22 Mayıs 1965

100 13 0
                                    


22 Mayıs 1965

Sevgili günlük,

Hazır biraz daha iyi hissetmeye başlamışken neden yazmıyorum, dedim ve şu an buradayım! Her gün sıradan geçerken nasıl oluyor da hislerim daha çok imkansızlaşıyor? Ben de anlayamıyorum, günlük. 


 Geçenlerde üst katta kitaplığımın tozunu alırken kapı çaldı. Aşağı inip kapıyı açtım. "Erdem?" Erdem çocukluk arkadaşımdır. On yedi yaşında şehir dışına taşındıkları için mektuplaşmak zorunda kalmıştık. O olaydan sonra yazmayı kestim. Erdem'den birkaç mektup daha geldi ama taşındığımı düşünmüş olacak ki o da yazmayı kesti.


 "Erdal!" Sıkıca kucaklaştık. Onu görmek hem eskileri hatırlattı hem de iyi hissettirdi.

 "Gelsene içeri. Ayakta kaldın."

 "Yok girmeyeyim. Daha çok gidecek yerim var."

 "Olur mu öyle! Kaç yıl sonra geldin!"

 "Peki, geleyim o vakit." Erdem içeri girdi, ben de kapıyı kapatıp mutfağa geçtim. Çay döküp yanına gittim. 

 "Anlat bakalım." dedim elimdeki bardakları masaya koyarak.

 "Aslında ben sana davetiye vermek için gelmiştim."

 "Ne davetiyesi?" Elindeki davetiyelerden birini arkasını kontrol ederek masaya bıraktı. Düğün davetiyesiydi. Elime almadan masanın üzerinden kontrol ettim. "Hayırlı olsun dostum. Çok sevindim. Sonunda kavuşuyorsun Zeynep'ine ha?"

"Ya, öyle oluyor. Muhakkak bekliyorum."

"O güzel duyguların hepsi öldü içimde."

"Şunun şurasında bir kere evleniyoruz ve sen gelmeyeceğim diyorsun!"

"Gelirim gelmesine de pek uzun kalamam."

"Neden mektuplarıma cevap vermedin?" Belli ki eskilerden konuşmak istiyordu.

 "O dönemler kendimi dünyadan soyutlamak istiyordum. Şu an da farklı olduğum söylenemez de, neyse."

"Ne diye sorduysam!" Kısa süren sessizliği bozmak için "Ailen?" diye sordu.

 "Annemle babam iş için gittiler. Ablam da okumak için yanlarına gitti. Benim okulum burada diye burada kaldım. Okul bitti bitmesine de ailemin yanına gitmedim. Gelmemi istiyorlar ama ben buraları bırakıp gitmek istemiyorum. Seninkiler nasıl?"

 "Bildiğin gibiler işte.."  

 Biraz daha konuştuktan sonra Erdem gitti. Erdem gittikten sonra anılarımla baş başa kaldım. Eskiler ne kadar da güzeldi. Hayır, eskiler güzel değildi! Bu bir döngü, günlük. Hiçbir zaman hayatımızın mükemmelliğinin farkında olmadan yaşayıp gidiyoruz. Ne zaman ki günler geçip sona yaklaşıyoruz, işte o an özlüyoruz eski halimizi. Belki eski neşemizi belki de eski heyecanımızı. Eskinin vakti değil değerli olan, sonuçta vakit şimdi de akıyor. Değerli olan eski duygularımız ve hatıralarımız.

 Koltukta otururken bir an aklıma gelen düşünceme yenik düşüp oturduğum yerden kalktım. Ağır ağır yukarı çıktım. Dolabımın yanına giderek siyah bir takım elbise çıkardım. Takım elbiseyi giyip elimdeki davetiyeyi ceketimin iç cebine koydum sonra da evden çıktım.

 Birkaç saat sonra eve dönerken perişan bir halde, gözüm yeni komşumuz ve birkaç kadına takıldı. Bahçeye çiçek ekiyorlardı. Eve girip penceremden baktım da yeni komşu çok tanıdık geldi. Tanışmış olsak birbirimizi gördüğümüzde en azından selam verirdik diyorum kendi kendime. Epey de yavaş yürümeye çalışmıştım fark etmesi için. Ama sonra boş ver dedim, hızlı yürüdüm. 

Zaman hızlıca akıp gitti düğün gününe kadar. 20 Mayıs'taydı. Düğünde ne zaman bir köşeye çekilecek olsam Erdem kolumdan tutup kalabalığın içine attı. Kalabalık içimi sıkıyor. Bir ara hava almak için salondan çıktım. Sonra yürüdüm biraz. Ne tarafa gittim bilmiyorum Uzaklara dalmışken omzumda bir el hissettim. Kafamı çevirdiğimde sarışın, mavi gözlü, küçük suratlı, hafif uzun boylu, zayıf bir kadın gördüm. Anlamsız bakışlarla baktığımı fark etsem de bakışlarımı bozmadım.

 "Merhaba." Aksanı bozuktu.

 "Merhaba?" Elindeki kitabı uzattı. O an anladım kitapçıda karşılaştığım kadın olduğunu.

 "Bana 'Bir gün karşılaşırsak verirsiniz.' dediğinizde gerçekten de karşılaşacağımızı düşünmemiştim ama bu nasıl bir söz verişse karşılaştık tekrar."
 

"Beni hatırlamış olmanıza şaşırdım açıkçası. Ben de böyle olacağını düşünmemiştim."

 "Kitapta bazı yerler boyalı. Güzel olanları işaretlemeden duramıyorum, kusura bakmayın. Umarım sizi rahatsız etmez."

 "Edeceğini sanmıyorum ama söylediğiniz için daha da görmezden geleceğim. Eğer kader bizi tekrardan bir araya getirirse kitabı size geri vermeyi isterim"

 "Kitap zaten size ait olduğundan geri vermenize gerek yok."

 "Olur mu ki öyle?"

 "Alırken size ithafen aldığımdan sorun olmayacak."

 "Kitabı geri almazsanız rahat edeceğimi sanmıyorum."

 "O zaman yine sözleşelim. Karşılaşırsak bir gün, o vakit konuşuruz.

 "Anlaştık."

 "İçeri girerken size eşlik edeyim." 

Birkaç dakika sonra içeri girdik. İçeri girdikten sonra orada geçirdiğim iki saat boyunca kendimi çok rahatsız hissettim. Sanki kadın sürekli bana bakıyormuşçasına bir rahatsızlıktı bu. Benim de gözlerim arada kadına kayıyordu.

 Herkes evlerine gitmeden önce Erdem yanıma gelip çarşamba günü için kahvaltıya çağırdı. Kafamı salladım. Önemli bir şey olmazsa çarşamba gecesi yazarım neler olduğunu.

Çiçek Pencereli KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin