi biliyorlar anlamıyorum. Sakin ve çok bilmiş bir tavırla konuştum
"Sen de dedin ona işkence ettim. Ben eğer sevseydim böyle davranmazdım. Hayatıma giren çıkan binlerce güzel kızlar varken neden bir insanı sevmek gibi bir saçmalık yapayım?"dedim. Ayağa kalktı. Beni küçük gören bir üslup takındı
"Sen canisin. Sevgi yoksunu birisisin. Sevdiğin kişiye de bu yüzden nasıl davranacağını bilmiyordun. Eğer ona kötü davranırsan asla onun aklından çıkmayacağını düşündün sonra da ona yardım ederek kendini iyi biriymiş gibi gösterdin. Onun seni sevmesini sağlamaya çabaladın. O gün Mary'e de bu yüzden yaklaştın. Kendini zorla sevdirmeye çalıştın. Kabul et bunu."dedi. Bende ayağa kalktım. Sesimi kısarak konuştum
"Ben kimseyi sevmedim. Sevecek olsaydımda bu Mary olmazdı. Şimdi beni iyi dinle eğer bana bir daha böyle iftiralar atmaya devam edersen senin bütün aileni Mary'nin yanına gönderirim. Anladın mı beni?"dedim. Bana bir adım attı ve gülerek devam etti
"Senin diğer bir özelliğinde ne biliyor musun? Eğer haksız olduğun bir konu varsa karşındakinin haklı çıkmaması için onu tehdit edersin. Çünkü o an elinden başka bir şey gelmez."dedi. Ağzımı açıp cevap vereceğim sıra kapı açıldı. Annesi içeri girdi. Gülümsedi
"Yemek yapmıştım eğer açsanız mutfağa gelin diyecektim."dedi. Hemen sinirli halimi üzerimden attım ve mütevazi halimi aldım
"Ben aç değilim efendim. Ama Emir'i bilemeyeceğim."dedim. Emir bir şey demeden masasına geçti. Annesinin suratı düştü, kafasını sallayıp odadan çıktı. Kapı kapanınca oda da sessizlik oldu. En son söz hakkı bendeydi. Emir'in yanına gittim. Gayet sakince konuştum
"Emir sen ne dersen de ben sana yine aynısı söyleyeceğim. Ben Mary'i asla sevmedim. Seveceğim kişinin bir başkasını sevmesini de asla istemem. Hangi yönden bakarsak bakalım Mary bana göre bir kız değil. Hem o benim ikizim. Benden ikizime aşık olmamı bekleme. Onun için yaptığım yardımlar ikizim olduğu içindi. Bunun ardında başka bir duygu kalıntısı arama."dedim. Derin bir nefes aldı ve bana bakmadan konuştu
"Ben sadece sana diyorum ki Mary tekrar geldiğinde ondan uzak dur. Onunla aynı ortamda dahi bulunma. Seviyorsun ya da sevmiyorsun bu beni ilgilendirmez. Çünkü Mary sadece benim. Kimseyle de paylaşmam. Bunu bilmeni istedim."dedi. Mary onun olsun sanki isteyen var. Kafamı salladım ve onun yanından ayrıldım. Pencereye doğru gittim. Pencereye gelince birisini açtım. İçeriye anında bir ışık süzmesi girdi. Mevsimlerden ilkbahardı ve her yer rengarenkti. Dünya'nın düzenini çokta bozmamışım. Odayı doldurmaya başlayan çiçek kokuları beni rahatsız etti. Bu mevsimi hiç sevmezdim. Rengarenkti ve benim gibi birisinin hayatında iki renk vardı. Siyah ve beyaz. Bu tüm canlıları gruplara ayıran bir kuraldı yanı sıra. Ya kötüsün ya da iyisin. Ben siyahı seçtim. Zaferin hüküm sürdüğü renk. Çoğu kişi beyazlardan olduğunu söyler ama onların içinde de karanlık var. Benim içimde hiçbir zaman beyazın ele geçirdiği bir saflık yok. Olmaya başladığı an ise içimdeki siyahlar kendi karanlıklarında beyazı boğdular. Beyazın canlanması, ilkbaharda ki çiçeklerin, canlıların canlanması gibi iki yüzlüler. Öldüklerini sanıyorsun ama hazırlıklı olmadığın anda seni kökten köke sarıyorlar. Tozpembe bir hayatla gözlerini bürümeye çalışıyorlar. Gözlerime örtünen siyah perdeden gerçekleri gördükten sonra beyazın yapmaya çalıştığı aldatmacayı anladım. Beni asla kandıramayacaklar. Siyahın tek varisi olan ben beyazı da ele geçireceğim. Duygularımın üstünü örten siyahla bunu yapmak çokta zor olmayacak. Emir'e döndüm
"Bundan sonra ne yapacaksın? Okul filan."dedim. Yine bana bakmayarak cevap verdi
"Mary dönünce her şey kesinleşecek. Tekrar okula başlarız muhtemelen."dedi. Derin bir iç çektim. Bu muhabbetten artık sıkılmıştım. Onu inandırmanın yolu yoktu. Ve o böyle yaptıkça onunla dalga geçme isteğim git gide zayıflıyordu. Elindeki kalemi bıraktı. Ayağa kalktı. Bu tarafa doğru geldi. Yanıma gelince ellerini penceye dayadı ve dışarıya bakarak konuştu
"Her şey canlanıyor değil mi? Ölenler hariç. Herkes bana deli demeye başladı. Ama sen de bir kez kendini benim yerime koysam bu yaptıklarım sana en normal davranışlardan da normal gelir. Senin de kabullenmediğin şeyler gibi ben de bunu kabullenmiyorum. Çünkü kimse arkasında üzecek birini bırakmaması gerekiyor. Geride bıraktıklarını da düşünmesi. Sen benden büyük bir kavga bekliyordun ama ben şimdi sana içimi açıyorum. Bunu anlamıyorsun hiçbir zamanda anlamak istemeyeceksin. Ama bir kere duygularına izin ver. Yapması gerenleri yapsınlar. İçinde bulunduğun dünyaya hayat diyorsun ama senin için cehennem olduğunun farkında değilsin. Asıl yaşaman gerekenleri yaşarsan o zaman gerçekten yaşayan birisi olursun. Birisini kaybetmenin acısını yaşamadan hayatı gerçekten yaşamanı öneririm. Bunu yapmak için de güçlü bir varlık olmaya hiç gerek yok. Bence insanlar hayatı yaşamak için ideal bir varlıklar. Sınırlamalar olmadan, hayatta kalma mücadelesi vermediğin bir vücut formu. Elimde olsa bütün güçlerimi birisine verir insan olarak hayatıma devam etmek isterdim. Gücün seni ele geçirmiş. Ama sen kendini bundan kurtarabilirsin. Senin güçlü olduğunu biliyorum. Bunu her ne kadar istemesem de senden ne kadar nefret edersem de bu bir gerçek. Bu dediklerimi düşmanının sana yaptığı bir oyun olarak değil yakın bir dostunun yaptığı öneri gibi düşün. Bu seni zorlayacak ama bence sen yaşamayı hak ediyorsun. Bunu ben yapamayacağım. En azından Mary'nin dostu benim düşmanım olan birisi yapsın. Belki sonradan yolunu değiştirir iyi biri olursun. Bu dediklerim sana yardım gibi düşünme. Senin gibi benim de bir gururum var. Düşmanıma asla yardım etmem. Sadece Mary sana değer veriyor diye yapıyorum bunu."dedi. Karşılık vermedim. Onun yanından ayrıldım. Kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Kapıyı kapatıp, yaslandım. Kafamı yukarı kaldırıp derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapadım. Onun bu dediklerini asla yapamam. Benim de kendime ait bir yaşam tarzım var, bunu terk edemem. Kötü birisi olmak zorundayım. Ya da kötü birisi olmak istiyorum. Bugün fazlasıyla duygu değişimi yaşadım. Bedenim yorgun düştü. Bu ben değilim ki. Beyaz olamam. Beyazlık, zayıflık... Ben bunlardan kurtulalı çok oldu ve bunlara bir daha geri dönmek istemiyorum. Ayağa dikildim. Koridorda yürüdüm. Bir odadan kadın çıkınca gayet içten sesiyle konuştu
"Odayı hazırladım birkaç saate de akşam yemeği hazır olur. Bir şeye ihtiyacın var mı?"dedi. Siz beyaz değilsiniz. Olamazsınız. Beyaz sadece Mary olabildi. Dünya da onun yaşamasına izin vermedi. Beyaz bürünen taklitçi siyahlarsınız siz. Beni kandıramayacaksınız, bu asla olmayacak. Hemen odaya girip kapıyı kapattım. Yoruldum. Geçmişe bakmaya korkuyorum. Daha da yorulmaktan. Hiç ayakta duramayıp yere düşmekten. En korkunç olanı ise düştüğüm yerden kalkamamaktan korkuyorum. Herkesin gidip elimi tutacak kimse olmayışından. Şuan kimse yok hayatımda. Onları ben çıkardım. Ama ilk önce hayatımda olması gerekenler çıktı. Olmaması gerekenleri ise ben çıkarttım. Kabullen Markus hata sende. Çıkartmamalıydın. Sana destek verecek, sana güvenecek bir kişi olsa yeterdi. Sana güvenen tek kişiyi Mary'i de sen hayatından çıkardın. Siyona'ya hiç ulaşmamalıydın. Bunların suçlusu sensin. Ben hatalıyım. Affet beni siyah. Gölgelerin efendisi olamadım...

BLOODY MARY 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin