Ayağa kalktı
"Bugün ikimiz takılalım mı? Yalnız. Onlara haber vermeyelim de bizi arasınlar."dedi. Yüzüme sinsi bir gülüş yerleştirdim
"Tamam. Ama önce üstümü bir değiştireyim."dedim. Telaşla konuştu
"Ama çabuk ol. Bizimkiler kalkmıştı."dedi. Ben de ayağa kalktım. Beraber odalarımıza gittik. Yavaşça kapıyı açtım. İçeriye baktım. Tekrar uyumuşlardı. Çok tuhafıma gitti. Tekrar kapıyı usulca kapattım. Tamam da benim kıyafetim yoktu. Dolabıma gittim. Okula giderken bütün eşyalarımı almıştım. Hiç kıyafet olmadığını bilerek yine de dolabı açtım. Gözlerime inanamadım. Ağzına kadar kıyafetle doluydu. Kızlara gülerek baktım. İyi ki varsınız kızlar. Zaten odam ilk girdiğim ki gibi tozlu filan değildi. Sağolsunlar bütün odayı eskisi gibi yapmışlardı. Tertemizdi. Tekrar önüme döndüm. Çabucak bir şeyler giymeliydim. Sade olmaktan yanayım. Bu yüzden siyah bir pantalon ve beyaz bir tişört aldım. Kızlar nasıl olsa uyuyorladı. Hemen üstümdekileri çıkarıp yeni kıyafetleri giydim. Hava soğuyabilirdi bu yüzden üstüme de siyah bir kapşonlu hırka aldım. Dolabı kapattım. Aynanın karşısına geçtim ve tarağı aldım. Saçımı taradım. Saçlarım daha düzgün olunca tarağı bıraktım. Yavaş adımlarla odadan çıktım. Kapıyı kapattım. Emir beni bekliyordu. Kot bir pantalon ve siyah bir gömlek vardı üstünde. Mavi gözleri ben burdayım diye bağırıyordu bu koyu renklerin arasında. Saçlarından bahsetmek istemiyorum artık. Sessizce konuştu
"Uyuyorlar mı?"dedi. Kafamı salladım. Devam etti
"Bizimkiler uyanık. Çabuk olalım."dedi. Koridorda ilerledik. Evin kapısına geldik. Ayakkabılarımızı giydik. Emir kapıyı açtı. Dışarı çıktım, o da dışarı çıktı ve kapıyı kapattı. Tekrar elimi tuttu. Merdivenlerden inmeye başladık. Dış kapıya geldik. Beraber dışarı çıktık. Emir neşeyle konuştu
"Hadi tanıt bakalım dünyanı. Kimin ki daha havalıymış görelim."dedi. Hadi ama ya. Onların ki daha havalı. Hayır kendi dünyamızı ballandıra ballandıra anlatacağım. Kaldırımda ilerlemeye başladık. Şimdiden rahatsız edici şeyler olmaya başlamıştı. Yoldaki kızlar Emir'e bakıyor sonra tekrar bakıyordu. Bununla baş edebilirim. Sanırım.
"Nereye gitmek istersin?"dedim. Dudağını büzdü
"Senin dünyan senin isteklerin. Hem ben tanımıyorum buraları."dedi. Mantıklı. Bozulan Mary karşımızda. Devam etti
"İyi bakalım. Bugün benim dediklerim olsun. Açız bu yüzden bir kafeye gidelim."dedi. Güzel fikirdi. Sessizce devam ettik. Emir gülerek konuştu
"Hala hangi kafe olduğunu söylemedin?"dedi. Yine haklıydı. Kafeye gidelim demiştik ama ben adını söylememiştim. Bugün salak gibi davranıyordum. Bu sefer bozulmamaya çalışarak konuştum
"Yakın da var bir tane yürüyerek gideriz diye düşündüm. Sana da sürpriz olacaktı."dedim. Yine saçmalamaya başladım. Gülerek kafasını salladı. Neyseki yakında gerçekten kafe vardı. Önüne gelince neşeyle konuştum
"Bak burası işte."dedim. Buraya gelip hiç yemek yemedim. Tek başıma neden gelecektim ki zaten. Korktuğum şey buranın iyi bir yer olup olmadığıydı. İçeri girdik. Erkek bir garson karşıladı
"Buyrun efendim."dedi. Emir konuştu
"İki kişilik bir masanız var mı?"dedi. Garson eliyle cam kenarında bir masa gösterdi. Gülümseyip oraya gittik. Sandalyemi çekti. Kibar şey. Oturdum. O da karşıma oturdu. Garson başımıza dikildi
"Ne alırdınız efendim?"dedi. Emir direkt konuştu
"Klasik kahvaltı menünüzden alalım biz. İçecek olarak portakal suyu alacağım sen?"dedi bana. Biran soru sorunca şaşırdım. Kekeledim
"Ben de portakal suyu alayım."dedim. Eğer güzel olmazsa Emir'i suçlayacaktım. Garson siparişleri alınca gitti. Ben de hazırlandım. Emir sordu
"Nereye?"
"Tuvalete. Birazdan dönerim."dedim. Anlamayarak baktı. Bu bir gelenekti. Tuvalete gidip hiçbir şey yapmayıp geri dönecektim.
"Neden?"dedi. Gözlerimi kıstım
"Bir kıza neden tuvalete gittiğini sormamalısın."dedim. Daha da kafası karıştı. Ayağa kalktım. Zaten tuvalet gözüküyordu. Nerede olduğunu sormaya gerek yoktu. Etrafa bakındım. Buraya gelmekle hiç iyi yapmadık. Birçok kız vardı. Çok az bir kısmı çiftti. Emir'i rahat bırakmazlar. Acaba tuvalete gitmesem mi? Emir daha çok soru sorardı bana. Bu yüzden gitmeye karar verdim. Tuvalete girdim. Boştu. Aynaya baktım. Saçım hep dağılmış. Ellerimle onları yatıştırdım. Biraz daha oyalandıktan sonra gitmek için hazırlandım. Aynadaki yansımada Markus'u gördüm. Anında çığlık attım. Hemen yanıma geldi, beni kendine çevirdi ve ağzımı kapadı. Ona vurmaya başladım. Yumruğumla omzuna vuruyordum. Tekme atmayı da geciktirmedim. Diğer eliyle beni sabit tutmaya çalışıyordu. Belki de sakin olmalıydım. Hayır olamam. Elini ıstırdım. Acıyla elini çekti. Benden uzaklaştı. İnsandı değil mi o? Bana sesini kısarak bağırdı. Bu da mümkünmüş
"Sen ne yaptığını sanıyorsun? Beni ısırdığının farkında mısın?"dedi. Komiğime gitti. Hayır Mary ciddi dur
"Emir'le vakit geçirdiğimden olmalı. Sen neden burdasın onu söyle. Hem sen insan değil miydin? Az önce ışınlandın. Seni aynadan gördüm."dedim. Egolu tavrını tekrar takındı
"Şşş meslek sırrı. Büyücü arkadaşlarım sağolsun."dedi. Yine büyüler. E ne anlamı kaldı güçlerinin olmamasının? Bu haksızlık. Kaşlarımı çattım
"Neden buradasın?"
"Canım sıkıldı."dedi. Sakin Mary. Bende küçümser bir tavır takındım
"Burası kızlar tuvaleti canım. Cinsiyet arayışında mısın yoksa?"dedim. Bir şey diyeceği sıra tuvaletin kapısı açıldı. Markus birden bileğimden tuttu ve bir tuvalete soktu. Kapıyı kilitledi. İkimiz bir tuvaletteyiz şuan. Sinirle ona baktım. Bakış yetmez. Sertçe koluna bir tane vurdum. Ellerimi tuttu. Sesini çok kıstı
"Sessiz ol. Başka bir şey yaptığımız sanılacak."dedi. Derin derin nefesler aldım. İğneleyici bakışlarımı ondan çekmedim. O beni hiç umursamıyordu. Birkaç kız girmişti içeri. Kendi aralarında konuşuyorlardı
"Çocuk muhteşem değil mi?"
"O kaslarda ne öyle." Lütfen Emir'den bahsediyor olmasınlar.
"Gözlerine kapıldım ben."
"Sence de eteğin boyu iyi mi?"
"Bence biraz daha yukarı çek. O çocuğun gözü yükseklerdedir."
"Bilemeyeceğim. Kızı gördünüz."
"Bence işimizi garantiye almalıyız."
"Hadi ilk önce sen git sonra ben sonra da İpek gitsin."
"Birimize mutlaka numarasını verir."
"Aynen."... Markus kıkırdıyordu. Kulağıma eğildi
"Seninkinden bahsediyorlar."dedi. Başımdan aşağı kızgın yağ boşaldı. Sinirle kollarımı ondan çektim. Kapının kilitini açtım. Hadi bakalım. Kapıyı açtım. Üç kız vardı. Üçü de mini etek giymişlerdi. Aşırı açıktılar. Niyetleri belli canım bunların. Onlara bağırdım
"Siz kimi ayartacakmışsınız?"dedi. Hepsi de çok şaşkındı. Biri konuştu
"Bu o çocuğun sevgilisi değil mi?"dedi. Onun sorusuna ben cevap verdim
"Evet sevgilisiyim. Peki siz kimsiniz? Siz nasıl benim sevgilime böyle laflar edersiniz?"der demez kızların üstüne atladım. İkisinin aynı anda saçlarını tutup yere çektim. İkisi de yere düştüler. Diğeri üstüme yürüdü. Ben de ona. Malesef saçlarımı kaptırdım. Saçlarımı çekip yere düşüreceği sıra onun saçlarına tutundum. O da düştü. Sonra karnına tekmeler atmaya başladım. Diğer ikisi ayaklanmışlardı. Birisi de gelip saçımdan tuttu. Bende onun topuklu ayakkabısının topuğunu tuttup başka tarafa kaydırınca düştü. Saçlarımı kurtarmıştım. Hemen ayağa kalktım. Lavabodaki çantayı elime aldım. Karşımdaki kız da üstüme yürüyünce çantayı kafasına vurdum Çantayı elimden almaya çalıştı. Koluna tırnaklarımı geçirdim. Çantayı bırakmak zorunda kaldı. İçeriye garsonlar filan doluştu. Ne olduğunu anlamadım. Emir'i de gördüm. Hemen yanıma geldi. Garsonlar da yerdeki kızları kaldırdılar. Elimdeki çantayı usulca lavaboya tekrar koydum. Eliyle yanağımı sildi
"Burada neler oldu az önce?"dedi. Süt dökmüş kediye döndüm. Bir şey diyemeyince elini sırtıma koydu
"Biraz dışarı çıkalım."dedi. Kızlara sinirle bakıp tuvaletten çıktık. Bu arada Markus yine ortalıktan kaybolmuştu. Emir'le kafenin dışına çıktık. Bir banka oturduk. Sessizce konuşmamı bekledi. Hayır konuşmayacaktım. Kıskandığımı anlarsa dalga geçecekti. Eğilip yanağıma bir öpücük kondurdu. İçim birden pır pır etti. Neden yaptı ki bunu? Bütün sinirim yok oldu. Nazikçe sordu
"Anlatacak mısın neler olduğunu? Yoksa öpmeye devam mı edeyim?"dedi. Diğer seçenek daha güzeldi. Bu sefer daha uzun bir öpücük kondurdu yanağıma. Dudağını biraz daha aşağı kaydırdı ve tekrar öptü. Önümüzden yaşlı bir teyze geçti ve ters ters baktı. Emir'i dürttüm. Kafasını kaldırdı
"Noldu?"dedi. Mırıldandım
"Herkesin ortasında diyorum olmaz diyorum."dedim. Tekrar beklemeye başladı. Tamam anlatacağım. Derin bir nefes aldım
"Anlatıyorum ama eğer gülersen, yüzünde bir mimik oynarsa, dudağında bir hareketlenme görürsem, gülmek fiilini aklından geçirirsen seni çok kötü yaparım."dedim. Güldü
"Tamam. Ama önce ciddi olmalıyım."dedi ve asık yüzlü şekilde bana baktı. Böyle daha mı kötüydü ne? Hemen anlatmaya başlamalıydım
"Tuvalete girdim işte. Saçımı filan düzelttim. Sonra tuvalete girdim. Kızlar içeri girdi. Kendi aralarında konuşuyorlar. Sonra konuştukları şeyleri dinledim. Bir de baktım senden bahsediyorlar. Neymiş senin numaranı alacaklarmış filan. Kaslarındı mavi gözlerindi baya bir övdüler seni. Sonra seni etkilemek için eteklerini daha da kısalttılar derken her Türk kadını gibi üstüme düşen görevi yaptım."dedim. Hala suratıma öylece bakıyordu. Sonra kollarını açıp bana sarıldı. Dalga geçer sanıyordum ama mutlu oldu. Hayır bu bir numara. Güldüğünü görmeyeyim diye yapıyor. Gerçekten de gülüyordu. Kaslarının hareketlerinden belliydi. Sırtına yavaşça vurdum
"Gülmeyecektin!"dedim. Omzunu silkti
"Kız kavgası her türlü komik oluyor."dedi. Benden ayrıldı. Gözlerini kıstı
"Demek beni kıskanıp kavga ettin."dedi. Bakışlarımı önüme çektim ve usulca kafamı salladım. Devam etti
"İşte gerçekten sevgili olmaya başladık. Bu narin ellerinle nasıl kavga ettin merak ediyorum."dedi. Şaşırarak baktım
"Narin mi? Haha güldürme beni. Tersim çok kötüdür."dedim. Kimi kandırıyorum ben. Karşımdaki bir kurtadam. KURTADAM. Aradan uzun zaman geçmesine rağmen hala buna inanamıyordum. Çocuklarımız nasıl bir şey olurdu acaba? Hayvan olamazlardı değil mi? Yarı kurt yarı insan olurlarsa. Düşüncesi bile korkunç. Güldü
"Senin tersine denk gelmedim o zaman. Gerçi küçük bir hanımefendinin tersi nasıl olacak tahmin etmesi çok da zor değil."dedi. Ben küçük değilim. Benden bir iki yaş büyük olması küçük olduğum anlamına gelmez. Ben 17 yaşındayım. Hem de 18'ime girmeme çok az kaldı. Neyse bir de hanımefendi mi dedi bana? Kaşlarımı çattım
"Ne zaman bir hanımefendiliğimi gördün? Ben çıt kırıldım birisi değilim."dedim. Gözlerini devirdi
"Sana iltifat edende suç. Bence hanımefendi olmak çok güzel. Evlenilecek kadında mutlaka olması gerek bir özellik. Hem kabul et ya da etme sen bir hanımefendisin."dedi. Yine itiraz edecekken beni susturdu
"Şşş sabah sabah tartışmayalım. Yine ben haklı çıkacağım ve gün boyunca somurtacaksın çünkü. Hadi kalkalım. Biraz daha sakinsen içeri girip şu yemeğimizi yiyelim artık."dedi. Yine itiraz edilecek noktalar vardı. Bu sefer onun dediği olsun.
"Dur bir dakika saçım filan hep dağıldı."dedim. Ayna olsaydı daha iyi olurdu. Saçlarımı elimle yatıştırdım. Emir elini uzattı. Bir tutam saçımı alıp başka tarafa attı. Elini çeneme götürdü ve yüzüne baktırdı
"Sen her türlü çok güzelsin."dedi. Bana iltifat etti. Çok tatlı ama ya. Gülümsedim. Elimden tuttu. Ayağa kalkınca bende kalktım. Tekrar kafeye doğru yürüdük. Çıkan olaydan sonra beni içeri almazlar diye sanıyorum. Emir kapıyı itti. Beraber içeri girdik. Her şey bırakıldığı gibiydi. Ama herkes bana aşağılayıcı bakışlar atıyormuş gibi geliyordu. Biraz önce yaptıklarım için suçluluk hissediyordum. Ama her kız aynı şeyi yapardı. Masaya ilerledik. Emir yine sandalyemi çekti. Kibarca oturdum. O da karşıma geçip oturdu. Bakışlarımı masaya diktim. Biran önce buradan gitmek istiyordum. Daha güzel bir yerde eğlenebiliriz. Kızların olmadığı bir yerde. Benim kızlarla bir sorun yok. Sevgilime yan gözle bakanlarda sorun var. Sevgilisi olmayan tek takılan böyle yakışıklı çocuğa bakmalarında sıkıntı yoktu ama onun bir sevgilisi var. Biz sevgiliydik değil mi? Sevgili olmak zorundaydık. Kim erkek bir arkadaşıyla uyur ki? Hayır kesinlikle sevgiliyiz. Garson geldi. Elindeki tabakları masaya dizmeye başladı. İşi bitince teşekkür ettim. İkimizde tek kelime etmedik. Sessizce yemeğimizi yedik. Yaklaşık bir saat sürdü. İkimizde uyuşuk uyuşuk ancak karnımızı doyurabildik. Garson gelip boş tabakları topladı. Emir nazikçe konuştu
"Hesabı alabilir miyiz?"dedi. Garson başıyla onayladı ve gitti. Sesimi kıstım
"Çok kibarsınız beyfendi."dedim. Gülümsedi
"Olunması gerektiği yerde öyleyimdir."dedi. Bir şey daha söyleyecekken çaprazdaki masaya oturan kızlar dikkatimi çekti. Bunlar kavga ettiğim kızlardı. Masaya geçtiler ve bana sinir bozucu şekilde bakmaya başladılar. Gözlerimi kısıp tehditkar gözlerle baktım. Dudaklarımı birbirine bastırdım
"Mary?"dedi Emir. Ona bakmadan cevap verdim
"Efendim."dedim. O da nereye baktığımı merak edip arkasını dönüp baktı. Tekrar önüne döndü. Dalga geçer gibi konuştu
"Ooo gergin bir hava varmış meğer."dedi. Sinirli bakışlarımı ona çevirdim
"Emir şuan ciddi bir şey var ortada."dedim. Kaşları havaya kalktı
"Ciddi?"
"Bana ilk bakışı atan onlardı ve senin yüzünden bu bakışmayı sürdüremiyorum. Şimdi sessiz ol."dedim ve tekrar onlara baktım. Emir konuştu
"Canım saçmalama istersen. Ne yani bakışlarla mı anlaşıyorsunuz?"dedi. Tekrar ona baktım
"Dikkatimi dağıtma. Evet biz anlaşabiliyoruz. Bana 'Biz üç kişiyiz sen de kimsin kızım? Yanındaki oğlana mı güveniyorsun sen? Benim çeteyi toplarsam senin işini bitiririz' der gibi bakıyor. Sen dikkatimi dağıtmadan önce de ben onlara 'Hadi canım topla bakalım arkanı. Kim kimin işini bitiriyormuş görürüz.'der gibi bakıyordum."dedim. Kendini tutamadı güldü
"Sen ciddi misin? Bildiğin yeni bir alemde siz konuşuyorsunuz. Dudaklarınız kıpırdamıyor bile. Bir ara bana da öğret bu dili. Ben de birilerini bir şey der gibi bakarım karşımdaki de bana başka bir şey der gibi bakarım belki döver gibi de bakarım. Bu dili geliştirmeliyiz seninle. Çok işimize yarayacağına eminim."dedi. Yapmacık şekilde güldüm
"Ha ha çok komiksin canım. Senin anlayamayacağın bir dil bu. Yoksa sizin alemde böyle anlaşamıyor musunuz?"dedi. Düşünür gibi yaptı
"Sana şunu söyleyim insanlar yani siz konuşa konuşa hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırmış. Biz de koklaşıyoruz. Bazen bir dişi kurt kokladığım oluyor bazen yanlışlıkla Güney'i filan. Bizi böyle anlaşıyoruz."dedi. Gözlerimi irice açtım
"Yine şaka yapma. Ne koklaşması ya? Birbirinizi mi kokluyorsunuz? Koku ne alaka?"dedim. Sinsice güldü
"Koku bizim için önemli. Birlikte olacağımız dişi kurtları koklayarak seçeriz. Ve cidden çok dişi koklamış olmama rağmen hiçbirini daha beğenmedim."dedi. Dişlerimi bastırdım
"Emir seni öldürürüm."dedim. Garson geldi. Hesabı masaya bıraktı. Emir cüzdanını çıkardı. Ben de o ara kızlara sinirli bakışlarımı atmaya devam ettim. Emir masaya parayı bıraktı ve ayağa kalktı. Ben de ayağa kalktım. Bu konuyu asla kapatamazdım. Koku ne ya? Kokuyla eş mi seçilir? Masadan çıktı ben de çıktım. Hemen onun yanından gitmeye başladım. Kolunu tuttum ve cimcikledim
"Konuş kaç kız kokladın pislik?"dedim. Kafeden çıktık
"Sanırım elli vardır."dedi. Bir kez daha cimcikledim
"Ya sen ne kadar iğrenç birisisin. Kim bilir nerelerini koklamışsındır onların. Kokularını neden beğenmedin canım benim? Kötü mü kokuyorlardı? Beğenseydin şimdiye evlenirdin de sen."
"Sakin ol canım."
"Ne sakini. Ben birini koklasam bana etmediğini bırakmazsın ama sen aynısı yapınca ben neden sakin olayım?"
"Beni bir dinlesen."
"Neyini dinleyim? Günbatımında nasıl koklaştığınızı mı? Yok kalsın midem fazlasını kaldırmayabilir."
"Koklaşmak fiilini nasıl tanımladın acaba?"dedi. Kötü şeyler tanımladım aslında. Söyleyemeyeceğim şeyler. Tekrar sinirle konuştum
"Nasıl tanımladıysam tanımladım. Önemli olan elli tane kızı elinden geçirmiş olman. Bir de sahroşken yaptıkların vardır. Hani hatırlayamadıkların."
"Yok artık!"
"Ne yok artığı. Bir de şaşırıyor. Senin bu dediklerinden sonra şaşırması gerek benim. Seni hiç böyle birisi düşünmemiştim."
"Mary!"dedi. Sustum. Sinirlenmemişti. Susmam için uyarmıştı. Devam etti
"Şaka yaptım anladın mı? Kıskançlığın mantığının önüne geçmeseydi kurt kızların olmadığı aklına gelirdi. Bu kadar delirmene de gerek kalmazdı."dedi. Büyük bir utançla yere baktım. Tabi ya kız kurtlar yoktu. Kız kurt olunamıyordu. Normal zamanda bile mantıklı düşünemiyorum ben, bunları söyledikten sonra nasıl mantıklı düşüneyim? Tamam ya suçlu benim kabul ediyorum. Mahçup şekilde baktım
"Özür dilerim."dedim. Son dediğimi hiç demeseydim bari. Kolunu omzuma atıp beni kendine çekti
"Affettim canım. Ama beni tanıyamamışsın bunun için üzüldüm."dedi. Kolumu onun beline doladım
"O an sinirle söylenmiş bir şeydi. Beni sinirli olduğumda ciddiye almasan iyi olur."dedim. Bir iç çekti
"Almazsam yine bana patlarsın."dedi. Ben öyle biri değilim. Ne zaman sinirlendim de ona böyle şeyler dedim ve Emir beni ciddiye alamadığı için kızmışım? Ben bu kadar korkunç bir kız değilim. Mızmızlandım
"Ama Emir ya. Ben sana ne zaman kızdım?"dedim. Mızmızlanmak bana yakışmıyordu sesimi yükselttim
"Hem kızıyorsam da haklı olduğum içindir."dedim. Ofladı
"Tamam Mary haklısın."dedi. Bunu en başta dese hiç sorun olmayacaktı. Durağa gelince durdum. Emir şaşırdı
"Noldu?"dedi. Burası benim alemim ve bir şey bilmiyordu değil mi? Nedense çok mutlu oldum. Bilmiş tavrımı konuşturdum
"Neden olacak sinemaya gideceğiz ya? Uçarak gidecek halimiz yok."dedim. Gözlerini kıstı
"Aslında var..."
"Sus büyülerden bahsetme. Burada büyü yok. İnsan gibi yaşayalım hayatımızı."dedim. Büyülerden bıkmıştım artık. Başıma çok iş açmışlardı. Ya da başa bela olacak kişilerin hepsi büyüyü bildiği için bana bunlar denk geldi. Emir bıkkınca konuştu
"Ne yani bekleyecek miyiz?"dedi. Tek kaşımı kaldırdım
"Burası benim dünyam ve bekleyeceğiz. Senin dünyanda istenileni yapmak zorunda kalıyordum sen de yap o zaman."dedim. Kaşlarını büktü
"Orada sen güçsüz birisi olduğun için kurallar uymak zorundaydın. Ama ben burada güçlüyüm."durağa arkasına bir genç geldi ama hala Emir konuşuyordu"Yani Mary'ciğim ben kurallar uymak zorunda değilim. Ben bir hayvanım. Kurtadam olmak gibisi yok. Muhteşem bir şey. Şeytan diyor şurada kurta dönüş."dedi. Arkasındaki genç değişik değişik Emir'e baktı. Emir arkası dönük olduğu için onu göremiyordu. O gence gülümsedim
"Şey dün bir film izledikte onun etkisinde kaldı. Aklı da gelip gidiyor. Komik değil mi kendini kurtadam sanıyor? Onu mazur görün."dedim. Emir arkasına dönüp baktı. Yüzünü buruşturarak tekrar bana döndü
"Tüh be. Demek yakalandım."dedi ve fısıldadı "ama bir de gerçek olduğunu bilse."dedi. Bıkkınlık geldi
"Ayh tamam yeter."dedim ve sesimi kıstım "Orada kurtadamdın ama burada değilsin. Olamazsın. Ne kadar hava attın ya. Sen iki gün burada dayan da görelim."dedim. Bana küçümseyerek baktı
"Mary lüften ama. Burada beni boğazlayacak vampirler yok ki. Ne ile savaşacağım? Hiçbir şeyle. Ve savaş olmadığı sürece ben herhangi bir şeyde hiç zorlanmadım."dedi.
"Egoist şey."diye mırıldandım. Güldü. Tam da şimdi dolmuş geldi. İstesem Ego'ya da binerdim ama Emir'e inat değil mi? Küçücük bu araçta nefes alsın bakalım. Elimi kaldırdım ve önümüzde durdu. Emir şaşırdı
"İşaret diliyle anlaşıyorsunuz demek."dedi. Elinden tuttum
"Bu dili sana sonra öğretirim hadi binelim."dedim. Kolundan çektim. Hemen bindik. Şoför kapıyı kapattı. Emir cebinden 20 lira çıkarıp uzattı. Şoför sordu
"Öğrenci mi tam mı?"dedi. Ben bu arada boş ikili bir koltuğa geçtim.
"Ne farkı var?"diye sordu Emir. Güldüm. Emir'ın sınavı başlamış demektir. Şoför konuştu
"Kardeşim sen yabancı mısın? Bilmiyor musun bunları?"dedi.
"Aslında yabancıyım."dedi. Duruma müdehale edeyim bari
"Öğrenci olacak şoför bey."dedim. Şoför kafasını iki yana sallayarak paranın üstünü verdi. Emir de yanıma geldi. Sessizce konuştu
"Cidden anlamadım ne farkı var?"dedi. Güzelce anlatmaya başladım
"Bak şimdi canım burada öğrenci demek maddi durumuna dikkat etmesi gereken grup demek oluyor. Öğrenciler bir nevi fakirler diye de adlandırılıyor. Bu yüzden onlardan daha az para alınıyor."dedim. Dudağını büzdü. Dolmuş bir durakta daha durdu. Olamaz yaşlı bir teyze bindi. Evet bir sınav daha. Teyze binince tekrar ilerlemeye devam ettik. Teyze Emir'in başında dikilmeye başladı. Mırıldandım
"Emiiirr."
"Efendim."
"Bence kalksan iyi olur."dedim. Anlamadı. Bu anlamayan tavrı çok tatlıydı. Sahipsiz bir yavru kedi gibi minnoş bir şeydi. Kulağına eğildim
"Bu teyze senin yer vermeni bekliyor."dedim. Hafifçe sesi yükseldi
"Nedenmiş? Onun bacakları var. Ayakta durmasını sağlıyor. Hem daha yeni oturdum. Asla olmaz."dedi. Bu çocuksu davranışı beni güldürdü
"Emir o yaşlı birisi yani ayakta durmaya gücü yok. Saygılı olmak bunu gerektiriyor."dedim. Umursamadı
"Birazcıkta ayakta dursunlar sanki ne olacak? Hep oturdukları için böyle hantallaşıyor vücut."dedi. Teyze yüksek sesle söylenmeye başladı
"Çivisi çıktı dünyanın çivisi. Yaşlılara da yer verilmiyor artık. Nereye gidiyor bu nesil?"
"Sinemaya."dedi Emir. Biran şok geçirdim. Bunu ciddi olarak mı söyledi? Yoksa espiri mi yaptı? Yaptıysa da iğrençti. Teyze ters ters baktı
"Yaşlılara yer vermemeye utanmıyor musun?"dedi. Emir güzel bir dille konuşmaya başladı
"Siz kaç yaşındasınız?"
"55"
"Benim anneanem 68 yaşında ve nerdeyse bir boğayı devirebilecek güçte. O asla gururuna yedirip böyle küçük bir araçta yer istemezdi. Sizi kınıyorum. Bir de sonra kalp yetmezliğim var bu var şu var diye yakınıyorsunuz. Ama demiyorsunuz ki spor yapayım. Şimdi birkaç durak sonra ineceksiniz. Kısa mesafeleri yürürseniz hiçbir sağlık probleminiz kalmaz. Ben sizin iyiliğinizi istiyorum. Yoksa bu terbiyesizlik filan değil."dedi. Yalana bak sen. Yer vermemek için elinden geleni yapıyor. Teyze bir şey diyemedi. Karşıya bakıp kendi kendine ama herkesin duymasına dikkat ederek konuşmaya başladı
"Hepsi terbiyesiz. Yaşlılara bile bağırmaya başladılar. Uyuşturucuda çeker bunlar. Elinden gelse beni bıçaklayacak. Bunu da yaparlar. Biz böyle miydik? Bir yerde yaşlı gördüm mü saygıda kusur etmezdik. Onlar bizim büyüğümüzdü. Ama şimdi şunlara bak nerdeyse beni dövecek. Gençler işte. Ayakta dursalar ne olur? Sanki onların romatizları var. Aha migrenim azdı."
"Lanet olsun geç otur geç."dedi ve Emir kalktı. Kadın da geçip oturdu. Kafamı cama çevirip güldüm. Bunlar cidden komikti. Kim derdi Emir bir teyzeye kızacak. Emir'e döndüm. Bu sefer o teyzenin başında bekliyordu. Sinirlenmişti. Komik bir sinirlenmeydi. Yine durakta durduk. Teyze usulca yanımdan kalktı. Emir şaşkın şekilde kadına baktı. Teyze dolmuştan indi. Emir değişik bir şekilde gülerek yanıma oturdu
"Ben dedim ama. Bu kadın bir iki durak sonra iner dedim. Bir de bana terbiyesiz diyor."dedi. Elini tuttum
"Tamam sakin ol."dedim. Arkasına yaslandı. Ben tekrar cama döndüm. Ve yine gülmeye başladım. Emir yine yakındı
"Burada klima yok mu?"dedi. Dudağımı büzdüm
"Arızalıdır. Hep öyle oluyor çünkü."dedim. Kafasını yan çevirdi
"Bizim bitki olduğumuzu mu sanıyorlar. Karbondioksit alıp oksijen vererek fotosentez yapacağımızı düşünüyorlar herhalde."dedi. Şimdiden çok yakınıyordu. Çok işimiz vardı bizim. Ben de iyice arkamı yaslanıp yola baktım. 20 dakika kadar geçtikten sonra Emir konuştu
"Mary ne zaman ineceğiz acaba? Ya da daha ne kadar var diyeyim ben sana."dedi. Kafamı ona çevirdim
"Biraz sonra ineceğiz. Aslında kalksak da iyi olur."dedim. Kafasını salladı. Ayağa kalktı. Ben de kalktım. Kapıya ilerledik ve bekledik. Sessizce konuştum
"Emir söylesene şoföre."
"Ne diyeceğim?"dedi. Bir iç çektim
"Mesela müsait bir yerde inecek var diyebilirsin canım."dedim. Şoföre döndü sonra tekrar bana döndü
"Bir şey daha soracağım inerken de para ödüyor muyuz?"dedi. Sorduğu soru değişik ve komikti
"Tabi ki hayır."dedim. Kafasını salladı ve şoföre döndü
"Pardon müsait bir yerde ineceğiz de bu arada biz öğrenciyiz."dedi. Gülmemek için dudaklarımı bastırdım. Öğrenci ile inmek ne alakaydı? Şoför de güldü. Birkaç saniye sonra da yolun kenarında durdu. Kapı açıldı. Hemen indim. O da indi. Dolmuş tekrar gitti. Ve bir kahkaha patlattım. Karnımı tutarak gülüyordum. Emir yine bir yerde hata yaptığını anladı
"Bu sefer ne oldu?"dedi. Derin bir nefes aldım ve birazcık ciddi oldum
"Hayır anlamadığım neden öğrenciyiz biz dedin?"
"Bilmem. Binerken dememiz gerekiyormuş inerken de deriz diye düşündüm."dedi. Elimi omzuna attım
"Bak çekirge daha yolun başındayız ve fazlasıyla rezil oldun bugün. Sana bir ipucu veriyorum dinle şimdi; eğer bir para verilecekse öğrenci diyerek kendini ayırabilirsin ama dolmuştan inerken para filan vermediğimize göre öğrenci demene de gerek yoktu. Ama bu durum bazılarında geçerli. Yani bir restoranta filan gittiğinde asla öğrenci demeyeceksin anladın mı?"dedim. Gözlerini devirdi
"Tamam Sensey."dedi. Kendimi toparladım
"Evet şimdi asıl konumuza dönelim; sinema."dedim. Kafasını salladı. Ben de karşımızdaki Avm'yi gösterdim
"Bak burada işte."dedim ve elini tuttum. Onu çekiştire çekiştire götürdüm. Avm den içeri girdik. Emir'i kesinlikle sahipsiz bırakmamalıydım. Yoksa kaybolur filan bir de onu ararım. Bir de etraftaki fırsatçı kızlardan onu korumam gerek. Yürüyen merdivene geldik. Bir basamağa geçtim. Emir de geçti. Bana baktı. Gözlerini kıstı
"Zevk alıyorsun değil mi?"dedi. Anlamamış gibi yaptım
"Neyden?"dedim. Bana baygın bir şekilde baktı
"Komik duruma düşmemden. Ve bu seni daha da kötücül kılıyor."dedi. Gözlerimi irileştirdim
"Nedenmiş? Ben sana öğretiyorum bir kere. Ne kadar da yüzsüzsün."
"Yüzsüz filan olduğum yok. Sen bizim taraftayken bu durumlara düştüğünde ben bundan zevk almıyordum."
"Zevk almıyordun ama sürekli kendini övüyordun. Neymiş sen beni korurmuşsun, senin yanında kimse bana bir şey yapamazmış. Ben bunları yapmıyorum mesela."
"Canım yapacak bir gücün yok ki."
"Bak hala ya. Şeytan diyor git yine o karışımın içine gir sonra bütün güçler senin olsun."
"Şşş şeytan filan deme."
"Dedirtme."
"Yine sinirlendin. Bak ben sinirlenmiyorum. Sen de sakin ol. Yoksa herkes bize bakıyor ve sen rezil oluyorsun. Cık cık çok ayıp."dedi. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve derin bir nefes aldım. Hayır karşılık vermeyeceğim. Sustum. Önüme baktım. Kolunu omzuma attı ve beni kendine çekti
"Gel buraya. Sinirli olduğunda tek kelimeyle muhteşemsin. Hala seni bilerek sinirlendirdiğimi anlamıyorsun. Küstün mü?"dedi. Kafamı önüme eğdim ve gülümsedim. Yine kendini affettirdi. Kolumu beline sardım
"Affedildin."dedim. Bu arada merdiven bitti. Bizde indik. Direkt sinema salonlarının olduğu yere gittik. Acaba hangi filmler vizyondaydı. Umarım güzel filmler vardır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLOODY MARY 2
VampireSevinmeye, üzülmeye, korkmaya, umutsuzluğa kapılmaya bile fırsat kalmalarına izin vermeyen olaylar bu kez insanlar aleminde. Mary hariç bütün arkadaşlarının zorlanacağı bu alemde her şey kaldığı yerden devam ediyor...