1 Haziran 1965

79 13 1
                                    

1 Haziran 1965

 Sevgili günlük,

 Bugün öğle civarları kapım çalındı. O an mutfaktaydım. Pencereden kafamı uzattım da gördüm, Daisi Hanım gelmiş. Mutfak penceresinin camını tıklatınca kafasını pencereye doğru döndürdü ve yavaş yürüyerek yaklaştı.

 "Merhabalar, rahatsız etmiyorum değil mi?"

 "Merhaba! Rahatsızlıktan ziyade mutluluk veriyorsunuz." İkimiz de gülümsedik.

 "Eğer sizin için de uygunsa, müsaitseniz yani, kitap alışverişine çıkmak isterim." 

"Müsaitim. Tabii, çıkabiliriz."

"O zaman geçenlerde karşılaştığımız durakta saat üçte buluşalım."

 "Anlaştık."

"Görüşürüz!"

 "Görüşürüz." Pencereyi kapattım. Yukarıya çıkıp üzerime bir şeyler giydikten sonra saate baktım. Üzerimdekilerin uyması için çok zaman harcamışım, saat iki buçuktu. Arabalarla karşılaşmayı sevmediğimden evden erken çıktım. Otobüs durağına doğru yavaş yavaş yürüdüm. Ama keşke biraz daha erken çıksaymışım. O saatlerde otobüs durağının oralar bayağı bir kalabalık oluyor.

Durağın oraya geldiğimde çiçek pencereli kadının erkenden geldiğini gördüm. Aramızda birkaç metre olduğundan el salladım fakat beni görmedi. Nasıl sesleneceğimi o an kestiremediğimden "Çiçek Hanım!" diye seslendim. Önce şaşırdı sonra gözleri uzun zamandır görmediği bir şeyi görmüş gibi baktı bana. Düşününce keşke böyle seslenmeseydim, diyorum. 

 "Hoş geldiniz." Onun yanına gitmemi beklemeden benim yanıma gelmişti.

 "Fazla bekletmedim değil mi?"

 "Hayır hayır, bekletmediniz."

 Birbirimize ne çok yakın ne çok uzak, yavaş yavaş ve aramızdaki mesafeyi koruyarak yürüdük. Arabaları, sesleri, insanları, içimdeki korkuları görmezden gelerek Çiçek Hanım'ın yanında yürüdüm. Aklımdan geçen ve o an yapmaya çabaladığım tek şey aramızdaki mesafeyi korumaya çalışmaktı. Önümüze çıkan ilk kitapçıya girip kitaplara baktık. Birkaç kitap aldıktan sonra o kitapçıdan çıktık. Başka kitapçılara da girdik çıktık, kitap sorduk, sonra dalıp kitap koklamaya başlayıp birbirimize kitap önerdik. Biraz kaybolduk biraz yol bulduk. Bir sağa bir sola koşturduk. Sonra yorulduk bir kaldırıma oturduk. Soluklanırken biraz konuştuk.

 "Çocuk gibi hissediyorum." Gülerek cevap verdim:

 "Haklısınız, koşturup durduk tüm gün."

 "Eğlendiniz değil mi?"

 "Uzun zamandır böyle hissetmiyordum. Eğlendim sanırım. Ya siz? Eğlendiniz mi?"

 "Eğlendim ve aklımdan 'İyi ki Fransa'dan gelmişim' diye geçiriyorum." Gülümsedik.

 Orada ne kadar oturduk bilmiyorum ama o kaldırımdaki sohbetimiz bir şiir gibiydi. Sonra kalktık oradan, tekrardan yürümeye başladık. Yol boyunca da susmadık, hep konuştuk. Ben ona kitaplardan bahsettim, o bana müzikten... Mahalleye girdiğimizde yine aramızdaki mesafeyi bozmadan yürümeye devam ettik. "Bir gün kitaplığınızı görmek isterim."

 "Öyleyse... çay ya da kahve içmeye gelebilirsiniz... bugün."

"Şimdi mi?" Şaşırmış gibi bakıyordu o an. Acaba aklından arkadaşlığımızın daha yeni oluşu mu geçiyordu?

"Yorgun değilseniz uğrayın lütfen."

"Geleyim madem..."

 Evin kapısının önünde durduğumuzda posta kutusundaki mektup çekti dikkatimi. Önce kutudan mektubu aldım, sonra da kapıyı açtım. İçeri girdik. Oturma odasının yerini gösterdim ceketimi asarken. "Ne içersiniz? Kahve mi yapayım, çay mı?"

"Çayı yeni koyacaksanız hiç zahmet etmeyin, kahve içelim."

 "O zaman kahvenizi nasıl alırsınız?"

 "Şekerli olsun lütfen."

"Ben kahveleri yaparken isterseniz kütüphaneme bakın. Üst katta, sağdan ikinci  oda." Gülümseyerek ayağa kalktı ve üst kata çıktı. Ben de kahveler için mutfağa girdim. Birkaç dakika sonra kahveler olduğunda o da benim çağırmama gerek kalmadan aşağı inmişti. Merdivenin başında mutfağı seçmeye çalışıyordu. Hemen mutfak kapısından kafamı uzattım. "Kitap zevklerimiz uyuyor mu?"

"Evet, uyuyor biraz. Ama ben daha çok hikaye seviyorum. Siz çok kalın kitaplar okuyorsunuz." Konuşarak mutfağa girdi.

Kahveleri fincana döküp masaya bıraktım. Mutfak masasında karşılıklı oturuyorduk. "Bir şey sormak isterim. Neden 'Çiçek Hanım' diye seslendiniz bugün?" 

"Çiçekleri sevdiğinizi gördüm, Çiçek Hanım. Adınızı bilmediğimden size hitap edeceğim bir kelime bulamadım o an. O nedenle de böyle seslenmek geldi aklıma. Rahatsız olacaksanız değiştirebilirim."

 "Bu seslenişiniz aklıma annemi getiriyor. Çiçek kızım diye severdi. Ama bu seslenişiniz beni kötü hissettirmiyor Lütfen böyle hitap etmeye devam edin. ." Bu cevabı duyunca şaşırdım. Annesinin yokluğu onu kötü hissettirmiyordu. Eksikya da kırgın... Aklının içinde oluşu bile yetiyordu ona, gözlerinden belliydi.

"Neden anneniz hakkında böyle özlem cümleleri kuruyorsunuz?" 

 "Çünkü uzaklarda bir yerlerde."

"Sanırım bencilce davranıp ileri gittim."

 "Hayır hayır... Annemi hatırlayınca mutlu oluyorum. Onun aklımın içinde oluşu beni mutlu etmeye yetiyor. İnanır mısınız, annemin sesini hâlâ unutmadım. Hatta biraz kendimi zorlayınca duyabiliyorum."

 Biraz daha konuştuktan sonra kalktı. Çiçek Hanım gittikten sonra ben de mektubu açıp kimden gelmiş diye baktım. Mektup Rıfat Efendi'dendi. Mektubunda uzun uzun yeni düzenlerinden bahsetmiş. Bu utangaç hallerimi iyi bildiğinden tekrar tekrar yazmış benden de mektup beklediğini. Ben de oturup mektup yazdım.

Neler yazdığımı kısaca özetleyeyim: Öncelikle halini hatırını sordum. Sonra da iyi olduğumdan ve dışarıya daha fazla çıktığımdan bahsettim. Evlerine yerleşen çiçek pencereli kadını ve bir de Erdem ve Zeynep'in evlendiğini ve düğünlerini uzun uzun yazdım.

 Bugün hem çok yorucu hem de çok eğlenceliydi. Bak ne diyeceğim, günlük. Sanki ben o günden sonra yaşamayı bırakmışım da şu günlerde yavaş yavaş ruhum bedenime geri dönüyormuş gibi hissediyorum. O kadar çok şey var ki uzun zamandır yapmadığım. Her şeyi çok özlemişim. Bu konu hakkında kendimi yarın sorgulamak istiyorum. Bedenim çok yorgun. Ben uyumaya gidiyorum. İyi geceler, günlük.

Çiçek Pencereli KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin