2 Haziran 1965

90 13 2
                                    

2 Haziran 1965

 Sevgili günlük,

Bugün biraz geç kalktım. Tüm gün boyunca evin içinde bir ruh misali dolanıp durdum. Fazla uyumak bana iyi gelmiyor sanırım. Aslında bugünkü planım mektubu postalama yönündeydi fakat geç uyanınca arabalar gözümü korkuttu. Penceremin dibinde kös kös otururken köşede oyun oynayan çocuklara ilişti gözüm. Baktım Uğur da orada, penceremden seslendim. Arkadaşları kağıda yazdı sonra. Hemen geldi, gülümseyerek baktı yukarıya. Beklemesini işaret edip bir kağıt ve kalem aldım. Üzerine "Senden bir şey rica edebilir miyim?" yazıp aşağı attım mandalla. Ayaklarının dibine düştü kağıt. Kafasını sallayarak cevap verdi. Hemen bir kağıt daha attım aşağıya: "Bu mektubu postaya atmanı istiyorum." İçeriden mektubu almaya gittim. Masanın üzerine bırakmışım. Sonra da kapıyı açıp mektubu Uğur'a verdim.

Yarım saat sonra kapı çaldı. Elimde kağıt, kalem ve birkaç bozuklukla açtım kapıyı. Elimdeki kağıda "Teşekkür ederim." yazıp hem kağıdı hem de bozuklukları uzattım. Kağıdı okudu ama elimdekileri almadı. "Sağ ol Erdal ağabey ama gerek yok." yazdı aceleyle kağıda. Bozuklukları pantolonunun cebine sıkıştırdım hemen. Ben öyle yapmasam almazdı asla. Mutlu mutlu el salladı da gitti arkadaşlarının yanına. Ben de el salladım. Kapıyı kapatınca derin bir iç çektim, günlük. Ben yalnızlığımdan konuşmuyorum kimseyle; o, yetisi olmadığından.

Gün öyle böyle geçti gitti bir şekilde. Şu an güneş batıyor. Her tarafı hüzünlü bir turunculuk kapladı. Sadece her tarafı değil aslında, içimi de hüzünle doldurdu, neden bilmiyorum. Belki de Ay'ın ortaya çıkışı aklıma onu getirdiğinden. Bilmiyorum. Hiçbir şeyi bilmediğim gibi bunu da bilmiyorum.

Ay yüzlüm derdim ona. Onun için şiirler yazardım hep. Şiirlerimde onun yüzünü anlatacağım zaman Ay tasviri yapardım. Gözleri için yeni yeni kararan havaya bakardım, saçları için kömürlere.... Bazen şarkılar söylerdik birlikte. Dans ederdik hem. Ben ona şiir okurdum, sıkılınca masal okurdu bana. Birlikte yemek yapardık. Ben beceremezdim etrafı batırırdım, birlikte temizlerdik. Ben saçlarını örerdim onun, o beğenmediğini söylerdi açardı saçlarını. Baştan örerdim sonra. Ben pes edinceye kadar devam ederdi açmaya saçlarını. Şimdi sanki sonsuz bir gecede gibiyim, sonsuz ve Ay'sız bir gecede. Hem gecenin karanlığı hem de bulutların ağırlığı çöktü üzerime. Hani demiştim ya sanki yağmur dolu bir bulutum ama yağamıyorum diye. İşte aynen öyleyim. O yağmur damlalarının verdiği ağırlık da var tabii üzerimde. Gitgide de ağırlaşıyor yüküm.

 İyi midir acaba orada? Onun benim aklıma düştüğü gibi ben de onun aklına düşüyor muyumdur? Beni izliyor mudur? Eğer izliyorsa benim halimi gördükçe nasıl üzülüyordur nasıl kahroluyordur kim bilir! Ama benden hayatıma devam etmemi nasıl bekleyebilir? Yapamam. Zaten ne yanına gidebiliyorum ne de yaşamayı becerebiliyorum. Beceremiyorum bunu da, hiçbir şeyi beceremediğim gibi.

 "Peki ya onun yaptığı?" diyor içim sonra. Onun yaptığı büyük bir şeydi, çok büyük bir cesaretti. Belki de hayata tutunuyorum bu yüzden. Bilmiyorum. Hiçbir şeyi bilmediğim gibi bunu da bilmiyorum.

Çiçek Pencereli KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin