4 Ağustos 1965

14 6 0
                                    

4 Ağustos 1965

Sevgili günlük,

Hani geçenlerde sana, yaptığımız herhangi bir şeyin bizi olduğumuz zamandan geriye ya da ileriye mıhladığından bahsetmiştim, hatırlıyor olmalısın. Ben henüz geleceğe bir pencere açamasam da bugün ikinci kez geçmişi kirli, tozlu ve eski perdeleri olan bir pencereden izledim. Ne vakit geçmiş yüzüme bir yumruk sallasa bu pasaklı pencereyle karşılaşıyorum. Ama şu an mühim olan ne bu kirli pencere ne de geçmişi izleyip geleceğe hasret kalıyor olmam... Şu an mühim olan tek şey bu sabah şahit olduğum ve içimi fazlasıyla yakan o kaza.

Bugün yapacak pek bir şeyim olmadığından biraz geç bir vakitte uyandım. Çayı koyup Çiçek Hanım'la aldığımız kitaplardan en ince olanına başladım. Bu kitabı Çiçek Hanım da almıştı. Belki o da ilk buna başlamıştır diye ilk bunu okuyorum aslında. Hikaye sevmesine rağmen benle alış verişe çıktığında sürekli kalın kitaplar alıyor. Araya ince kitaplar sıkıştırmak zorunda hissediyorum kendimi. 

Öğleye doğru kitaba iyice dalmışken dışarıdan önce çok çirkin sonra da acı bir ses yükseldi. Ses öyle yakından geldi ki, oturduğum sandalyeden korkuyla sıçradım. Mutfak camından baktım sonra. Bir araba, kaldırımın yanına park etmeye çalışırken öndeki arabaya çarpmış. Tam içeri girecekken yola yayılan kırmızı sıvı dikkatimi çekti, kafamı tekrar çıkardım pencereden. Adam arabadan inip arabanın baş kısmının yanında diz çöktü. Yüzü gerildi, hem sinirlendi hem de şaşırdı. Yoldan geçen bir satıcı yanına yaklaştı sonra, bir şeyler söyledi adama. Adam duymadı. Arabasını kilitleyip hızlı yürüyerek uzaklaştı. Satıcı etrafına bakınmaya başladı, bir şey arıyordu. Beni gördü. İteklediği tezgahını yolun ortasında bırakıp pencerenin önüne koştu.

"Az evvel adamın biri köpeğe çarptı, kaçtı şimdi de. Yazıktır, yardım edesin."

Duyduğum bu iki cümlenin aniliği birkaç saniye gözlerimi kararttı. Karartı geçtiğinde penceremin önündeki satıcı çoktan köpeğin yanına gidip onu oradan çıkarmaya çalışıyordu. Hemen çıktım evden. Hızla satıcının yanına gittim. Adamın çarptığı köpek, mektubu posta kutusuna atmaya gittiğim gün beslediğim köpeklerden birisiydi. Büyük ihtimalle kapının önüne koyduğum su ve mama için gelmişti.

Satıcı adam, ben gelene kadar köpeği arabaların arasından çıkarmıştı. Şimdi zavallı, yolun ortasında güneşin daha da parlak gösterdiği altın renkli tüylerine bulaşan kanın içinde yatıyordu. Simsiyah gözlerini kısmen kapatmış; son kalan gücünü çırpınmak yerine nefes alarak tüketiyor, bazen hırlıyordu. Dikkat ederek kucağıma aldım onu. Koşarak yirmi dakikaya en yakın baytara yetiştirebilirdim. 

Koşmak için birkaç hızlı adım attım. Satıcı adam arkamdan bağırıyordu ama duymazdan geldim. Köpeğin yanında olmak istiyordum, arabaya binersek kendi ellerimle baytara teslim edemezdim. Sokağın başına kadar koşmuştum ki arkamdan birisi daha seslendi: "Erdal!" Adımlarımı durdurup arkamı döndüm. Çiçek Hanım koşarak yanıma geldi.

"Koşarak yetiştiremezsiniz, arabayla götürelim. Bana bırakın, lütfen."

"Ama.."

"Halam geldi bugün, şoförü yakınlardadır. İsterseniz siz de gelin arabaya."

Köpeği dikkatlice kucağına bıraktım, "Vakit kaybetmeyelim, siz önden gidin. Ben koşarak geleceğim."

Kafasını salladı. "Dikkat edin." İkimiz de aynı anda arkamızı dönüp koşmaya başladık. 

Nefes nefese hiç durmadan koştum. Son sokağı döndüğümde boğazıma çok keskin bir şey saplandı, koşmayı bırakıp hızla öksürmeye başladım. Bu öksürük, nöbet gibi bir şeydi. O an ne yapacağımı şaşırdım. O an göğsüme, hem hızlı koştuğum için hem de güçlüce öksürdüğüm için nefes yetmiyordu. Yolun ortasında dizlerimin üstüne çöktüm. Sakinleşinceye kadar sadece derin nefes almaya çalıştım ama aldığım derin nefesler sadece daha fazla öksürmeme neden oldu. 

Kim olduğunu bilmediğim birisi bana bir bardak su uzattı. O an sadece asfalta bakıp ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Uzattığı bardağı alıp içmeyi denedim. Su çok iyi geldi. Göğsüm de hızla inip kalkmıyordu, sadece öksürüğün verdiği bir huzursuzluk vardı. Sonra aynı el ayağa kalkmam için uzandı, sımsıkı tuttum. Tanımadığım birisiydi. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Bardağı uzatıp teşekkür ettim. Sonra el sallayıp koşmaya devam ettim.

Baytara vardığımda Çiçek Hanım bir sandalyeye oturmuş elleriyle oynuyordu. Geldiğimi görünce kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Yanındaki sandalyeye oturdum ben de.

"Ameliyata aldılar."

Bir süre birbirimize baktık. Sonra hiçbir şey söylemeden sadece kafamızı eğip beyaz zemini izledik. 

"Üzeriniz..." Ben üzerime bakarken o devam etti, "Ve kollarınız kan olmuş. Eşofmanınızın dizleri de yırtılmış."

"Sizde de var."

Benim üzerimdeki beyaz tişörtte kan hemen fark ediliyordu tabii, ama onun siyah gömleğindeki kan ancak dikkatli bakılınca görülebilirdi. İkimizin kollarına da kan bulaşmıştı. Ondan tek farkım evde rahat dolaşmak için öylesine üzerime geçirdiğim bir eşofmanın dizlerinin yırtık ve biraz kirli oluşuydu. 

"Halam geldi, demiştiniz. Herhangi bir sorun yok, değil mi?"

"Biraz beni merak ettiğinden biraz da babamdan konuşmaya gelmiş. Sıhhati epey kötüye gidiyor, dedi. Fransa'ya dönmemi istiyor."

Boğazıma tekrardan bir şey saplandı. Birkaç kez hızla öksürdüm. Neyse ki diğeri gibi nöbetimsi bir şey değildi, hemen geçti. Boğazım biraz daha iyi olabildiğinde "Peki, gidecek misiniz?" diye sordum. Ciğerlerimden hırıltı geliyordu.

"Merak etmeyin, geri dönmeyi düşünmüyorum. Çok sağlam sebeplerim var. Ama beni bırakın şimdi! Çok kötü öksürüyorsunuz. Hekime görünseniz iyi olur, ilerlemesin maazallah."

Sonrasında birkaç şeyden daha konuşup köpeğin ameliyattan çıkmasını bekledik. Zaten pek uzun sürmedi, yaklaşık yarım saate çıktı ameliyattan. Hekim durumunun iyi olduğunu söyledi. Yanıma aldım onu, artık beraber yaşayacağız. Adını da birlikte koyduk, Soleil oldu. İlk saatler biraz huysuzlandı ve alışamadı ama sonra sevdi beni sanırım. Şimdi o, uykuya dalabilmişken yazıyorum sana. 

Av evvel kapı çaldı. Çiçek Hanım çorba getirmiş. Kapıda konuştuk biraz. Dinlenmek iyi gelir, dedi. Kendimi sıcak tutmam ve ateşim çıktığında soğuk suya girmem gerekiyormuş. Bir şeyler daha söyledi ama çıktı aklımdan.

Aşırı yorgun hissediyorum, günlük. Elimi kaldıracak halim yok gibi sanki. Uyusam geçer mi, bilmiyorum ama uyumaya gidiyorum. Umarım rüyasız kısacık bir gece olur. İyi geceler... 

Çiçek Pencereli KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin