4. Korkusuz Günleri

116 13 3
                                    

Sabah Shelby’nin metal kapıya vurarak çıkardığı ses ile gözlerimi açtım. Kabus göremiştim uzun süredir ilk defa.

Elly “Ama daha saat 6.00.” dediğinde bu saatte uyanmaya alışık olan bedenim ile hemen yataktan çıkıp hazırlanmaya başladım. Elly ve diğerleri uzaylı görmüş gibi bakıyorlardı.

Nick “Sen bu dünyadan mısın ya? Bu ne dinçlik Tanrı aşkına.” Diye laf attığında hazırlanmayı bitirmiş elimi yüzümü yıkamaya gidiyordum. Döndüğümde milletin hazır olduğunu gördüm.

Shelby bizi Çukur’da bekliyordu. Yanına gittiğimizde karanlıkta kalan bir köşeden çıkan Eric’i gördüm.

“Çömezler, siz bizi seçtiniz. Şimdi seçme sırası bizde. İlk aşamayı tamamlayamayanlar, Topluluksuz olmaya kendini hazırlasın. Ana kucağına dönemeyeceksiniz.”

İşte bu büyük bir şok dalgası yarattı üzerimizde.

Eric “Hepiniz çabanıza göre değerlendirilerek puanlar alacaksınız. Bu puanlar sizin sıralamanızı belirleyecek. Eğer çizginin altında kalırsanız elveda demeye hazır olun.” Diye devam etti.

Elly “ İşte bu asıl sürpriz oldu meleğim.” Dedi.

Ben de “Sürpriz değil eşek şakası olmalı.” Dediğim sırada Eric bunu duyup “Anlayamadım.” Dedi sert bir şekilde.

Yutkun kızım yutkun önce.

“Dedim ki şaka olmalı. Daha önce böyle bir şey yoktu.”

Eric dibime kadar geldiğinde suratındaki 'Sen bana karşı mı geliyorsun?' bakışına rağmen gözlerine bakmayı sürdürdüm.

“Gözleri ne renk bu adamın. Gri mi mavi mi? Bu ışıkta belli olmuyor ki.” Diye geçirdim içimden.

Eric ise “Kurallar değişti. Sence şaka yapıyor gibi bir halim mi var?” dedi sinirle.

Bu durumda “Yok kuyruğuna basılmış kedi gibi bir halin var.” Desem elinden kurtulamazdım, en iyisi susmaktı.

Eric beni sindirmiş olduğunu düşünerek diğerlerine döndü.

“Şimdi gösterin kendinizi.” Diyerek arkasını dönüp geldiği karanlığın içine döndü.

***

Shelby bizi Arena’ya götürdüğünde burada, bu denli büyük bir yer ile karşılaşmayı hiç beklemiyordum. Adına yakışır şekilde tam bir Arena’ydı. Her tarafta Korkusuzların kendilerini geliştirmeleri için yerleştirilmiş araçlar vardı. Ama en çok ilgimi bıçakların olduğu kısım çekmişti.

Teodor alanda bizi bekliyordu. Dövüş minderlerinin olduğu kısıma yönlendirilip “İlk olarak nasıl dövüşüleceğini öğreneceksiniz. Yüz yüze dövüşmeyi bilmek her zaman sizi bir adım öne çıkarır. Sonuçta silahların da mermisi bir yere kadar.” Dedi.

Seçtiği bir erkeği mindere alıp çeşitli hareketleri gösterdi önce. Her birini dikkatlice izleyip sindirmeye çalışıyordum. Ardından bizi ikili olarak eşleyip kendi halimizde çalışmaya bıraktılar.

***

Ertesi günlerde bu çalışmalar sıkı bir şekilde devam etti. Kabuslarımdan kurtulmuş olmam ise benim için en büyük ödüldü. Geceleri o kadar yorgun şekilde uyuyordum ki kabus görmeye halim kalmıyordu.

Kum torbaları, ikili çalışmalar, koşular, silah tatbikatları... Hepsinden ortaya karışık alıyorduk. Bu arada fit olduğunu düşündüğüm vücudum bile yoğun tempoda isyan ediyordu. Yine de kazasız belasız geçen günlerime seviniyordum.

 ***

Bir gün yine Elly ile dövüş hareketlerine çalışırken Eric’in gelip savaş çanlarını çalmasıyla zurna zırt dedi.

“İlk atlayan, son atlayan ringe.”

İstemsiz olarak gözüm son atlayana çevrildi.

İçimden “ Hadi be. Şimdi intikamını alıyor işte.” Dedim.

Elly “Hem de nasıl.” Dediğinde içimden dediğimi sandığım sözleri sesli söylediğimi de anlamış oldum.

Bir de Eric’in pis pis sırıtmasından onun da duymuş olduğunu öğrenmek hiç iyi olmamıştı. Ringe çıkarken Nick ve Robert şans dilediler.

Tabi ya şansa ihtiyacım vardı sanki. Bir an önce buhar olup uçmanın yolunu bulmam lazımdı benim.

Karşımda yatakhanedeki 1.80’lik vardı. Ve ona söylediğim sözleri unutmamıştı. Bakışlarından anlayabiliyordum.

“Yazık olacak o güzel vücuda. Ayaklarıma kapan da kazasız belasız kurtul.” Dedi adının Christian olduğunu sonradan öğrendiğim arkadaş.

Dalaşarak sarf edeceğim enerjimi, hareketlerini analiz etmeye harcamam gerekiyordu. İlk hamlesini bekliyordum. Yumruğunu savurduğunda son anda kaçabildim. Ama yandan gelen tekmeden kaçacak kadar da küçük değildim. Sol yanımda patlayan tekme ile havalandığımı hissettim. Sonra bu havalanış yere çakılma ile son buldu.

Uf acıtmıştı.

Ayağa kalkıp göğüs kafesine yumruğumu geçirmeye çalıştım. Geçirmeye çalıştım çünkü o beden sanki kayadan yapılmış gibi benim elim acımıştı. İşe de yaramıştı ama. Bir  an nefesi kesilir gibi oldu. Bir tane daha patlatayım derken kolumu tutup kıvırdı. Kırılmaması için şekilden şekile girdim. O sırada beni sağlam pataklamaya başladı. En son göğsüme yediğim tekmeyle nefesim kesilip kendimden geçtim.

Gözlerimi revirde açtığımda Elly ve diğerleri başımdaydı.

“Ne zamandır burdayım ben?” diye sordum usulca.

“Bir gündür uyuyorsun meleğim. Ama kanatlarını kırdılar resmen. Yüzünü görsen cennetten kovulmuş melek dersin.” Dedi Elly.

Esprisine gülmek istediğimde kaburgalarımdaki keskin acı nefesimi kesti.

“Kim cennetten kovulmuş melekmiş?” diye bir ses geldiğinde tüylerim diken diken oldu.

Eric burdaydı.

“Beni cennetten attırdınız Lider.” Dedim.

Akıbetimi merak ediyordum cidden.

“Burası cennet değil, sen de atılmadın.” Dedi Eric ve tuttuğum nefesimi saldım.

Ertesi gün antremana gittiğimde ilk gün gözlerimi kamaştıran bıçakların yanında bekliyordu Teodor bizi.

Elly “Bıçakları sevmem ben ama.” Diye mızıldanırken ben hevesle o tarafa yöneldim. Teodor nasıl atış yapacağımızı gösterirken ellerim kaşınıyordu adeta.

İlk bıçağı elime aldığımda metalin soğukluğu kaşıntıma iyi gelmişti.

Pozisyonumu alıp fırlattığımda ise hedefi ufak bir farkla ıskalamak beklediğimden iyi bir sonuçtu. Yarım saat boyunca ardı ardına yaptığım atışlarda git gide hedefin ortasını vurur hale gelmiştim ve aldığım zevk tarif edilemezdi.

Evet ben bıçakların insanıydım.

Biri kulağımın dibinde “İyi görünüyor.” Dediğinde ise resmen sıçradım.

Bu ses ve bu kadar yakın olması ile aldığım bu erkeksi koku...

Ama ama ama...

Eric dibimde durmuş fiziksel üstünlüğünün verdiği hakimiyetle konsatrasyonumu güneş görmüş kar gibi eritti. Sonraki attığım bıçak ıskalamıştı.

“Konsantrasyonumu dağıtmaz mısın lütfen.” Dedim.

Sinir olmuş olacak ki “Bıçakların diğer tarafında durmak konusunda da bu kadar korkusuz musun acaba?” dedi.

Ne saçmalıyordu ki bu şimdi?

“Efendim?” dediğimde diğerlerine “Durun.” Dedi.

Bana ise “Sen geç bakalım hedefe. Bu isyankar kıymıklarının biraz temizlenmesi gerek.” Dedi.

Dauntless' Angel (Korkusuz Meleği)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin